Hamd alemlerin Rabb'ine mahsustur. İlk olarak böyle sakin, sade ve riyadan uzak bir Ramazan ayı ile müşerref olduk desek, zannedersem mübalağa olmaz. Şairin ifadesiyle, demek ki 'boz dumanlar' çekilince, imajın aslı ortaya çıkıyor. Çıkınca da her haftası bir bayram, her günü düğün oluyor.

Çıplak gözle görünmeyen bu mikroskobik virüs, bela gibi algılansa da ibretlerle dolu bir ikaz-ı İlahi'dir. Tabi anlayanlar içindir sözümüz.

Daha yakın (içe dönük) bir muhasebe imkanı verdi. Dünya hayatının geçici olduğu, bir imtihan ile sınandığımızın farkına daha yakından vardık. Öz eleştiri yapıp, ne derece hazırlıklı olduğumuzu, hesaba çekerek kendimizi yoklamaya, düşünmeye başladık. Sürgünümüzün çok da uzun olmadığı, ülkemizdeki kuşlardan haberdar olduk. Öyle doludizgin aşağıya yuvarlanan kütük misali gidiyoruz ki, her an böyle bir musibetle karşılaşacağımızı, aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz.

Esas meseleye gelecek olursak, en azından bu yıl o vıcık vıcık 'desinler, riya ve israf' kokan iftar davetleri olmadı. İçerik olarak samimiyetten uzak bu tür davetlerin yetim, fakir hakkına müdahale, gasp olduğu bilincini pekiştirdi. Klasik bir ifadeyle Ramazan ayı buruk geçti, kimsenin bunu deme hakkı yoktur.

Ramazan ayı tam aksine hayatımıza dolu dolu dokunup, dudaklarımızda şarkılar bırakarak geçti. Birey'selleştikçe, Peyami Safa'nın tabiriyle, sürüleştik. (sürü insanı olduk) Şahıs insanı 'unvanını' terk edince, şaşkın ördek gibi her şeye tersinden dalmaya başladık. Allah ve dinini bilmediğimiz için, herkes nasıl davranıyorsa, en ufak bir eleştiri yapmayıp, biz de öyle davranmaya başladık.

Özellikle kenar mahallelerdeki Camilere, bu yıla kadar Teravih Namazı'na kadınlar yüzünden gidemez olduk. Bunların evlerindeki yapacakları ibadet daha hayırlıdır denildiğinde, sert bir tepkiyle karşılaşıyorsun. Laf ile aleme nizamat veriyoruz ya; aileden, eşinin dostluğundan, çoluk çocuğundan bi yerde habersiz, her türlü mahremiyet kuralını çiğneyerek, gelip Namaz kılmakla Cennet'e gidecek. Hani bir argo tabir vardır:'Ört ki ölem.' Deriz ya tıpatıp aynı.

Müslümanlarda bir 'zihin karışıklığı' meydana geldi. Bu güzide dini yaşamadığımız için, hiçbir olaya doğru teşhis koyamıyoruz. Adam; vakıf, dernek, tekiye dolaşmaktan aile reisliğini unutmuş. Evladü ıyalinden bir yerde kopmuş. Çobanlık denilen büyük sorumluluğun ne olduğundan bihaber ya da işine gelmiyor. Nisa taifesine bir diyeceğimiz yok. Zaten onlar, kendi hehû hevasına göre bir rota çizmişler.

Azınlıkları tenzih ediyoruz. Amma velakin aile reisiyim diyen adamların, her gün olmasa da haftada en azından bir gün evde oturup, aile efradıyla ilgilenmesi şarttır. Bu işlerin teoride bir karşılığının olmadığının altını çizelim. Kem alatla, kemalat olmaz. Adam gibi adam bilinenler; sürü değil, şahıs insanların (kadın-erkek fark etmez) eseridir. Kendimizi bilmesek, kuyruk sallayanlardan olur, kocamızın (ipimizi çekenin) hesabı bilinmez.

Efendimiz:'İnsanların en iyisi, insanlara faydalı olanlardır.' Bizi öldürmeye gelenlerin, bizde dirilmesi lazımken, tüm ufkumuzu saran pislikler yumağını görünce, eğer Müslüman buysa deyip, bir köşeden tüyüp kaçıyor. İbadetlerimizi hakkıyla yerine getirmiyoruz.

O yüzden sokaktaki alışverişimize yansımıyor. Oysa Allah ibadetlere değil, ibadetlerin sokaktaki yansımasına bakıyor. 'Aşk celladından ne çıkar, mademki yar vardır.' mısra-ını es geçip, bin bir tilkilikle dünyalık menfaatler uğruna pestil gibi yumuşuyoruz. Hesap günü gelmeden, kendinizi hesaba çekiniz, fermanının vakti her an daralıyor. Fehm edene ne mutlu…

Bir vakte ermişiz ki yiğit belli değil, mert belli değil. Çarpık zihniyetin iğreti eğitim sistemi, geleceği olmayan (gelecek vaat etmeyen) mazisine düşman gözüyle bakan, kof, başıboş, nemelazımcı, serseriler güruhu yetiştiriyor. Haklı olarak adamın birisi soruyor:'Keşke bu üniversite gençliğinin yerine o binalarda, aynı şartlarda ve bakımla inek besleseydik.

Yıllık kazancını varın, hesaplayın. Değil Türkiye'yi, belki Türkiye gibi daha kaç ülkeyi beslerdi.' Öyle bir hayata çatmışız ki her tarafta pusu ve sinsilikler kurulmuş. Kahin olmaya gerek yok, bu uğursuz gidişatın akıbeti uçurumdur.
Bir umut beklentisi içerisinde de değiliz. Zira gönül perdeleri kapalı, kalıplar da gerçeği yansıtmıyor. Hayıflanmak neyi değiştirir ki!...

Selam ve Dua ile…