Diyanet İşler Başkanı Prof. Mehmet Görmez'in istifa ettiği hakkında yapılan spekülasyonların ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ilk defa konu hakkında konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Sayın başkan görevinin başındadır. Ama tabii kendisinin başka bir görevle devam gibi bir talebi vardı bu değerlendirilir. Ama sayın başkan şu anda görevinin başındadır. Ne istifa ne de görevinden alınma gibi bir durum yoktur' dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi bir üslupla herhangi bir istifanın olmadığını ama görevden ayrılma gibi bir durumun söz konusu olduğunu ima etti. Yani yapılan spekülasyonlar boşa değilmiş.

Peki, göreve geldiği günden bu yana başarılı bir başkan profili çizen, Diyanetin çıtasını yükselten, 15 Temmuz'da darbe karşısında önemli bir rol üstlenen ve halkın sevgisini kazanan Görmez, neden görevi bırakmak istesin?

Elbette makamlar ve mevkiler kimsenin tapulu malı değil. Gelen mutlaka bir gün gider. Fakat sürece bakıldığında Görmez'in görevinden ayrılmak istemesinin aslında normal bir değişimden ziyade yaşanan bazı sorunlardan dolayı olduğu izlenimini veriyor.

Aslında Görmez'in istifaya zorlandığı geçtiğimiz günlerde bazı yazarlar tarafından dile getirildi ama nedense bu çok da kamuoyunun dikkatini çekmedi.

Herkes bu süreci kendine göre yorumlayarak bu ayrılışı bazı olaylarla ilişkilendirmeye çalışıyor. Bana göre ise bu süreci doğuran asıl sebebin ıskalandığını düşünüyorum. Yoksa ben Görmez'in öyle basit ve nefsi bir meseleden dolayı görevi bırakacağını şahsen düşünmüyorum.

Peki, Iskalanan bu talep ne?

Tabi ki Görmez'in göreve geldiği günden bu yana diline pelesenk yaptığı Diyanet'in özerkliği meselesi...

Kurulduğu günden bu yana kuruluş amacı, konumu, işleyişi ve başkanları açısından sürekli tartışma konusu olan Diyanet'in özerk olma meselesi, aslında sadece Görmez'in döneminde gündeme gelmiş bir olay değil.

Bu mesele, AK Parti hükümetinden önceki yıllarda yapılan Şura toplantılarında yer almış hatta 58'inci hükümet döneminde AB Uyum Yasaları çerçevesinde gündeme gelmişti. Ama nedense bu konuda hiçbir hükümet gerekli adımları at(a)madı.

Şırnak ziyareti dönüşü bu konuyu gündeme getiren Görmez, yeni anayasa yapılırken Diyanet'in de yeniden yapılandırılmasını talep ederek şunları söylemişti:

'Yeni anayasa tartışmalarında Diyanet'in mutlaka yeniden yapılandırılması gerekiyor. Diyanet'in tamamen siyasetin dışında, tamamen özerk bir kurum olması bence zaruret haline gelmiştir. Kendi ayakları üzerinde durabilen, kamu tüzel kişiliği olan, idari, ilmi ve dini bakımdan özerk ama anayasal bir kuruluş olarak da varlığını sürdürmesinin faydalı olduğunu düşünüyorum.' demişti.

Elbette bu sözler sadece bir seferliğine söylenen sözler değildi. Görmez bu ve buna benzer sözleri birçok platformda dile getirdi. Görmez'in adeta dava haline getirdiği, hükümetin ise sessiz kalmayı tercih ettiği ve toplum tarafından ıskalanan özerklik meselesi Görmez'i istenmeyen adam konumuna getirdi.

Önce Kutlu Doğum Haftası üzerinden başladı saldırılar… Son yıllarda ABD ile yolları sık kesişen 'hurafeciler' grubu, kutlu doğum üzerinden günlerce basınında Diyanet ve Görmez'i hedef tahtasına koydu. Tüm bu saldırılar karşısında Görmez, geri adım atmadı.

Bunun üzerine bu grup, siyaset kurumunu hrekete geçirdi. Yani Görmez'in yıllarca işaret ettiği noktadan; siyasetin Diyanete müdahale etmesi…

Tartışmaların ısındığı bir döenmde Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bu grubun TV'sinde çıktığı programda Diyanetin Kutlu Doğum Haftasını Hicri takvimde sabitlemesi gerektiğini söyledi. Bunun karşısında mal bulmuş mağribi gibi sevinen bu grup, Kurtulmuş'un sözlerini manşetlerine çekti.

Kurtulmuş'un bu açıklamalarının ardından toplum Diyanet ile hükümet karşı karşıya mı gelecek diye düşünmeye başladı. Nihayet tüm gözlerin çevrildiği Diyanet, yaptığı istişare toplantısının ardından siyasetin müdahalesine rağmen siyasi mekanizmanın değil kendisinin inandığı bir karara imza attı. Yani o gün Diyanet, siyasete rağmen bir adım attı. Siyasete göre göre Görmez, bir nevi emre itaatsizlik yapmıştı!

Bu gelişmeyle Görmez, yıllardır dillendirdiği Diyanet'in özerkliği talebini ilk defa hayata geçirmiş oldu.

Tartışmaların odağında olan Görmez de, polemikler hakkında sorulan sorulara cevap verirken görevinden ayrılacağının sinyalini verdi.

Buruk olduğu görülen Görmez, konuyu soran gazetecilere: 'Yeri zamanı geldiği zaman teslim edilir. Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir makamdan sonra talip olduğum bir görev vardır o da ilimdir. Hem aziz milletimizin hem de İslam dünyasının ilmi hayatına katkıda bulunmak için bir gayret içinde olacağım' dedi.

Peki, Siyaset Kurumu neden Diyanet'in ayrı bir kurum olmasını istemiyor? AK Parti hükümeti, bu konuda adım atmayı bırakın gündeme bile gelmesini neden istemiyor?

Halbuki siyasi iradenin bu konunun tartışılabilmesini ve bu konuda toplumun talebinin göz önünde bulundurulmasını sağlaması gerekmez mi?

Bu konuda otorite sayılan Hayrettin Karaman da bu konuda; Diyanet'in özerk olmasının gerekli olduğunu açıklayarak bunun aşamalı bir şekilde hayata geçirilmesinin gerektiğini söylüyor.

Karaman, 'Türkiye'de iktidarlarla beraber Diyanet İşleri Başkanları değişir, başkanlarla beraber dairenin ileri gelen elemanları yedinci dereceden zelzeleye marûz kalır, arkasından sıra taşra teşkîlatına gelir; müftüler, vaizler, imamlar, kurs öğreticileri (tabîî bir kısmı) tedirgin edilir, vazifeden alınır, sürülür, nakledilir. Personelin nakil ve tayini konusunda siyasî baskılar yapılır. Başkanlığın din bilimi uzmanları, dünyada ve ülkede cereyan eden olaylar karşısında dînin hükmünü, kendi görüş ve yorumlarını serbestçe açıklama imkanından mahrumdurlar. Üstelik zaman zaman belli bir görüş ve uygulamanın tasdiki yönünde zorlandıkları olmuştur…'

Diyanet'in siyasi baskı altında bağımsız karar alamayacağına vurgu yapan Karaman sözlerini şöyle sürdürür: 'Bence diyanet hizmetleri her zaman ve her yerde hükûmetlerden bağımsız olmalı, ilmî, idarî ve malî özerkliğe sahip bulunmalıdır. Ancak köprünün altından bunca su aktıktan ve Türkiye'de malûm sosyo-kültürel tablo oluştuktan sonra bir sıçrayışta Diyaneti özerk hale getirmek iyilik mi, kötülük mü getirir sorusuna gelince durup düşünmek gerekiyor. Kanaatimize göre bu hedefe bir zaman ve tedbirler süreci içinde, aşamalı olarak yürümek gerekir.'

Geldiği günden bu yana birçok önemli icraata imza atan Görmez, ister denildiği gibi başka göreve verilsin isterse açığa alınsın bu, var olan hakikati örtemeyecektir. Belki Görmez gidecek ama Diyanet'i siyasetin emrinde bir uşak olmaya zorlama sorunu var oldukça toplum, bu sorunu tartışmaya devam edecek.

Hükümete düşen, kendi siyasi menfaati yerine toplumun maslahatını düşünerek siyasi otoriteden bağımsız, sivil bir Diyanet kurumunun oluşması için adım atmasıdır. Bunu yapmadığı takdirde özgür bir Diyanet'ten bahsetmek mümkün olmayacağı gibi memlekete faydalı insanların da siyasete kurban verilmesinin önüne geçilemeyecektir.