Merhum, kendi halinde bir zat idi, Muharrem. Kimsenin gölgesinde kalmaz, kimsenin gölgesinin üstüne düşmesini kabul etmez idi

Bir defteri vardı, kendisince.

Evinde bu mübareği ziyaret edenlerin ismi çizili idi, ziyaretine gelmeyenin üstü çizilmemiş idi.

Dostlarının ismini birbir yazmış idi.

Gelenin ismini çizer, gelmeyenin adını öyle bırakırdı.

Hoş geldiği makam ne ola ki!...

Bir belediyenin daire başkanlığı.

Makam odasında bulunmaz idi.

Şehrin üç parkından her biri onun makam odası, şehirdeki mini yeşil alanlar da dinlenme noktaları.

Merhum çok dertli idi.

Biri telefon açtı mı ismini alır, deftere bakar idi.

Telefon açtı mı ziyaret eden olur idi, kendince.

Yani bir tür rehber, ajanda.

Merhumu kimler aramazdı ki...

Söylesek inanamazsınız.

.

En çok telefon açılan isimlerden.

Merakta kalma, Muharrem.

Anlatayım, şimdi dinle.

Her ev o dönemde tek ya da iki katlı ve bahçeli

Ağaç ekimi için müracaat kime?

Park ve Bahçeler Müdürü'ne.

Ne için Yediveren Gülleri için.

Adamın biri kalkmış telefon açmış:

- Hanım, çok acil Rûhanin Siyah Gülü'nü istiyor. Hemen gönderin.

Bizim Merhûm, sormuş:

- Rûha bildiğimiz Edessa mıdır?

Ne bilsin Rûha'nın Edessa ya da Urfa olduğunu, Genel Müdür!..

Bir telaş başlamış, artık.

Sonuçta bir gazetenin verdiği siyah ciltli ansiklopediye bakmışlar.

Rûha, Urfa imiş.

Bizim Merhûm'u başkan makamına çağırmış:

- Genel Müdür ne istese yerine getirile. Bu bir emirdir.

Bu mübarek gülün açtığı mevsim kış değil.

Bir araç hazırlanmış, yolculuk Rúha'ya.

Gidilmiş, kış ortası, Muharrem.

Siyah gülün birkaç kalemi alınmış, Halfetî'den.

Çelikler, sımsıkı koruma altında.

Üç günlük git ve gel.

Başarıyla gerçekleşmiş, bir görev.

Belediyece bu çeliklerin devir ve teslim töreni yapılacak.

Muharrem, başkan şaşırmış olana ve bitene:

- Şimdi bu gül müdür?

Birkaç dikenli kuru dal.

Hemen istifa dilekçesini cebinden çıkarmış, Merhûm.

'Ben bu işin gelmişini geçmişini anlamadım.' diye, masaya bırakıp gitmiş.

O günden beri ne parklara ne bahçelere uğramış.

Araya hatırı sayılır kimseler girmişse de Siyah Gül'ün.burada yetişmediğini kimse anlatamamış, Genel Müdür'e.

Hanımefendi, bahçesinde siyah gül olmadığı için eşini beceriksizlikle suçlamış.

Muharrem, Merhûm işe gitmediği için maaşı kesilmemiş, nedense.

Kendisine sordum, yapmadığı bir görev için para almanın vebal olduğunu söyledi:

- Başkan, cebinden yatırıyormuş. Seçilmeyince kalkıp el sürmediğim parayı hesabına bir defada havale ettim.

Muharrem, sonrası mı?

Şehrimize gül çeşitleri bir çok yerden getirilmiş.

Bir tek saksıda yetiştirmiş, Siyah Gül'ü.

Onun da toprağını Rúha'dan, yerinden almış.

Bizimki gülü yetiştirmiştir de yaprakları siyah çıkmamış, ne hikmetse.

Muharrem, bazı insanların istekleri bitmez, işte.

Canı isteyen yaz ortasında bahçenin havuzunda penguen beslemek isterse bir buz fabrikası yapması gerekir ki uçamayan bu iki ayağı üzerinde zıplayarak yürüyen, suda yüzen kuş yaşasın.

Muharrem hayat böyle, işte.

Kimi ekmek bulamazken kimi Siyah Gül ister, kış ortasında.

Muharrem, gül çok muhteremdir, geleneğimizde.

Onu da başka bir sohbette anlatayım.

Ziyaret edenler var şimdi, makama gelenleri.

Merhûm, kendisini aramayanları sadık dost bilirdi.

Ziyarette fotoğraf çekmeler, poz vermeler.

Bu yalakalığa son verilmeli, Muharrem.

Adamı ziyaret ediyorsan mesaî saatleri dışında git.

O adam ya da adamlar, vazife başında görevi suistimal eder, ziyaretçi kabul ettikçe.

Anlıyor musun, Muharrem?

Dediğimiz doğrulanmaz mı?

Selam ve sevgiyle.