Bekletenler bekletmenin ne olduğunu bilseler, bekletmezlerdi. Randevuya sadakat ve zamanın kiymetini bilme anlamında önemli. Beklemenin insana ne kadar sıkıntı verdiğini bekleyenler bilir. Lakin nedense zamanın kıymetini bilmediğimizden olsa gerek, gereksiz şeylerle oyalanıp, zamanı değerlendirme anlamında bir umursamazlık içindeyizl.
Sosyopolitik ve sosyoekonomik olayların insanı huzursuz ettiği, siyasal yozlaşmanın insanı şaşkına çevirdiği, demokratik haklara ket vurulduğu, demokrasinin hiçlendiği bir zamanda, sizce zamanın dolayısıyla saatin ne önemi var diyeceksiniz. Oysa tüm bunlar zamanı iyi kullanamamanın eksileri olarak bize yansıdığının farkında değiliz. Her şeyi zamana bırakmak işte saati düşünme zamanıdır diyorum.
Çocuktum hep bir saatimin olmasını isterdim. Arzu edipte elde edememenin sıkıntısını bilirim. O dönem saatlerin çakıştırıldığı bir dönemdi. Ama bana sadece okulumun zamanını bilmek yetiyordu. İddia ya da şart koşma benim neyime.
Görürdüm birileri saatlerini suya atmakla iddiaya başlarlardı. O yetmez "benim saatim senin saatini durdurur" gibi saatiyle üstün olma çabasına girerlerdi. Kurma kolunu çekip kurma kollarını üst üste indirmekle başlardı, iddia. Nasıl bir iddia nasıl bir akıl olduğunu bir türlü öğrenemedim. Bildiğim bir şey vardı, o da benim ki en iyisi, ben en üstünüm ilkel benliğinin ruhlarda açtığı gedikti.
Haftalıklarımı, bayram harçlıklarımı biriktirip ikinci bir el "hislon" marka saatim oldu. İçi yandı döndü, kadranları siyah, rakamlar aynı renkteydi. Gözüm gibi bakardım. Sudan uzak tutar ateşe yaklaştırmazdım. Yine de yeterince randıman alamadım. "Sultan pazarı" denilen aleni pazarda haraç mezat satıldı. Okula geç gitmelerime neden olduğu zaman işittiğim azarlardan yüzüm kızarırdı. Şimdiki gibi vurdum duymazlık, aymazlık yoktu, sorumluluk bilinci ağır basardı.
Biraz daha dişimden, tırnağımdan arttırdım "nacar" marka bir saatle buluştum. Ardından otomatik çitizenler hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Kurma derdinden kurtulduğumuz gibi suya girmesinden yana da bir korkumuz yoktu. O zamanlar zamanın bizim için önemi vardı. Randevu nedir bilmezdik. Ama sinemaya gündüz matinelerini, gece suarelerini dakikası dakikasına takip ederdik. Çünkü başka sosyal aktivitelerimiz yoktu.
İnsanın elindeki en kıymetli varlık o dönemlerde saatti. Hırsız geldiğinde aldığı şeylerden birincisi para ikincisi saatti. Para da çok bulunmadığı için özellikle saatlere rağbet ederlerdi. O zamanlar pahada ağır, yükte hafif kıymetli varlıkların başında; radyo, saat, teyp gelirdi. Bir gün komşumuza hırsız gelmiş damda bulunan salça sularını dökmüş, bakır teyşt, tepsi ve leğeni alıp gitmişti. Kadın kaplara yanmıyordu dökülen salça sularına yanıyordu.
Bu kadar teknolojinin gelişmesi saati ayaklar altına düşürdü dersek yeridir. Çünkü sokaklarda, tezgahlarda saat satılıyor artık. Saatlerin bu kadar ucuzlaması zamanında kıymetini düşürdü dersem bana katılacağınızdan eminim. Şair Nazım Hikmet'in "tik tak makineleşmek istiyorum" diyen şiirini okumak lazım. Kimi insanlara zaman yetmiyor, kimileri zamanı harp vurup harman savuruyor. Modern yaşam teknolojik gelişim, çağdaş yaşam zamanı en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekirken nedense hoyratça kullanıyoruz. Hani güneşe, yıldıza, aya bakıp zaman belirleyenlerin zamana verdiği değeri unuttuk nedense.
Durmuş bir saatin günde iki kez doğruyu gösterir. Ama kimi insanların yalıncılığının aşırılığını belirtmek için söylendiğini de tahmin edebiliyorsunuz. "Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu söyler, senin günde iki doğruna rastlamak mümkün değil!"
Saatin olmadığı dönemlerde sabahları belirleyen horozlar vardı. Onun için "horozu çok olanın sabahı geç olur" demişler. Şafağı gösteren yıldızın varlığı hala söylenir. Gökyüzündeki yıldızlardan oluşan terazinin ifadeleri ayrı bir zaman dilimiydi. Bulutlu geceleri derseniz insanlar artık uykudan uyanmaları bile onlar için bir saatin belirleyicisiydi.
Ayın; hilal şekli, yarım ve dolunay şekil olarak ayrı bir zaman dilimlerinin ifadesiydi. Onun için saatin kullanılmadığı dönemlerden kalma yaşlılarımız hep gözleri gökyüzünde olurdu. Saat olmadığı halde bu kadar zamana değer katan insanlarımızın yaptıklarına karşılık bu günkü genç kuşaklara bakıyorum. Zaman onlar için bir paçavra. Saatlerce internet cafelerde zaman öldürmeleri ne zaman sona erecek diye düşünüyorum. Yoksa bir hayal mi. Zamanın kıymetini bilmek insanın kalkınmışlığı ile ilgili olduğu inancını taşıyorum.
Haydi, saate bakalım, her günümüz diğer bir günden farklı olarak değerlendirelim.