Uluslararası kriz, hükümet krizi, ekonomik kriz ve kalp krizi olur da din krizi olmaz mı? Eğer temel kaynak değil ek kaynaklarla dindarlık inşa edilmiş ise ciddi bir risk'in tam da ortası. Çünkü her ek kaynağın kendine göre kesin çizgileri, sorgulanamayan noktaları ve yapılmasını istediği görevler vardır. Hocalarından talim ettiği bir şekil ve ezberlediği bir dil vardır. O şekil ve dil'in dışında çıkmak İslam'dan ayrılmakla eşdeğer sayılır, tekfir sebebidir. Affedilemez sanılan günah işlemiş gibi kabahatli kabul edilir.

Bundan dolayı dinlerini parça parça eden müslümanlara 'din nedir?' sorusu sorulduğunda farklı cevaplar alınır. Her cevap kişinin benimsediği yola, fikre uygundur. Tek kaynağa ek olarak farklı kaynaklar teşri kabul edilmesinden kaynaklıdır. Konulara Kur'an'ın ne söylediğinden çok falan imamın sözleri, falan mezhebin görüşü aktarılır. Çarpıklıklar doğruya iki yanlışa bir sevap yöntemiyle izale edilir, anlaşılmaya çalışılır.

Babadan oğula geçen bu yöntem ile hoca kılıklı tacir zevatların toplumsal konumları konurken vicdanı sızlatılıp rahatlatılmış, tesbihlerle avutulmuş, sohbetlerin ağlatma seanslarında duyguları alınmış bireylerin aklı taklit afyonuyla köleleştirilmiştir. Kulluk ile kölelik aynı değildir. Kulluk adı altında kölelik anlatılıyor aslında.

Bu Kur'an'ın kınadığı bir haldir. Allah mükerrem kıldığı insanoğlunu kendi karşısında bile bilinçli, sorumluluk sahibi, bilmeden inanıp hizmet etmeyen fertler istemektedir. Akıl bunun için vardır. Onlar dinlerini parça parça ettiler. Her fırka elindeki pay ile sevindi. Enam 159, Müminun 53, Rum 32

Halbuki Allah'ın dini tek, yolu birdir. Sırat'ın (doğru yol) arapça çoğulu yoktur. Tarik 'in (yol-tarikat: yollar) ise çoktur. Günlük namazlarda sürekli okuduğumuz Fatiha'da 'bizleri doğru yola ilet' deriz. Nebi ve Resuller davetlerinde 'Bu Rabbim yoludur' demişlerdir. İblis'in üzerinde oturduğu yol da bu yoldur.

Tarikleri yol edinen müslümanlar dini hayatın bir parçası olarak görmez, ibadetlerini din sayarlar. İbadetler dinden kısmi bir cüzdür. Dinin sahibine yaklaştıran vesilelerden yalnız bir vesiledir.

Mekke'deki şirk bir din kriziydi. Haniflik esasları üzerinde bina edilmiş sistem beyinsel kölelik, Allah ile aldatma, ibadetler ile kandırma, hayatta biçilmiş role çaresiz rızalık ve sorgusuz kabule dayanıyordu.

Avrupa'nın Ortaçağ karanlığı yine din kriziydi. Kilisenin geçmişte yaşadığı acı tecrübe iktidara gelindiğinde kine dönüştü. Yeryüzünde Allah'ın gölgesi, elçisi ve yöneticisi rolüyle zulüm yapmaya başladı. Krallara taç giydirilmesi, cennetten tapu satılması, dinin tek temsilcisi olduğu ve din adamlarının onun yöneticisi olduğu görüşü, aforoz, günah çıkarma bildiğimiz bazı dinsel(!) yönleridir.

Bilmediğimiz muhtemelen daha çok şeyler vardır. Dine karşı isyanla sonuçlanan dönem Avrupa'yı bir karanlık tepkisel başka bir karanlığa sürükledi. Martin Luther'in kiliseyle mücadelesinde engizisyon mahkemelerindeki şu şözleri manidardır: 'Ben Cehennemi satın almak istiyorum.'

Hem Mekke şirk ideolojisiyle hem de Avrupa'nın skolastik karanlık dönemiyle benzerliklerimiz sayısız. Arınılan yollar tekrar diken dolmuş. Türedi mehdiler fing atıyor cennetvari köşklerde. Şaklabanların sattığı dinsel putlar müslümanları kabir azabından, Allah'ın gazabından kurtarıp hayr işletileceği vaazlarla kandırılıyor.

Kadınların aybaşı halleri, Zeyd-Zeynep evliliği, talak, kandil gecelerinin faziletinin yalanlarını ifşa, namazların rekatlarıyla ilgilenen alimler(!) konuştukları islamın bugün gençlere hitap etmediğini görmeyecek kadar körlerse, zalim ve mazlum tanımından bahsetmiyorlarsa, sosyal, ekonomik, ticari ve siyasal hayatı yönlendirecek çözüm reçeteleri yoksa, şehvet tabanında bir islam okuması yapıyorlarsa Din krizi yaşıyoruz.

Nebinin bir gecede kaç karısını gezdiği, kaç erkek şehvet gücü verildiği, neyi giydiği, neyi taktığı önemli değil. İslami olarak bunların Kur'ani karşılıkları yoktur. Risalet'in kişilik manifestosunda bunlar geçmez.

Din krizini bitirecek olan temel esas Kur'an'dır. İnandığı ilahı ve dini tanıyan, fikri ve vicdanı hür mü'minler yetiştirmektir. Sıkıntılar mı bitmez. Karşı çıkacak ilk zümre dinden geçinen yobazlar olacaktır, doğal karşılamak gerekir. Zira üzerinde yükseldikleri buz dağı eriyip sözleri buharlaşıyor.