Onlar gördükleri zulüm, çektikleri ızdırap, fakirlikleri ile gerçekten hayatın kıyısındaki insanlar. Bütün bunların yanı sıra nüfusu 2 Milyona dayanmış bir şehrin varoşlarında, kıyılarında hayata tutunmaya çalışan insanlar. Gözlerden ırak, gönüllerden ırak, binler, on binler sayısında. Yolsuz, susuz, kanalizasyonsuz gecekondular içinde var olmaya çalışan insanlar. Türk, Kürt, Arap fark etmiyor. Suriyeli, Urfalı, Iraklı ne fark eder. Ortak tarafları çektikleri ızdırap içinde boğuldukları fakirlik, çaresizlik. Birçok habere çıktılar fakir, cahil diye kendini bilmez birkaç gazeteci(!) haberlerinin baş köşesine taşıdı ve taşımaya devam ediyor sığınmacı, kaçak, hırsız diye..

Çok az insan ziyaret edip hal hatır sormuştur, yaşam koşullarını yerinde görmüştür. Kim bilir kaç gazeteci(!) gidip yerinde haber yapmıştır. Hallerini bilen, paylaşan yine kendileri. Suriyeli, Iraklı, Urfalı, Türk, Kürt Arap fark etmiyor. Ortak halleri fakirlik, çaresizlik, kimsesizlik…

Ruha-Der Başkanı ve Büyükşehir Belediyesi Sosyal Yardımlar Şube Müdürü ve İnsani Yardım Platformundan Vedat Savaşla Yenice başta olmak üzere birkaç ihtiyaç sahibi aileye yardım ulaştırmak üzere buluşup yola çıkıyoruz. Önce Suriyeli bir aileye uğruyoruz. Bir evde birkaç aile birlikte kalıyorlar. Müsaade istiyoruz ama büyükler fotoğraf karesine girmek istemiyorlar. Evin erkekleri inşaatlarda iş bulabildikleri zaman kendilerini şanslı hissettiklerini anlatıyor bana. Küçücük bir daireye 550 Tl kira verdiklerini, ama iş bulamadıkları zaman ise sıkıntı yaşadıklarını anlatıyorlar.

Oradan başka bir Suriyeli ailenin yanına gidiyoruz. Yaşlı bir karı koca he ikisi de hasta. Genişçe bir avlunun içersinde Urfalı akrabalarının yanında iki göz bir odaya sığınmışlar. Daha önce Akçakale'de, Süleyman Şah , Harran Konteynır kentte ve bir çok yerde tanık olduğum bir cümle ile ısrarlı bir şekilde davet ediyorlar; " Faddıl" . Bir buçuk göz oda evlerine giriyoruz. Birisini yatak odası salon buçuk olanı ise mutfak ve banyo oyarak kullanıyorlar. Sadece birkaç yastık ve çul var. Mutfaklarında ise ufak bir piknik tüpü birkaç kap kacak. Bütün dünya malları bunlar. Ama bu coğrafyaya has İbrahim'i bir cömertlikle bize buyurun diyorlar.Zalim Esed'in zulmünden kaçarken canlarını zor kurtarmışlar.

Ama kendi canlarını kurtarırken başka bir can daha kurtarmışlar. Ailesi varil bombası ile can veren ve tek başına kalan bir kız çocuğuna sahip çıkarak beraberlerinde getirmişler. Kendileri yardıma muhtaç iken o sahipsiz kız çocuğuna anne- baba olmuşlar. Türkiye'yi, Urfalıları soruyorum evin babasına gözleri ışıl ışıl oluyor. Burada kardeşlerimizin yanındayız, güvendeyiz. Diyor.

Sadece tek korkusu kışın gelmesi ile birlikte tahta direklerin tuttuğu damın akması.. Birkaç kare fotoğraf çekiyorum. Ama dikkatimi çeken o kız çocuğunun fotoğraf çekerken bile manevi anne ve babasının gölgesine sığınması oluyor. Yine yüreğimizin bir parçasını orada bırakarak ayrılıyoruz.
Bir başka aile; iki göz oda da üç aile. Abiler, kardeşler, eltiler, kuzenler iki göz odaya sığdırmışlar bütün yaşamlarını. Kardeşin biri inşaatta çalışıyormuş. O şanslı bugün iş bulmuş. Diğer kardeş boş, iki gündür iş bulamamış. 450 TL verdikleri evin tuvaleti dışarıda. Öylesine beş on briket üst üste konulmuş üç beş inşaat tahtasını çakmışlar kapı niyetine. 16-17 yaşlarında ailenin bir erkek çocuğu bize tercümanlık yapıyor. Çaycılık yapıyormuş haftada 100 Tl yevmiye ile. Soruyorum; Urfa güzel, abi diyor. Burada kalmak isterim diyor. Ama babası ve amcalarının bir an önce savaşın bitip Suriye gitmek istediklerini söylüyor. Yardım malzemelerini gören komşuları geliyor. Abi burada da bir Suriyeli aile var, şurada da yardıma muhtaç Urfalı bir aile var. Nereye baksan fakirlik diz boyu.

Ruha-Der Başkanı Murat Müjdeci ve Başkan Yardımcısı Vedat Savaş, İnsani Yardım Platformu tarafından toplanan ve minibüse sığdırabildikleri yardımları dağıtmaya çalışıyorlar. Ayrım yapmadan, kimseyi kırmadan gelen her talebe ulaşmaya çalışıyorlar. Verdikleri malzemeleri not alıyorlar. Büyük bir vebal altındayız diyor Murat Hoca;" Hayırseverlerin verdiği en ufacık bir yardımın bile yerine ve hak edene ulaşması lazım. Vebal taşıyoruz" diyor. Kendi omuzlarında taşıyorlar malzemeleri, uğradıkları ihtiyaç sahiplerine hallerini hatırlarını soruyorlar. " Dağıtılan yardımlardan ziyade hatırlarını sormamızdan mutluluk duyuyorlar. Savaş, özellikle Suriyeli kardeşlerimizin ruhlarında derin yaralar açmış" diye anlatıyor Vedat Savaş. Savaştan kaçan muhacirlere sınırın öbür yakasında da Şanlıurfa Sivil Toplum Kuruluşları İnsani Yardım Platformu vasıtası ile 160-170 yardım ulaştırdıklarını belirten Murat Müjdeci geçtiğimiz günlerde IŞİD'den kaçıp gelen Ezidilere de yardım ulaştırdıklarını ve ulaştırmaya devam edeceklerini anlatıyor.

Başka bir aileye ulaşıyoruz yine aynı cömertlik. " Faddıl, faddıl" diyorlar. Yemek diyorlar hayır deyince alelacele çay demleyip getiriyorlar önümüze. Baba, zalim Esed'e karşı savaşırken yaralanmış, kolu askıda, 19 yaşındaki oğlu çatışmada uçaktan atılan bomba ile yaralanmış ve felç olmuş. Büyük kızı üç çocuğu ile o da ailesinin yanında. Bir yıl önce kocası ekmek almaya çıkmış. Çıkış o çıkış. Ne dirisine ne de ölüsüne ulaşamamışlar. Suriye'deki zulmü anlatıyor bize baba; Şebbihaların çoluk çocuğu nasıl boğazladığını, tecavüzleri.. Gözleri doluyor sesi kısılıyor. Şimdiki durumu soruyorum. Tek kelime ile özetliyor; kaos. Ben baba ile konuşurken küçük kızı bize tercümanlık yapıyor.

Öğrendiği Türkçesi ile babasının anlattıklarını aktarıyor. Vedat bey notlarını alırken Murat Hoca evin küçük çocuğu ile oynuyor. Dikkatimiz küçük çocuğun kahkahalarına yöneliyor. Onlar; savaştan, yoksulluktan en çok etkilenenler. Çocuklar her şeye rağmen çocuk işte.

Çıkışta bir Urfalı hanım geliyor yanımıza. "Abi yaşlı bir teyze var, kimsesi yok. Uzaktan bir akrabası bakmaya çalışıyor ama onlarında maddi imkanı yok. Yıllardır kimliği bile yoktu. İki yıl önce kendisine bakan akrabası kimlik çıkarttı. 3 aylık yaşlılık maaşı ve çöpten topladıkları ile geçinmeye çalışıyor. Bir haber yapsan belki yetkililer sahip çıkar" diyor. "Yetkililer her nutuk attıklarında şu kadar engelliye, yaşlıya sahip çıktık. Her şey güllük gülistanlık diyor. Ufacık bir eleştiriye bile tahammülleri yok, gazeteciler olayı abartıyor diyorlar" diyemedim.

Öyle ya GAP Projesi ile zenginleşecektik. Bir tane fakirimiz kalmayacaktı dolayısı ile gazeteciler de haber yapacak bi tane ihtiyaç sahibi bulamayacaktı. Ne diyordu geçenlerde GAP İdaresi Başkanı; "GAP'a ayrılan bütçe iki katına çıkartıldı. GAP sadece sulama ve tarım projesi değildir. Aynı zamanda büyük bir sosyal projedir". Eee valla o sosyallerden hiç kimse bu varoşlara uğramamış, kimsede nasibini almamış. En azından ben şimdiye kadar görmedim ve de duymadım. Sizde kendi gözlerinizle görmek istiyorsanız bir zahmet koltuklarınızdan kaklında buraları bir ziyaret edin.

Yazımıza dönersek Murat Hoca ile Vedat bey yaşlı teyzeye karınca kararınca bir şeyler bırakıyor ve gerekli notlarını alıyor. Yardım dağıtımını bitirip , akşamın geç bir saatinde ayrılıyoruz artık yorgun bir şekilde, kalbimizden birer parça oralarda bırakarak..
Onlarda yardıma vesile olmanın huzuru bende ise bunları kamuoyuna nasıl yansıtabilirimin telaşı ile.. ( Not; bu yazıyı İŞID'in zulmünden kaçan on binlerce Kürt kardeşimizin dramından birkaç gün önce kaleme almıştım. Bir başka haber- yorum yazısında yakından takip ettiğimiz Kobani'li Kürt kardeşlerimizin dramını ele alacağız inşallah)