Bir mesaj geldi ve ne olacağı merakı ile balkona çıktık. Birden bir alkış tufanı koptu. Sağlık çalışanlarını alkışlamak bir erdemdir. Acaba o alkışlayanlar arasında kaç tanesi doktorların nasıl yaşadığını biliyor mu? Ya da doktorların kaç kez hakarete uğradığını hiç düşündüler mi? Ya da hakarete uğrarken kaç kişi buna müdahale etti veya tepki gösterdi.

Sağlık çalışanları protesto ettiğinde kaç kişi sahip çıktı. Şimdi virüs korkusundan sığındıkları doktorları alkışlayarak günahlarını af ettirdiği kanaatindeyim. Şimdi sırf sosyal medyada görülsünler diye mesajı paylaşarak önemli bir iş yaptıklarını sanmaktadırlar.

Kısaca bir doktorun nasıl yetiştiğine bir bakınız. Lise bitti derken zorlu bir sınav başlar. Kazandığında sene kaybı olmazsa ardından altı yıl tıp fakültesi. Yaşam koşullarını ve ailenin durumunu bir düşünün. Sonra çalış ki uzmanlığı kazanasın? Birkaç yılda öyle geçer. Bu sınavlar için nasıl bir özveride bulunduklarını biliyorum. Sonra uzmanlık dört yıl, gençlik bitiyor. Kendini mesleğine adıyorsun. Ondan sonra iki yıl mecburi hizmet ve peşinden hayat devam eder. Gitti mi ömrün yarısı?

Doktorlar manevi yönden olduğu kadar yüklendiği riskinde bedeli bilinmeli. İtalya'da Covid 19 (korono virisü) den 51 doktorun öldüğünü hepiniz duymuşsunuzdur. Bütün kamu kuruluşları tatil edildi, onların izin alma hakkı bile yok! Onun için doktorlar sahiplenilmeli, desteklenmelidirler. Biz, doktorların maddi yönünü bilmediğimiz gibi hastanedeki yaşamı ve nasıl bir sorumluluk içinde olduklarını bilmiyoruz. İşin kolayı balkonda alkış temposu… Güzel bir davranış, ancak bu işin en kolay yanı… Şimdi onların bu salgın hastalığa karşı en büyük risk altında olduklarını bilmeliyiz. Siz ne kadar kendinizi düşünüyorsanız onlarında bir can taşıdıklarını unutmayınız.

Doktorların döner sermaye gelirinin adaletli dağıtılmasını beklerken bunu öyle dillendirdiler ki sanki tüm doktorlar paragözmüş gibisinden... Oysa devlet kapısında çalışan doktorların yaptığı toplumsal hizmet alkışlandığı kadar maddi yönü de düşünmeliyiz. Her şey para için yapılmadığını da bilmeliyiz.

Mesleğe saygı ve değer katma çabası geliştirilmelidir. İşte bunun için sağlık çalışanlarının gerçeğini bilmeliyiz. 'Bir dokun bin ah işit' misali, bir buçuk metre mesafeyi koruyarak, ağzında maskesiyle bir doktor bunları sıralarken, onun nasıl sıkıntı içinde olduğunu sizlerde tahmin edebilirsiniz.

Birkaç hatırlamada bulunmakta fayda vardır. Nöbet ücretleri tutulan saate göre ödenmesi. Günde belli bir sayıda hasta bakmak ve hastalara yeterli vakit ayırabilmek… Performans sisteminin her hastane için sabit olması, ameliyat ya da klinik puanlarının birbirleriyle kıyaslanmalıdır. Beyaz kanatlı melekler dediğim, sağlığımız için uğraşan bu insanlara minnettarız. Görev dışında olan hekimlerin görevleri iade edilmeli, devletin müşfik kolları ile buluşturulmalı, özlem duydukları görevlerine dönmelidirler.

Bir zamanlar Sağlık Bakanın söyledikleri, unutuldu bile… ''Hekimlerimiz ve sağlık hizmetinde görev yapan çalışanlarımız çok daha fazla çalışarak, azami düzeyde, kimseyi mağdur etmeden maksimum hizmet için çalışacaklar'' derken, doktorların medeni ve insani koşullarda; görev yapması gerektiğine işaret etmiş ama bir yeniliğe gitmemiştir.

Eski sağlık Bakanı Müezzinoğlu'nun şu söylemleri dikkat çekici; 'Biz hekimlerden azami verimliliği elde edemezsek, 20 bin açığımız da varken sağlıkta başarımızı devam ettirebilmemiz çok mümkün olmaz. Aynı şekilde 50 bin hemşire açığımız var. Önümüzdeki yıl da bunu hızlı kapatmak için çalışıyoruz.

Bunlar bakanlık olarak bizi en çok yoran konu olacak.' O açık bu gün otuz binlerde! Sanırım bu güne kadar bunlar tamamlanmış olsaydı bu virüs belasından korkmaz evlere insanları kapatmaya mecbur olmazdık. Yeni bakanımızın döneminin Covid 19 takılması elbette büyük bir şansızlık. Onun düşüncelerinin önemli olduğunun tahmini ve neler yapacağını bilme merakı içindeyiz.

Şimdi gelelim altmış beş yaş üzeri insanlara. Bunlar kimdir bilir misiniz? Bunlardan biri benim. Biz bu toplumun kültür hafızasıyız. Aslında bunları anlatırken kendi yaşadıklarımı sizlerle paylaşacağım. Bizler bu gün risk altındayız. Çoğumuzun müzmin hastalıkları var. En iyi şekilde korunmamız gerekir. Bin dokuz yüz ellilerde dünyaya merhaba demişiz. Yalın ayak, takunya ile okulları şenlendirmişiz. ABD tarafından ülkemize verilen okullarda süt tozunu sulandırarak içmişiz. Salça ekmek pizzamız idi. Benim o günlerden bir resmim bile yok. Trahomun gözümde izi hala var.

Bu illetten kurtulmak için gözlerimize ilaç çeken o sağlık çalışanlarını hiç unutmadık. Nerden başlasam bitmez. Darbeler, sıkıyönetimler, kıtlık kıranlar, baskılar, çatışmalar hep bizim neslimiz yaşadı. Hiç yılmadık, asırlık bir çınar gibi yaşama direndik. Çünkü direnmenin yaşam olduğunu öğrendik. Bu günde direnmeyi sürdürme çabasındayız.