Ölümden, öldürülmekten kaçmayan insanın açlıkla derdi olmaz, bilmediler, bilemediler halen.

Bu insanlara,  yumuşak döşeklerinde, sıcacık evlerinde fincan fincan kahve içip ağıt yakanlara acımak lazım.

Birçok yemekten kurulu sofralarda çöpe dökülen yemeklere değil sonrasındaki dualar incitir, kalemi.

Bu ölümden korkmayan yiğitlere, annelere, çocuklara acıyanlar, nargile fokurdatırken deste deste parayı zekat dağıtır, etrafına ki kendilerini uluyanlardır, alan.

Televizyon kanallarında akıl satanlar, kravatlı ve traşlı, takım elbiseli görüntüleriyle program sonrası kesilecek çeklerin düşüşünün heyecanıyla kıvranır, düşünür, reklâm payından.

Ramazan ayında katliamları kabul görenler, alışmıştır, sıradan bildikleri görüntülere. 

Onlar, Ramazan öncesini kabul etmeseydi, bundan yüz sene öncesinde olur muydu, bu vahşet?

Onların devletleri var, saltanatları süregen, saraylarında muhafızları, uçakları seyahate endeksli.

Paraşütlerle bir öğünlük yemek paketi iki öğün bombalar yağar, gökten.

Sessizliğe bürünen ne kadar kurt ve çakal varsa semirme hayalleriyle dört köşedir, manzaralardan, parçalanmış bedenleri gördükçe, son nefeslerini verdikçe.

Yazarken utanan, yerin dibine geçen, rezil olduğuna inkârda yeltenmeyen kalemim, yaşlılığı sebep gösteremez, hiç bir zaman.

Demek rahatına düşkün olanlar,  benim gibi kabullenmiş çaresizliğe teslimiyet bayrağını dalgalandırır, içten içe ebabilleri bekler.

Tekrar gelirse her ebabil, düşman bilmeli bizi ki düşman yerden kalkıp silkinmemizden endişe etmesin.

Onların cedlerine ve ceplerine biad edileli, hayal perdesinde kukla olma bize serbest kılındı, Nekbe'den beri.

Vuran da üzülen de acıyan da öldüren de aynı noktadır, merkezdir, ağacın gövdesine inen baltanın sapının ağaçtan ola misali, bizi kahreden.

Kollar yorulur, değişkendir dönem dönem, istirahat esastır çalışmak için, insanî vazife sayılır.
 
Bu yüzdendir, arada bir humanizm çığlıklarıyla meydanlarda protestolar, konuşmalar, lanetlemeler.

Bir insanın yeni doğmuş çocuğunun açlıktan ölümüne seyirci kalış...

Sabahleyin yatağının kanla renklenişi ve bedeninin paramparça hali.

Ekmek yok, su yok, ilaç yok..

Yol yok, ev kalmamış, her yer yakılıp yıkılmış.

Ne nebatat ne hayvanat...

Dört koldan sarılmış küçük bir sığınak, ölmeyi kabul edip, mezarlığa dönüşen coğrafya.

Toplantılar sonrası bazılarını üzmeyen, metin üzerinde çok tashih görmüş kınamalar...

Damarlardan çekildikçe kan, sem'aya karışan dualar...

Bu yüzyılın Çanakkale'yi geride bırakan vahşeti.

Dünün Selahaddinini arayan beklentisi.

Bedrin muzaffer bir avuç inanmış insanı.

Kuşatılmış Mekke'de dar bir alan...

Kimsenin olanı-biteni görmemiş olma şekline kendisini inandırma haline vicdanının kabul etmeme şekli.

Develere yüklenen, sadece çocuklara mahsus bir şeyler.

Kapatılan kapılar...

O ki ölüm var, katliam gayr-ı mesrû, aç olsan tok olsan, sonuç aynı.

Kopan kol, parçalanan ten kafesi, tanınmaz baş...

Toprağa teslim edilip, bağrında tohum misali yeşermesi için emanet edilen, su görmemiş naaşlar...

Okunan ezanla huşú içinde kıbleye yönelişi kıyama duruş...

Yeryüzünün mazlûmlarına emsal olan manzarada müstekbire İbrahimce, Muhammedî tavır...

Bilinmeli yeryüzünde her nemrud İbrahimle, her firavun Musa ile devrilir ve kurulur yeni dönem çağlardan çağlara tarih yeniden yazılır.

Ne yazık ne İbrahim tanınır ne Musa...

Öldürmeyin emri, neslini kurutmakla değiştirilerek alkışlanır, o azıp sapmışların dünyasında.

Her gün namazda okunan Fatiha'nın âyetlerini inkâr ediş...
Firavun besliyorsa bazılarını, Rabbin hükmünü inkâr, çıkar yol.

Hamd kimeydi?

Rahman ve Rahîym olan kim?

Din günü ne demektir?

O günün sahibi kim?

Kime iman ve kime ibadet?

İman nedir?

İbadet ne?

Doğru, dosdoğru müstakıym olan sırat-yol neyin nesi?

O azıp sapmış olanların yolundaki işaretler neyin nesi?

Biz, hangi yolun yolcusuyuz ki bu durumlara müstehâk kılındık?

Hangi düğmeyi ilk ilikte yanlış taktık ya da bize güzel gösterildi, ilk ilmek?

İnandığın, iman ettiğin ne der, sen ne haldesin?

Dahası şairin dünyası bu iken, anlamamak ve belirtilenin ve de yaşananın anlaşılmaması için üstün çaba gösterenler, bizi neden küçümser?

Küçümsenen, aşağılanan, hakîr gösterilen biz isek, mesele yok, nefsimiz için...

İstenmeyen ne?

Her şeyi gören, duyan, işiten Rabbimize kâsem olsun, Peygamberinin yoluna and olsun, tüm insanlığın zararda olduğunu bilmeyen yok.

O zararda olanlar kimlerdir?

Hangi kesim zararda ve ziyanda değil?

Biz, iman ettik, hayrı ve sabrı tavsiye etmedik.

İman ettiğini söyleyip amelleriyle imanları arasındaki tezadı açıklamayanlar, zararda değil midir?

Husrânda olanlar, global sömürü ve  güç birliği içinde olan tek bir millete şirin görünmek için kaçıncı kez amuda kalkıp, maharetini göstermeye, taltif için palyaçoluk yapmayı asîl görevleri arasında bilmeye, tuttukları yolun dosdoğru yol olduğuna insanları iknâ etmeyi kutsayacaktır, iman ettiklerine göre?

Şair, sen günahlarından azad edilmeyi istiyorsan, elinle ve dilinle yapamadığını süslü kelimelerden medet ummaktan vaz geç.

Şair, buğzettiklerinin çadırında, yanında kaldıkça, aynı bayrak altında haşrolacağını biliyorsun, zaten.

Hicret mi?

Doğduğun ve yaşamakta olduğun toprakları terk edip, seni bu hale getirenlere sığınma.

Şair, kimin kanatları altında isen, sana verilenle yetinmek zorundasın.

Sonsuz kudret mi altından kafes ve zümrütle yakutla elmasla  işlenmiş tasma mı?

Mühründe devranın zevki için, rahatı için kervandan ayrılanın künyesine sadece hain basılır.

Dense bizim için tesellîden kınanmasın, rahatça yaşasın, derdi var bilinsin diye ismimiz şair düşülsün.

Dahası yüzsüzlüğe medhiye düzenler, okurlarsa yazdığımızı kendilerinden önce bu mesleğin yürüdüğünü bilsin.

Övünmesinler, yaptıklarıyla bunun mirasçıları olduklarını saklasalar da öyle kabul etsin.

Arsız, yüzsüz aramayın, ne sempozyum ne konferans beyhude tüketmeyin servetinizi bana bakıp görün kendinizi yorulmayın

Kimi rektörleriniz, proflarınız, dekanlarınız bütçe oluşturup  araştırmalar yapmasın, kitaplar yazmasın, mesarife ve mesaîye yazıktır. 

Ulusal-uluslararası toplantılar, dövize-onların paralarına endekslidir, unutmayın, onlar bu yolla da kazanır, siz farkında olmadan.

Utanmazlar, sizin nefes alıp vermenizden de kazanç elde etmenin plânını kurmuşlardır, sağlıkta ve hastalıkta.

İçinizdeki her türlü pislikleri attığınızda cüsseniz cüceleşirse korkmayın, kendinize gelir ve siz olup öyle ölürsünüz.

O unvanları kendilerine verenleri sorgulasın cübbelerini yırtıp atsın, hukukçularla bir olup aynaya baksın

Bilirim aynadaki suret benim tasvirim görüntü aynada tercümanıdır sıfatı insanın ve eşyanın, tabiatın.

Sırlı cama tüküreni hoş görün, kıracak olanı uzak tutun, beni dahi bağlayın son vasiyetim.

Alçak insanlar, iftirayı kinle mayalar, ihtirasla şekillendirir balla kabul ettirir algıyla diri tutar.

Ben inkâr edemem şiir yazarım, en çok üzüntümü dile getiririm.

Yapamadıklarını söyler, vicdanını rahatlatan, kendini kandıran şairlerden olmadık, nasıl kendi kendini kandırır ve yalanına inanır, insan?

Katliamlara el ayak olanlar, dil kesilenler, örtüleyenler, o dualarınızda insanları büyülemeyin, benim gibi günahkâr kesilmeyin, utanmaz ve arsız olmayın.

Herkese ölüm vardır, şerefli ölümler seçin, isminiz yücelsin sonrasına tarihin, çukurlara atılarak silinleyim.

Bu gün, günlerden cum'a, aylardan martın ikinci haftası, yıllardan dünya hayatının altmışıncı senesi.

Sizi inandığınız değerler adına selamlıyor ve Rabbimden benim  affedilmem için dua bekliyorum, hangi dilden ve milletten olursa olsun, Rabbim her dili bilendir.

Şair, affedilmen için tüm yüzsüzlüklerine rağmen yeniden imanını tazele ve Rabbine doğru istikamette yürü, dirilişi gerçekleştir, toprağa düşüp, kan kırmızı güllerin yeşermesi için olmayan mezarında.

Cesaretini topla, gücünü birleştir. Ehl-i Salib'e karşı tevhid yolunda ol, diriliş eri kesil.

Çizgin belli, yolun belli.
Sen her zaman bunu başarabilirsin, başarmışsın, başaracaksın.
Emperyalizmin yardımcılığını yapan kim ya da kimler ise, bilmeliler ki hiç bir zulmün kalesi, daima payidâr kalmaz.

Bize gelince sadece dua bekleriz, sığınağımızdır, her daîm. 
Dosdoğru yolun diriliş erlerine selam olsun!...