Gurbet insanımızın yürek acısıdır. Hep baba ocağının hasretiyle yanıp kavrulur insanlar. Özellikle akşamın hafif karanlığı çökünce burnumuzda sıla hasreti ister istemez tüter. Bu zenginlik fakirlikle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Kimisi davar güttüğü yaylaları düşünür. Kimisi boynu bükük bıraktığı yavukluyu, kimisi hasretine doymadığı annesini, babasını kardeşlerini, kimisi ocak başında ısınmayı, kimisi köy yerindeki muhabbeti, dostlarını, arkadaşlarını özler.

İşte bende zaman zaman yaptığım yolculuklar sonrası, böyle hasretler ister istemez gelir böğrüme oturur. Bu kez o sıkıntıyı çok yaşadım. Bilgisayarımı yanıma almadığım için yazılardan koptum. Televizyonun verdiği sıkıntıda malumunuz çok seyredilmekten gelir. Kitap okumaya fırsat buldum bulmasına, ancak ister istemez yapılması gereken işler ister istemez insanı yoruyor.

İnsan uzakta olunca düşündükçe bir film şeridi geçer gözlerin önünden. Dostlarla olan yaşanmışlıklar anımsanmadan olmuyor. Ya çocuklarım, hele hele torunlar! Hani demişler ya torun 'cevizin içidir.' Ne kadar bu gün iletişim gelişmiş olsa da kanlı canlı görüşmek, dokunmak ayrı bir haz katıyor duygulara.

Halkımız arasında yaygın bir deyim var. 'Kuru kuru kurbani olum.' Ya da 'uzaktan muhabbet karın doyurmaz.' Kim söylemişse güzel söylemiş. Bir dostla oturup karşılıklı söyleşip çay içmek, kahve muhabbeti yapmanın tadı başkadır. Ben döndüm ve bu ilkyazımı sizlerle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum.

***

İşte hepimizi eve hapseden, hayatımızı tehdit eden, görmediğimiz, gücümüzün yetmediği, silahın işlemediği, vicdanı merhameti olmayan virüs denilen görünmez, evleri yıkan baş belası… Ne depremdir, ne sel felaketi... Bu yeryüzüne gelen görünmez bir beladır. 'Kıran süpüre seni' sözü bir beddua olarak halkın arasında bundan dolayı söylenir.

Bu deyim öyle kolay kolay zuhur etmemiş. On bin yıllar öncesine bakınız. 'Nevala Çori' denilen Hilvan'nın yakınında olan bu yer, işte böyle bir virüsle yok olmuş. Onun için halen oranın ismi 'Çor' (kıran) olarak anılmaktadır. Oradaki insanlar böyle bir çor (kıran)a maruz kalmışlar. O gün bu gündür buranın adı Nevala Çori 'kıran Vadi' ismiyle anılmaktadır. Bu ne ilktir ne sondur.

Şimdi bunu kutsal kitap Kur'anı kerimden bakalım. Araştırdıkça neler öğreniyor insan. Bu bilgileri sizlerle paylaşma gereği duydum. Bir kıyamet alameti olarak Dabbetül Arz'ın çıkışı üzerinde de durmaktadır. Dabbe kelimesinin sözlük anlamı 'debelenen' şey demektir. Hani biri birinin halini sorurken karşıdaki 'debelenip gidiyoruz' demesi buradan gelmektedir. Aslında debelenme kelimesi hayvanlar içindir. Ancak yorgunluk, sıkıntı ve belalardan dolayı bu deyim kullanılır.

Kur'anı Kerim bunu her türlü canlı (hayvan ve insan ) için kullanır. Ayaklı veya ayaksız olması değil önemli olan onun bulaşıcı olmasıdır. Kendisi veya birileri tarafından taşınandır. Debelendiğine göre ayaklı olması koşulu düşünülmemelidir.

Neml suresi 80-85. ayetler insanoğlunun, kötülükleri yüzünden uğrayacağı sonu (kıyameti) anlatırken, bu sonun geldiğini gösteren belirtilerden biri olarak yeryüzünden bir 'dabbenin' çıkacağına dikkat çekmektedir. 82. ayet şöyle diyor: 'O söz, tepelerine indiğinde, yerden onlar için bir dabbe çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.' Kur'an'ın bu sözcüğü kullandığı ayetlere baktığımızda (Örneğin, Hûd, 6; Nahl, 49, 61) dabbenin insanı da kapsayacak bir biçimde kullanıldığını görüyoruz. Demek oluyor ki, Kur'an'ın kullandığı şekliyle dabbe, yerine göre, bir hayvan olabileceği gibi, insan da olabilmektedir. Sebe' suresi 14. ayette, Hz. Süleyman'la ilgili bir olay anlatılırken adı geçen 'dabbetül arzın' bir kurtçuk olduğu tartışma götürmeyecek biçimde açıktır.

Hz. Ali, Neml 82'deki dabbeden söz ederken şöyle diyor: 'O, kuyruğu olan bir dabbe değil, sakalı olan bir dabbedir.' Yani kıyamet alameti olarak gösterilen dabbe bir insandır. Zaten bunu taşıyanda nihayetinde insandır.

Dünyanın kuruluşundan beri çeşitli coğrafyalarda, çeşitli zamanlarda değişik (veba, cüzam, Aids, Kuş giribi, kolera, sıtma, Domuz giribi) isimlerle anılan böyle virüs olayları meydana gelmiş ve sayısı bilinmeyen insanları götürmüştür. Bir yerde çıkan virüs oradakilere zarar verirdi. Küreselleşmenin belası, seyri seferle kolayca dünyaya yayılmasının nedenidir.