Bazen birikir, hissedilenler.

Belki daha önce yaşanmış hissi verir, bir durum.

Anlatılan günlük mü hatırat mı hakikat mı?

Yoksa bir rüya mı?

Karmakarışık, bir durum

Başım gözüm üstüne...

Ehlen ve sehlen...

Ser sera ser çawa.

Çav mı çaw mı?

Farklı yazılıyor, kimince.

**

Bu gündü...

Pazar.

Bir dostun telefonu.

Çay, ne zamandır içilmiyor birlikte.

Bir esnaf kahvehanesi.

Öncesinde kıraathaneydi, kahvehaneler.

Çay ocakları vardı, sadece çay içebileceğiniz, dar mekân.

Ne satranç ne dama.

Kağıd oyunu yok...

Kahve içmeyeli çok oldu.

Kahvehanede hazır kahve.

Elbette red!..

Bir tarafta tütün dumanı öbür tarafta gürültü.

İkişer çay yudumladık, demliğe hem şeker hem bir çay kaşığı karbonat atılmış.

Sohbet, şehirden çok kitap üzerine.

**

Sabahleyin bir taziye vardı, bir gün öncesinden kararlaştırılan.

Saat onda arkadaşımızı bekliyoruz, alacak.

Bir telefon...

Evini taşıyacak bir dost, gençten biri.

Resmî bir dairede çalışmış.

O daire yayınları hatırı sayılır.

Telefon açtı.

İsmiyle hitap ettim.

Memnun kaldı.

İki koli ağırlığı çok tutan kitap.

Sitenin güvenliğine bırakmış.

Almam için de isim.

Teşekkür ettim.

Taziye için yakını olan arkadaş geldi.

Bizim telefonu birisinin istediğini söyledi.

Vermiş, telefonu.

Beni aradığını söyledim.

**

Kahvehane, esnaf adını taşıyor...

Oturanların hiç biri ne esnaf ne iş yeri sahibi.

Konu kitap.

Merak ediyorum, iki koli kitabı.

Dostumuzla ne yapacağımızı konuşuyoruz.

Yaşça benden fazla.

Nihayetinde saat, üçü aşıyor.

Ev, kalktığımız yere yakın.

**

Evde araç yok.

Ticarî taksiye ne gerek var?

Çocuk gelecek.

Akşam yemeğinde de yok.

Besbelli işi var.

Aradım saat dokuzda.

Gelecekmiş, arkadaşlarıyla imiş.

Güvenlikten bu saatte kitap almak...

O kitaplar alınacak, on birde gelse de.

Hava soğuk, oldukça.

İçeri fazla sıcak olmasa da iyi.

Bu ayın doğal gazı, bin TL'ye yakın.

Hasta olmamak için...

**

Evde okunacak kitap yok.

Artık kâğıt kokusu rahatsız ediyor.

Sekiz-on kitap var, masada.

Uzun zaman okunmak için.

Çoktandır, dergiler gelmiyor.

Şehirlerle ilgili kitap fiyatları oldukça kanatlanmış.

Hem seçicilik yüzünden her kitabı alma olmaz.

Gezi olsa yıllık olsa hatırat olsa...

Televizyonda haber kuşağı.

Emekli maaş zammı daha belli değilmiş.

Asgarî ücretin altında kalmış, şu an aldığım maaş.

34 Yıl 7 Ay bilmem kaç gün...

15 Yıl okul.

Kitapçıya uğramıştım, geçen gün.

O bana baktı, ben kendisine.

Bir dostumuza ihtiyaç sebebiyle bir takım kitap sattım.

İleride o kitapları tekrar olduğu gibi yayınevinden almam gerekecek.

Besbelli %50 Fazla fiyatla.

Bir dostumuzun ricasıyla tam günümü ayırdım, birisine.

Dünün yorgunluğu üzerimde.

Mutlaka iki koliyi almam lazım.

**

Usulcacık bir el dokunuyor, omzuma.

Hiç dönmüyorum.

" Dede!.." deyince torunların geldiğini anlıyorum.

Oldukça mahcup oldum, çocuklara.

Artık, rüyada bile rahat yok kitaptan.

En son okuduğum ve uyurken kapağı biraz incinen kitaptan özür dileyerek yerden aldım.

Torunlardan biri " Anneanne, Dede kendi kendine konuşuyor" dedi mi?

Öyle bir şeyler, duydum.

Anneannesi, " Telefonla konuşuyor." dedi.

Çocuk bu!..

" Elinde telefonu yok. " dedi mi demedi mi?

Bilmiyorum.

Yaşlanınca insan, bir başkalaşıyor işte.

**

Zaten mevsim hazan.

Biz de son baharındayız ömrün.

Bu gün mü yarın mı?

Bilemeyiz.

Ne zaman mı?

Ne zaman olsa!..

Baş göz üstüne!...

Ser sera ser çava...

Ehlen ve sehlen...