Ne demeli?
Yazdıklarımız, kimselere yaranmak için kaleme alınmıyor, aslında.
Biz, bir çok mevkiîe, makama gelebilecekken kabul etmemişiz ya da yazdıklarımızla hoşnutsuzluk oluşturmuşuz.
Deprem, coğrafya ve ülke gerçeği.
Bu hakikat içinde depremin olmadığını iddia, oldukça hüzün verici, idraki cinnete davet eden duruma dönüşür.
Depremde alınacak tedbirler, kâğıd üstünde mevcut, son elli senede meflûç.
Bin yıllık yapılar ayakta, otuz senelik apartmanlar-evler ihtiyar.
Utanmazlık diz boyu, onlarca kat dikenlerin çoğu kahraman.
İstanbul korku içinde, garibanlar şimdiden perişan.
Besbelli bir seçim söz konusu.
Bundan önce bir geçim meselesi var.
Bilinmeli ki mağduriyet, sadece on bir şehirden ibaret değil.
Bu toplam nüfusa akraba olan ve vicdan sahibi herkes dahildir.
Dilin kemiği yok, elbette.
Kimliğimin, idealimin, çizgimin seçim ve geçim ikileminde un-ufak edilmesine ne gönlüm ne kalemim ne duruşum razı.
Siyasetle olan bağ sorgulanacaksa vatandaşız, herkes gibi. Bir beklenti sahibi olmadık, olmamız na-mümkün!.. Parti-Particilik gibi saplantımız olmadı. Hali hazırda hiçbir yerde görevimiz, işimiz yok.
Bu hususta söylenebilecek ne kaldı?
ŞEHİR ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ile ilgili çalışmalarımız söz konusu. Bu coğrafyanın herkese lazım olduğuna inandığımız şehirlerin canlı hafıza merkezini oluşturmaya, kendimizce devam ediyoruz.
Bu cografyamıza ve dünyamıza hizmeti, bu yolda gördük, kendimizi bu fikre hizmete adadık.
Her vatandaş gibi, oy kullanma hakkına sahibiz, doğrusu bu.
"Futbol" Adı verilen top oyununu kuranların yediden yetmişe takımlara bağlılığını esas tutan anlayışa sahip olmadık. Çağın başta gelen uyuşturucu metotlarından olan futbol seyri için "stad" adı verilen çağdaş arenaya gitmiş değiliz. Kimse bizi şu veya bu takımın holiganı saymamalı.
Kişi ya da kişiler, sadece iki yolu dayatıyor ve varlıklarını sürdürmeye insanı ikna etmeye çalışıyorsa üçüncü yol vardır, unutulmaması gereken, dördüncü veya beşinci yol vardır.
"Demokrasi" adı verilen sistemde kişinin hakları ve özgürlüğü iki seçenekle sınırlandırılmamalı. Sınırlar konulduğunda ne hak kalır ne özü gürlük!..
Herkes ekmek arası peynir yemeye zorlanmamalı, istemeyen peynirli makarnaya talîm ettirilmemeli. Sıcak bir çorbanın üstünde tüten buğusu ile güne merhaba demek isteyenler de vardır, muhakkak. Bir yarım tas yoğurda ekmek doğrayıp kaşıklama arzusu da insanî bir hak.
Depremler yer yer, mevcut yerleşim yerlerini yokluyorken seçim muhabbetinin insanımız için daha baskın deprem etkisine sahip olduğunu belirtelim.
Bu coğrafyada yaşayan herkes, ülke vatsndaşıdır.
Sandığa gitme ya da gitmeme, vatandaşın tercihidir. Gidene "aferin" dene, gitmeyene "hainlik" izafe etme, ayrı bir husus. İnsanını ikiye bölme, onları karşı karşıya getirme biz doğulularda olan durum.
Demokrasinin anavatanı ülkelerde seçim, başlar ve biter, hayat kaldığı yerden devam eder. İnsana hizmeti esas alan yönetimde herkes görevinin başında kalır, ehil ve liyakat sahibi olana karışılmaz.
Bizde olan durum, her zaman tam tersi olmuştur. " Seni sevmeyen ölsün!.." çığırtkanlığı stad amigolarının dilidir. "Bizden başkası yapamaz." diyen dil, farksızdır. "Her şeyi devirelim, yeniden başlayalım." diyen anlayış, yıkacağı binayı, eski taşlarla ayağa kaldıracağını bilmez mi?
Coğrafyamızda demokrasi gereği yapılan seçimlerde ideal, hakka ve hukuka dayalı bir yönetim daima herkesin istediğidir de herkes sadece kendisine bunu istiyorsa, ne demeli?
Derenin yanındakiler de karşısındakiler de aynı fikirde.
Yüzerek karşıdan karşıya geçmek mümkün iken, dere suyunu nehre çevirenlerin vapur, gemi satma hayallerini yabana atmayın.
Derede avlanacak balık, hizmet ehlince insanını doyurmak içinse herkes balık yemeli, bu esastır.
Derenin birbirini çekemeyen tarafları, dereden toplayacakları balığın masraflarını düşünüp durur. Akledilse balık için ne vapura ne gemiye gerek var. Dere suyunu nehre çevirmiş gösterenlerin hileleri bitip tükenmez.
Derenin ortasına kadar yüzün, bir kere.
Belki su, göbeğe kadardır.
Yüzmeye gerek yoktur.
Balıksa amaç, dereyi dinamitlemeyin, zehirlemeyin.
Yüz avdan daha fazla balık elde ettiğinizle avunmanız derede canlı bırakmamanızdır. Unutmayın ki derede yaşayan her canlı balık değildir.
Derenin iki tarafındakilerin birbirine hiddetle bağırmaları, hakaretleri söz konusu.
Kimse benim için kimseye hakaret etmesin.
Kimse benim adıma beni kendisinden fazla düşündüğünü iddia etmesin.
Kimse seçim dönemlerine mahsus maskelerle súretime bürünüp kapımı çalmasın, oyumla beraber gitmesin.
Kimse, beni işaret ederek "Vekilim" olarak parmağıyla kendisini göstermesin.
Dünden bu güne birçok isim gelip geçti.
Kimse, benim yerime karar vermesin.
İki ay içinde hayatta kalır mıyız kalmaz mıyız?
Bir dakika dahi yaşama garantimiz yok.
Her gün sarsılıyoruz...
Bu seçim sarsıntılarını çok hissedenlerden olduk.
Yaşarsak ve aklî melekelerimiz yerindeyse, hava güneşli ve de açık ise, göreceğimiz lüzum üzerine gereğini yapmanın vatandaş olarak görev olduğunu biliyoruz, doğrusu.
Bunu da belirtirken ne gibi depremlerle karşı karşıya kalacağımızı kestirmek zor.
Biz de kalkıp yüzyıllara miras olacak merkez adı altında şehir kaynaklarını bir araya getirmeye çalışıyoruz.
Bu siyasetçinin umurunda mı?
Bir oy, on bin varil petrolden daha kıymetli.
Siyasetçim, benim kitaplarım var, yazdıklarım var.
Depremde evim yıkılmadı...
Beklentimiz, seçim, deprem şiddetinde olumsuz etkiler bırakmasın.
Şimdi bir oyum var, o oyumu oyunun müdahil edilmek istendiğim noktasında kullanıp kullanmamakta kararsızım.