Konfüçyüs 'Cehalet saadettir' dese de yaşadığımız şu günlerde cehaletin insanlığın başına ne kadar bela olduğuna bir kez daha şahit olduk. Hangi düşünce olursa olsun ilahi veya beşeri fark etmez, bilinmeden, anlaşılmadan, tartışılmadan uygulanmaya konulursa, müntesiplerine 'tabi ol, kurtul' reçetesi çözüm olarak önlerine konulursa, fikir sahibi edinilmeden dava sahibi edinilirse yaşanacak hal, ulaşılacak sonuç hezimettir. Denklemin çarpanlarından biri sıfır olunca karşısındaki rakamın değeri bir şey ifade etmediği gibi: sıfır...
Koronavirüsten korunmak için Hindistan'da ineğin idrarını içip vücutlarına süren Hindular ile mübarek gördükleri zatların türbe demirlerini yalan dindar Müslümanların arasında pek fark olmadığı gibi.
Virüsle konuşup 'gözdağı verdim' diyenleri artık kaale almıyorum. Zira bu tipler, dinle bilimi çatıştırıyor ki, elindeki din argümanını, kallavi kitap isimleriyle pazarlayabilsin.
Kaale almıyorum artık dedim. Çünkü eleştirme hazzı, zamanla 'gerçeğin' merkezini kaydırıyor, konuları kişisel düzleme çekip laf yetiştirme ve hakaret etmeye götürüyor, meseleleri kişileştirip toplum nazarında karşıtlık algısı oluşturarak 'hakikati' itibarsızlaştırıyor.
Eleştirmeyelim mi?
Eleştirelim ama duracağımız yeri bilelim.
Eleştirelim ama gündemimizin, sohbetimizin ve söylemimizin can alıcı yeri olmasın.
Eleştirelim ama ahlaklıca yapalım.
'Bilge ve alim' olarak adlandırdığımız kişiler de cehalet batağına saplanabilirler. Bilginin kibri hastalığı onları cehaletin en koyusuna iter. Fıkhın 'Vecd' hali safsatası cehaletlerini örtmeye yetmiyor.
Günümüzde ibadetler cehaleti örtmeye yönelik kullanılıyor. Öz boşaltılmış, kalıpla vicdanlar tatmin edilmeye çalışılıyor.
Umre'den gelen zatların virüsten dolayı karantinaya alınacaklarından dolayı karşı çıkıp polislere tükürmesi, camilerin önlem olarak cemaat namazlarına kapatılmasından ötürü kapılarının tekmelenmesi görebildiklerimden birkaçı… Avrupa'dan yurda dönüp hastalık getirenler kadar umre'den dönüp hastalık getirenlerin de az olmadığı görüldü.
İfa ettikleri ibadetler, düşüncelerinde, hayatlarında pek bir şey değiştirmediğini gösteriyor. Halbuki hemen hemen bu ibadetlerin geçtiği tüm ayetlerde belirtilen sorumluluk bilincine ulaşmadıklarını kanıtlıyor. Zarfın cafcafı mazrufu atıl bırakmış, duygusallık, etiket bilinci etkisi altına almıştır.
Şayet umreciler, bilgi sahibi olsalardı ahlaki ilkeler bazından tükürmekten utanır, toplumu koruma adına atılmış karara destek verip ön ayak olurlardı. Camiyi Allah'ın evi bilip kapısını tekmeleyen kişinin durumu da benzerdir.
Amvas vebasını duyanınız var mıdır, bilmiyorum. Hicretin 18. Yılında Urfa'dan Şam'a, Ürdün'den Filistin'e kadar geniş bir coğrafyada etkili olmuştu. Bu salgında yüzbinlerce insan ve 25 bin müslüman hayatını kaybetti.
Hz. Ömer'in hilafet dönemiydi. Ordu mezkûr bölgelerdeydi ve Hz. Ömer orduyu ziyaret etmek için Medine'den ayrılmak üzereyken salgın haberini alır. Muhacir, Ensar ve Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olmuş kişilerle istişarede bulunur. Salgın bölgesine gidilmemesi ve çıkılmaması, oradan gelenlerin hastalık taşımadığına emin olunana kadar farklı bir alan tutulması kararı verildi. Ordu kumandanı Ebu Ubeyde'nin kararı bu kararı eleştiren 'Ey Ömer, Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun, sözüne 'Keşke bu sözü sen değil de başkası söyleseydi! Evet, Allah'ın kaderinden Allah'ın kaderine kaçıyorum' diyerek meşhur sözünü söyler. Elbette bu kararın alınmasında etkili olan Abdurrahman b. Avf'un naklettiği hadis rivayetidir. 'Bir yerde veba olduğunu işitirseniz oraya girmeyin. Bulunduğunuz yerde veba çıkarsa oradan ayrılmayın' (Buhari, Tıb-30).
Hepimiz şahidiz ki, cehalet dine musallat olmuş küresel salgındır. Dünyanın geleceği kadar ahireti de tehdit ediyor. Korona'nın tedavisi yakında bulunacak belki. Ama cehaletin çaresi bilinmesine rağmen uygulanmıyor: Bilgi..
Bilgi, bilinçli kılacak, bilinçlilik gönüllü köleliği sonlandıracak, sonlanan gönüllü kölelik, fikri ve vicdanı hür Müslümanları yetiştirecek, fikri ve vicdanı Müslümanlar dünyayı yeniden inşa edecek, yeniden inşa olmuş dünya ahirete ışık tutacaktır.
Yoksa salgın akılla din tacirlerinin pazarı olur, elde kalmış kabak, patlıcan, pirinç, bulgur, bal, sumak almak için aktar ve marketlerin yolları tutulur.