Şu 'poşet' meselesini bir yılgaliyalım. Yılgalamak sallamak anlamındadır. Sallarken içindekini görmek ve dökülmesini sağlamak yapılan eylemin gereğidir. Bakalım neler dökülecek. Öncelikle bilmeniz de yarar umuyorum. Poşet (pochette, foset)Avrupai dillerden dilimize geçmiş bir kelime, kelimenin aslı fosettir. Türkçe ağız yapısına uydurulması adına poşet denilmiş. Hani eskiden 'paytonlar' vardı ya! İki atla çekilirdi. Binek vasıtası olarak kullanılırdı. Onların da esas ismi faytondu da biz payton derdik.

Gelelim bu poşet kullanmanın tarihi geçmişine… Bizim babalarımız bundan bir asır önce 'mahrama' kullanılırdı. Biz ona ağız yapımıza uygunluğundan dolayı 'marhama' derdik. Bunu sabah çıkarken bellerine bağlar, akşam ne alırlarsa, sebze meyve vesair gıdayı onun içine doldurur, kolu kırılırcasına kaldırır eve taşırlardı. (Marhama ya da mahramanın ne olduğunu bilmeyenlere kolaylık olsun diye yazıyorum. Arapça kökenli bir kelime…Kısacası havlu denilse de manifaturacılarda alınan bir metre kare civarında bir bez parçası. Zaten babalarımız işe giderken bu bez parçasını abdest sonrası el yüzlerini kurutmak için de kullanırlardı.)

Marhamanın önemli bir özelliğini söyleyeyim. Marhamaya konulan eşyalar görünmez. Nedeni bunu gören birisinin gönlü kaynamasın diye… Ayrıca alınan kokulu yiyecekler mahramayla bağlandığı zaman kokusunun çıkması önlenmiş olurdu.

Sonra nasıl oldu bilmem birden çarşı pazar işine file girdi. Fileyi herkes öyle hemen kullanamadı. Çünkü filenin ne olduğunu ve nasıl kullanıldığını bilmeyenler vardı. Kenar, köşe mahallelerdeki insanlar yine mahrama dediğimiz bez parçasını kullanmayı sürdürdüler. Nedeni, file de alınıp konulan her şey görünüyordu. Bunu toplum etik bulunmuyordu. Malumunuz file yalnız satın aldığımız eşyaları koymak için değildi... Hayatın her alanında üretimden tüketime kadar, ev işlerinde file kullanılmaktaydı. Buna hala 'ağ' diyenler de var.

Kağıt torbalar hep vardı ve her zaman kullanılırdı. Halen de kese kağıdı adı altında kullanılmaktadır. Ancak bir müddet sonra bir de baktık kağıt torba yapımı bir sektör oluşturdu. Alınan çimento torbaları evlerde kesilir biçilir torba şekline çevrilir manavlara, pazarcılara satılırdı. Onlarda aldığımız sebze meyveyi bunların içine doldurur bize verirlerdi.

Şimdi esas meseleye geliyorum. Hükümet çevre kirliliğini önlemek için marketlerde poşetlerin yirmi beş kuruşu satılmasına karar vermesi, insanlar çok seslendirmeseler halkın arasında şok tesiri yaptı. Çetrefilli bir çalışma olduğu gibi bencil bir davranış görünümünde… Bakınız bu durumdan kaç kişi hoşnut oldu.

Toplumun beklentisi farklı iken, çevre kirliliği adı altında yapılan bu hizmet zincir marketler için bir kazanç kapısı oldu. Zaten biz hiçbir eşyayı elimizde götürmeyi hoş görmüyoruz. Eşyamız görülmesin diye mutlaka bir poşete koyar ya da gazeteye sararız.

Devlet geçmiş yıllarda Süne (kımıl), akrep, yılan, kurbağa gibi hayvanları aldı. Onlar nasıl insanlara zararlı idiyse ve nasıl faydaya dönüştürüldüyse, bu poşetleri de faydaya dönüştürülsün. Mesela her poşeti devlet on kuruşa vatandaştan geri alsın. Onu yapamıyorsa tüm marketleri ucuz üretilmiş bez torbalara mecbur etsin.

Bu dahiyane fikir hangi aklın ürünüyse hatasından geri dönsün, bu aldatıcı bir düşüştür, alelacele vatandaşın menfaatini düşünülsün. Marketler yetmedi iş eczanelere kadar gitti. Neyse ki eczanelerin poşet olayı iptal edildi.

Bakınız marketlerde tüm gıdalar, hububatlar dahil, makarna vesaire, hatta sebze ve meyveler bile naylon ambalajlarla paketlenmiştir. Bunları hepsini alacaksın ama poşetlere konurken poşeti paralı yapacaksın ve poşetin çevreyi kirlettiğini söyleyeceksin.

İşte buna gülünür. Çünkü bu haber magazinsel bir şekil aldı. Nedeni marketler zaten o poşetleri müşteriye bedava dağıtırken onu gider olarak malın maliyeti üzerine vurmaktadır. Tekrar onun para ile müşteriye satılması kabullenilecek bir durum değildir.

Halkın, tüketicinin hoşuna gitmeyen her şey nefret doğurur. Halkın kesesine dokunduğun zaman bu kine dönüşür. Halkın sevgisini kazanmak, yaşama sevincini yükseltmek için onların gönlünü hoş tutacaksın onları bir başkasına muhtaç etmeyeceksin. Bu sosyal devlet anlayışının gereğidir.

Dileriz ki bir an önce bu karardan vazgeçilir.