Aile kavramı ve yaşamı, gerekliliğine inandığım bir tarz. Ozanın; 'bütün kuşlar yuva yaptı, serçe kadar olamadım' derken herkesin mutlaka bir yuvası olduğunu söylemesi insanların ailesiz olamayacağının türküleşmiş şeklidir. Yaşamsal sorunları aşmada, yürüdüğümüz hayat yolunda, tüketilen ömrün güzelliklerini mutluluğunu bölüşmek gerektiğine inanıyorum.
Dolaysıyla aile çocukla vardır. Çocukluk dönemi ailenin bir sevgi yumağı olduğu yıllardır. Ne bir çocuk ailesini değiştirmek ister, ne aile çocuğunu beğenmezlik edebilir. Son dönemlerde yıkılan yuvalarda, kimsesiz çocukların yurtlara verilmesini istisna sayarsak kimse ailesinden ayrılmak istemez. Çeşitli nedenlerden dolayı ailesinden ayrılmış olup, yıllar sonra tekrar ailesini bulma uğraşı verenlere rastlamamız aile gerçeğini ortaya koymaktadır.
Varsıl veya yoksul olmaktan ziyade, aile içi ilişkiler çocuğu ve aileyi bir sevgi abidesi haline getirir. Çocuk masumiyetin kıpırtısıdır. Gencecik bir kalbin yaşama tutunmasıdır. Kimse ailesine toz kondurmak istemediği gibi bir zarar gelmesini de istemez. Ailede çocuk merakı, çocuğun sokulganlığı haz verir aileye dolaysıyla toplumsal yaşama. Bu hazzı duyan ret edemez. Çocukların teklif ve istekleri olanakları dahilinde yerine getirilir.
Çocukların yaşam devrelerini etap etap ayırırsanız, belli dönemlerde çocukluk heveslerinin tükenip çocuk diye adlandırdıklarımızın başına buyruk gençler olduğunu. Ergenlik çağı derken aileye ve çevreye varlıklarını kabul ettirmek isteği, değer takdir, kıymet saygınlık dönemleriyle birlikte problemlerin çıktıklarına tanık oluyoruz. Hele bu iletişim ağının gelişmesinden sonra nice evladın anne ve babalarına nasıl karşı duruş ve şiddet uyguladıklarını görünce aile terbiyesinin gerekliliğine mutlaka bir dönüş oluşmasının gerektiğine inanıyorum. Tüm semavi dinler aile yapısının güçlendirilmesi konusunda fikir ve düşünce yürütmüşlerdir. Bunlardan yoksun insanların topluma zarar verdiklerini görüyoruz.
İşte çocuklar aileye, aile bu kadar çocuklara bağlı ve sahiplenmişken neden aileden kaçtıkları, düşünce ve kaçışlarını hiç sorguladınız mı? Her ailede her genç böyle bir kızgınlık sonucu veya isteklerinin yerine getirilmemesi halinde hiç düşünmeden çekip gitmelere rastlıyoruz. sonra derin bir rüya aleminden uyanır ve yaptığı yanlışlığının farkına varır. Aile özlemi ağır basar. Yıllar sonrada olsa mutlaka geri döner.
Evden ayrılmanın en büyük nedenleri başında baskılar gelir. Başıboş 'ekmek elden su gölden' yaşamaya başlamışken bazı sorumlulukların verilmesi onların rahatını bozulmuş bir yılan gibi aileye düşman kesilir. Başıboş yaşamaya karşı gelen yönlendirme, evlatlarına gelecek hazırlama düşüncesi aile için sair konularda gelen baskı çocukların 'etki tepki' anlayışı içinde cevap bulması aile huzurunu bozmaktadır.
Zamanla yaşanılarak deneme ve yanılma yoluyla bazı şeylerin farkına varılır ki halkımızın amiyane söylemleriyle 'zorla tazı av yapmaz.' Okula gitmeyi isteyen aile aradığını bulamaz. Dini bir yaşam içinde olmasını isteyen babanın baskısı sonuçsuz kalır. İleriki yaşamında lazımlı olabilecek bir sanat elde edilmesini ister yine yok. Dolaysıyla toplumda başı boşlar her gün çoğalmaya başlar ki her ailede mutlaka böyle bir başı boş vardır.
Çocuğun aileden soğuma ve başka arayışların içini girmesi arkadaşlıkların kurulması, para harcanmaya başladığı anda olur.çocuğun belli bir yaşta ailesinin üstünde tutulan arkadaşlıklar onun yanlış arkadaş tercihi ile uçurumun kenarına götürür.
Başka bir eylemde karşı cinse ilgi duymasından sonradır. Ya aile şartlarını görür anlar, ona göre yaşar ya da hiçbir şeyin farkına varmadan başına buyruk yaşama isteği aile düzenin bozulmasına neden olur ve problemler başlar.
Aile çocuğuna başına bir zarar gelmesi endişesinden hareketle çeşitli tavsiye ve nasihatlerde bulunurken bunlar çocuğa hep baskı şeklinde yansır. Kötü arkadaş yoktur. Arkadaşlığın her şeyi mubahtır.
Çok kolay zengin olma yolları aranır. Başıboş yaşamak baskıya konulan tavırdır.