Günümüzde şehirlerle ilgili kaynak kitapları okuma fırsatını, evde zorunlu kalma sebebiyle yakalamış durumdayız.

Meslek gruplarına baktığımızda kimi meslek erbabının belli bir âile ya da inançtan gelenler olduģu kanaati yaygındır.

Aynı şehirde doğan, kendisini tanıtırken, şehrinin adını ifade eder, anılırken doğduğu, yaşadığı şehirle belirtilir.

Halk şairlerine bakıldığında bu daha yaygındır, aslında;Erzurumlu Emrah gibi.

Önceleri bir şehirde yaşayanlar, mahallelerde inançlarına göre kümelenmiştir. Bu hem olası artniyetli kimselerin çalışmaları önünde engeldir hem de ibadethaneler etrafında bulunma zorunluluğudur.

Meslek gruplarını sadece belli bir inanca, millete dayanarak ifade etme hastalığı, bu gün de terk edilmiş değildir.

Bir mesleği ifade ederken ” Bu Ermenî şu Süryanî, o Keldanî” misali adlandırmalara garipçe bakıyoruz.

Biz bir şehrin tanıtımını mı yapmaktayız yoksa insanımızı bölük pörçük ayırmakta mıyız?

Herşeyin başkasına taksimine gönlümüz razı mı?

” Her şeyi Müslümanlar yaptı.” Demek ne kadar aptallıksa, Ermenî ve Süryanî olmasaydı…” ile başlayan ifadeler sakatlık taşır?

Aynı şehirde doğan, o şehirlidir…

Bunun inanca, mezhebe dönüştürülerek ifadesi, na-hoş değil midir?

“Her sepet ören çingenedir.” denilse, sepet ören mi kalır, Karamürsel’de?

” Çingene” denilerek Roman vatandaşlar incitilmez mi?

Karamürselli Sepetçi, ayaklanmaz mı, birkaç günde?

Şunu, bunu Ermenîler, Onu Süryanîler yaptı…

İyi ve doğru, Güzel Kardeşim! .

Müslümanlar, ayran ve çorba yapmayı da bilmez mi?

Kızılderililer, at beslemesini bilmez mi?

Kırgız, sadece kımız mı içer?

Farslı, sanatkâr değil mi, ilgilendiği alanlarda?

Araptan hiç mimar çıkmamış mı?

Kafkasyalı, kumaş dokumamış mı?

Diyarbekirli ipek, Harranlı mücevher işlememiş mi?

***

Selam, sevgi ve hürmetle!..