Vahdet: Bir olma, tek olma, birlik, teklik anlamına gelen Arapça kökenli bir sözdür. Tefrika ise, sözlükte 'ayırma, ayırt etme, parçalama; dağılma, parçalanmışlık' anlamlarına gelir. Tefrika, terim olarak 'belirli bir dinî, fikrî veya siyasî birliğe sahip insan topluluklarının bölünüp parçalanmasını, fırkalara ayrılmasını' ifade eder. Tefrikanın zıddı, vahdet ve cemaattir.
Tefrika, 'görüş ayrılığına düşme' manasına gelen 'ihtilafla yakından ilişkilidir. Yüce Rabbimiz bu konuda da bizleri Ayet-i kerime ile uyarıyor: 'Kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra parçalanıp birbirine düşen kimseler gibi olmayın; işte bunlar var ya, korkunç bir azaba müstahak olanlardır!' Ali İmran Sur, 3/105 bu ayeti okuyunca aklıma ümmetin birliği konusu geldi. Bunca ihtilaf varken bu tür bir birliktelik mümkün mü?
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ 'in bir konferansta söylediği şu sözlerini hatırladım: 'İslam'ın özü, ruhu, İslam medeniyetini ayakta tutan yegane iksir tevhit, neden mü'minler ve muvahhitler arasında vahdete dönüşmüyor? İman neden eman toplumlarını inşa etmiyor, neden güveni inşa etmiyor? İslam neden selamı, barışı gerçekleştirmiyor?' Sayıları yüzlerce binlerce olan grupların camiaların böyle bir derdi var mı diye hafızamı zorladım. 'Vahdet ama nasıl?' diye sormuştu bir dertli kişi geçmişte. Ondan sonra o dertli kişi de o can alıcı soruyu sormaz oldu. Her halde oda anladı bu din (i) dar kafalarla vahdet pek mümkün görünmüyor!..
Nerede yapıyoruz yanlışı?.. Bu kitap bu yönde yapılmış bir çalışmadır. Sorunun çözümü yolunda bir tekliftir. Daha doğrusu konu etrafında düşünmeye çağırmaktır asıl hedefim. Sorun, bizim başımızda gelişmiyor; bizden kaynaklanıyor. Nasılsak, öyle idare olunacağız ve kendi hakkımızdaki hükmümüzü değiştirmedikçe, Allah da bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
O zaman hakkımızdaki hükmü değiştirmek için vahyi sorumluluklarımızı kuşanalım. Kardeş olduğumuzun şuuruna varalım!..' Peki şu can alıcı soruyu sorsak kendi kedimize. Kur'an'ı rafa kaldıran, Resul'üne hiç kulak vermeyen, akıl etmeyi, düşünmeyi önemsemeyen, ahlaklı olmayı prensip haline getirmeyen, istişareye ehemmiyet vermeyen, gidişatını hakikatin merkezi gören hocalarla ve onlara gassalın elinde meyyit misali uyan kimselerle vahdet ne kadar gerçekleşebilir?
Peki aynı soruyu sorsak. 'Vahdet ama nasıl?' Desek. Önce din(i)dar kesimin aforozuna maruz kalırız. Niye mi? Çünkü biz ihtilaflarımızı kaşımak onları öne çıkarmak noktasında özel yetiştirilmiş bir toplum olmaya doğru gidiyoruz. Ah keşke. Farklılıklarımızı zenginlik görebilsek neler olur neler!.. Peki Neler olur? Önce tekfir, tehdit, tahkir edici tavır ve tutumlarımız yok olur. Birbirimizle yüreksel yakınlık oluşur.
Birbirimizi dinlemeye anlamaya başlarız. Sonrası ise çorap söküğü gibi gelir. Bir vücudun azaları gibi oluruz.
İşte o zaman Yürekler bir atar!.. Kur'an şairi Mehmet Akif'imizin dediği gibi: 'Girmeden tefrika bir millete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez!' Unutmayalım ki; Dilde vahdet varken zihinde tefrika olmaz. Vahdet sosyal bir Tevhid iken, tefrika ise sosyal bir şirktir. Tevhit ve vahdet olmadan medeniyetin inşası mümkün olmaz…
Selamla Kalın Selamette Kalın.