Yaşam bu bazen bir fıkra olur, ağız dolusu, bazen saflığın örneği olur. Bazen düğüm çözer, bazen barışa ders olur. Fıkra hoşgörü ister, fıkra sabırdır. Fıkra erdemdir. Hoşgörüdür. Nerede nasıl olduğu mekanı, zamanı bilinmese de alınacak ders önemlidir. Bazen büyülü bir anlatım, bazen acı ve hüzün olur, düşer gönüllere, bazen bir ağıt olur ses bulur…
Günlerden bir gün Adıyaman yöresinden biri katırına yüklediği tütünü getirir, Fırat'ı geçip köyde bir dostuna misafir olur. Misafir olduğu ev sahibinin önemli dostları vardır. Tütün kaçakçısına yardımcı olma anlamında Akziyaret (Cülmen) köyünde ki dostuna bir mektup yazar. Sıkı sıkı da tembihte bulunur.
'Nahiye olan bu yerde tütün çok satılmaktadır. Ancak belalı bir nahiye müdürü vardır. Adı Eyyüp Sabri, bu müdür kaçakçılara geçit vermeyen biridir. Haksızlığı kabul etmez, yanlışa karşı durur, adaletli bir yöneticidir. Sertliği ve dürüstlüğü ile de bilinen bir idarecidir. Müdürüne yakalanmaması için tembihlerde bulunur Aman ha! Dikkat et' deyip bir mektup yazar.
Tütün kaçakçısı mektubu alır ve yola düşer. Tarif edildiği üzere nahiye müdürüne yakalanmamak gayreti ile köyün kıyısında bulunan eve gelir. Kaçakçı köye gecenin sessizliğinde, karanlığın zifirisinde girmek mecburiyetindedir ki kimse görmesin.
Kaçakçı gece karanlığında tarif edilen 'ev bu' deyip köyden biraz uzakta olan evin kapısını çalar ve durumu anlatarak pusulayı ona uzatır.
Eyyüp Sabri onun yanlış geldiğini anlamıştır. Kaçak tütünün varlığı yetmediği gibi konuşmaya başlar. 'Burada zalim bir Nahiye müdürü varmış, aman beni görmesin, yoksa bu mal talan olur. Çocuklarımın nafakasıdır' deyip ev sahibine yalvarır.
Tütün kaçakçısı ne Eyüp Sabri'yi tanıyor ne karakolun bitişiğine geldiğini biliyor. Eyüp Sabri onu yedirir içirir, dinlenmesini sağlar.
Tan atımıyla birlikte Eyyüp Sabri onun burada tütün satamayacağını, müdürün kulağına giderse ikimiz içinde iyi olmayacağını, başka köye git sat. Burada tütün satman imkansız' deyip ütüncüyü köyden uzaklaştırır.
Güvende olduğunu anladıktan sonra onu jandarmanın önünden geçirip bırakır ve geri döner… Tütüncü bunun bu kadar cesur ve askeri umursamamasına hayret eder.
Tütün satıcısı bir ilerdeki köye gidince, herkes onun nasıl o köyden gelip geçtiğini merak eder. O da, ev sahibinin çok iyi bir insan olduğunu, ona yardım ettiğini, Nahiye Müdürünün kaçakçılara aman vermediğini anlatır. 'Beni görseydi kesinlikle jandarmaya teslim ederdi' deyince; orada dinleyenler; 'be adam zaten o nahiye müdürüdür, sen onun evine gitmişsin' deyince şaşır, onu yeniden bir korku sarar.
***
İki ak saçlı arkadaş oturmuş sohbet ederken; 'sen kaç yaşındasın' diye sorar. O da; 'tarihini bilmiyorum, ama benim kıtlık senesi doğduğumu söylediler' der. Soruyu soran 'ben de kıtlık senesi doğmuşum. İkimizin yaşı birmiş, aynı yıl doğmuşuz demek.' Yanlarında oturan, onları dinleyen, siyah saçlı, siyah bıyıklı adam atılır; 'bende kıtlık senesi doğmuşum' der.
İki arkadaş şaşırır. ' olamaz sen çok gençsin.' Adam hiç bozuntuya vermeden; 'Ben şimdiye kadar bir şinik buğdayı evimde görmedim ki, bizde daima kıtlık.'
***
İki arkadaş tartışırlar. Biri çocukları avutmanın çok kolay olduğunu söylerken diğeri en zor iş çocuk avutmak olduğunu söyler ve iddiaya tutuşurlar.
'Çocukları avutmak zordur' diyen 'ben çocuk olayım sende beni avut' der. Çocuk olan adam ağlamaya başlar. 'Ne istiyorsun' der ' o da yoğurt istiyorum.' Deyince; 'Adam al sana bir kap yoğurt' der. Çocuk olan adam bir iki ekmeğini batırdıktan sonra yine ağlar. 'Şimdi ne istiyorsun' der. O da 'pekmez isterim' der. 'Peki, al sana pekmez' deyip önüne bir tabak pekmez koyar. Bir müddet sonra çocuk olan adam yine ağlar.
'Bu kez ne istiyorsun' der. O da 'ikisini karıştır' der. Adam 'bundan kolayı ne var ki' deyip pekmezi yoğurta karıştırır.
Çocuk olmuş adam, bir iki kez ekmeğini batırdıktan sonra tekrar ağlar. 'Bu kez ne istiyorsun. Yoğurt dedin, pekmez dedin getirdim, karıştır dedin karıştırdık daha ne istiyorsun.' Çocuk olan adam bu kez 'bunları bir birinden ayır' der.
Çocuk avutacak olan adam 'pes doğrusu' demiş. 'Çocuk avutmak gerçekten zor bir iş…'
Yaşam bir fıkradır zamanı geldiğinde anlatılır.