Yaklaşık 50 dereceyi bulan Urfa sıcağında durakta otobüs beklerken takılıyorlar objektifime. Abi kardeş olduklarını tahmin ettiğim 11 ila 8 yaşında iki çocuk. Boylarının iki katı, toplam ağırlıklarının belki üç katı kadar ekmek teknelerini Fakıbaba döneminde yapılan standart (!) refüjlerden geçirmek için hayli çaba sarf ediyorlar. Onlar belki daha oyun oynamanın ne olduğunu bilmeden ekmek parasının peşine düşmüş çocuk işçiler. Başka çocuklar bayramda babalarının hangi elbiseyi alacağını, annelerinin akşam hangi lezzetli yemeği yapacağını, kim bilir? hangi oyuncakla oynamanın hayalini kurarken onlarda akşama topladıkları, toplayacakları kağıdın, hurdanın kaç lira edeceğini , kaç günlük ekmek parasını karşılayacaklarını hayal ediyorlardı. Kim bilir?

Dökük elbiseleri, minicik bedenleri ama bütün çocuklarda olduğu gibi tertemiz, bu yaşta ekmek parası peşine düşecek kadar kocaman yürekleri ile kağıt haralını akan trafikte olduğum taraf geçirmeye çalışırken yüreğime ateş gibi düşen bir şeye tanıklık ediyorum. Küçük olanın ayağında ayakkabı demeye bin şahitlik isteyen bir ayakkabı ama büyüğü ise yalınayak. Aman Ya Rabbim!.. On dakika önce geçerken ayakkabıma yapışan asfaltın üzerinden hiçbir şey olmamış gibi yürüyor. Belki ekmek teknelerini geçirme telaşından belki hissetmiyor diyeceğim ama aklıma bu çocukların sabahtan beri kaldırım, sokak demeden 5- 10 kilo kağıdın, hurdanın peşinde koştuğu geliyor.

Aklıma kendi çocuklarım geliyor. Yüreğime ince bir sızı giriyor. Akçakale'de havan mermisinin düştüğü zaman can veren masum çocuklara tanıklık ettiğim gibi, Suriye'de, Filistin'de, Irak'ta katledilen çocukları medya da seyrettiğim zaman hissettiğim gibi bir sızı.

Ani bir refleksle çantamdan fotoğraf makinemi çıkartıyorum. Üç beş kare çekebilmek telaşıyla deklanşöre basarken aklımdan Urfa'da binlerce, Türkiye'de ve dünyada milyonlarca çocuk işçi geliyor. Her gün onlarcasına tanıklık ettiğimiz bu çocukları kim salar sokağa?, kim sakız sattırır? Kim dilendirir?.. Sokağa salan mı? Salmaya sebep olan mı? Diye düşünürken küçük olanın seslenmesi ile düşünce aleminden sıyrılıyorum.

" Fotoğrafımızı çektin. Parasını ver ! " Küçük olanı olanca ciddiyeti ile dikleniyor uzaktan, fark etmiş kendilerini çektiğimi. Elini kaldırmış bana sesleniyor " fotoğrafımızı çektin. Parasını ver ! "Elim cebime gidiyor ama para vermenin, beleşe alıştırmanın bu çocukları sokağa salanların yaptıklarından daha büyük kötülük olacağını düşünerek vazgeçiyorum ve gelmiş olan otobüse biniyorum.

Kulağımda " fotoğrafımızı çektin. Parasını ver !" çınlarken, zihnimi ise bir insan hele hele bir çocuk yaklaşık 50 derecenin kavurduğu asfaltta, kaldırımda, toprakta ne kadar yürüyebilir?

Foto