Bugün sizinle bir geziye çıkıyorum. Bu gezi 'GAPGündemi' gazetesi tarafından düzenlendi. Bu gezimiz bir günlük Urfa merkezli bir turdu. Naçizane adam kıtlığından rehberlik bana düştü. Benim rehber olmamın özelliği o çevreyi tanımamdan ileri geliyordu.

Elbette insan dostları ile birlikte olmasını ister. Ancak bu genelde basın mensuplarının bulunduğu bir tarihi geziydi. Keşke olanak bulsaydık da sevdiklerimizle, değer verdiklerimizle, saygı duyduklarımızla bir arada olabilseydik.

Geziye çıkan insanlar farklı milletlerden, farklı dinlerden, farklı dillerden ve farklı mezheplerden de olsalar, yol arkadaşlığı samimiyet, dayanışma ve yardımlaşmayı gerektirir. Gittiğim uluslar arası gezi turlarında fazlasıyla ders edinmiştim.

Otobüse dolaştık ve yola koyulduk. Hedefimiz 'Senem Mağarasını' gezip görmekti. Yol üzerinden bir fidancıdan arkadaşlar gezi ile birlikte bir de yeşili sevdirme adına çam ve zeytin ağaçlarını gittiğimiz köye dikmekti. Turistik gezi olmasına rağmen ağaca olan önemi ve sevgisini kazandırmaktı. O kıraç arazileri yeşille buluşturmanın ayrı bir hazzı olacaktı.

Şair ne demiş; 'biz hem kel hem fodul /Bana Harran ovasında bir ağaç bul.' Tabi Harran o eski Harran değil. Duyarlı vatandaşlar çevrelerini yeşille donatanlar bugün fazlasıyla çoğalmış. Ama yine de insanın gözleri yeşili arıyor. Onun için daima ağaca ihtiyaç vardır.

Ben daha önce o tarihi mekanları defalarca görmeme rağmen, yine bir merak ve hevesle gidiyorduk. Yolculuğumuz tanışma faslı ve sohbetlerle devam etti. Tarihi mekana geldik. Geziye yeni katılanlar tarihi varlık karşısında heyecanlarını hayretlerini gizleyemediler. Ancak tarihi mekanın her gün biraz daha haraba bir hale gelmesi beni fazlasıyla tedirgin etmişti. Çünkü tarihi mekan otantik halinden çıkmıştı. Samanlık, tezek saklama yeri olması bir yana, define uğruna kırıp dökülen yerler beni fazlasıyla üzdü…

Biraz bu tarihi mekandan bahsetmekte fayda olduğuna inanıyorum. Mevcut mimari yapılar, üç katlı saray, dağın içine oyulmuş hamam ve manastırdan ibaret. Hıristiyanlık döneminden kalma sarnıçlar, kayadan oyma yapılar, dağın tepesinde adak yeri, kutsal tepe olarak adlandırılmaktadır. Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında önemli bir merkez… Tektek Dağları içinde gelip konan medeniyet ve uygarlıkların bir parçası. Manastırın içindeki kemer silmelerinden yola çıkarak bir zamanlar Ulu Camiye çevrilmeden önce ki St. Stephan kilisesinden kalma benzeri oyulmuş kaya üzerinde desenler bulunmaktadır. Benzer desenler, Karanlık Kapı denilen kapının kemerleri ile özdeş olduğu gibi 'Kesrel Benat' ismiyle anılan Kızlar Sarayındaki kemerlerle benzerlik içindedir.

Ayrıca Sarmaşık ve baklava dilimi figürleri yanında defneyaprağından taç biçiminde şekiller bulunmaktadır. M.S. 200 yıllarında yapıldığı, Bizans sanatı özelliklerini yansıtan haç motifleri, düğümler, hayat ağacı motifleri üzüm salkımları mevcut.

Senem Mağara'da İsmail dostumun evde olmamasına rağmen eşine verdiği talimatla köylü cömertliğinin örneği ile bize ayran ikramında bulundular. Vedalaşarak ayrıldık. Beraber yol arkadaşlığı yaptığımız duyarlı bir topluluktu. Onun için yorulmadan, bir kırgınlık olmadan yolumuza devam ettik.

Bu kez ağaç dikmek ve yemek faslına katılmak üzere Yanıklı (Kurşeviti) köyüne uğradık. Bu köylüler daha önce öğretmenlik yaptığım köyde ikamet edenlerdendi. Daha sonra arazi alıp buraya yerleşmişlerdi. Bizim ilişkilerimiz hiç kesilmedi. Sağ olsunlar bir telefonumuzla otuz kişilik bir sofra hazırlamışlardı. Yemek ve çaya ayırdığımız zamanı iyice değerlendirdik Ardından ağaç dikimine geçtik. Ev sahibimiz Mehmet Sarıca idi… Bu kupkuru köyü cennetin rengi ile donatmışlardı.

Bunda benim büyük emeğim vardı. Yaklaşık yirmi yıl önce bu köye yerleştikleri zaman Mehmet'in amcası Sebit sarıca benden ağaç istemişti. O zaman Orman bölge müdürlüğünden 200 çam fidanı almış ve onların mezarlık dedikleri yere ve köyün her tarafına ekerek ilk yeşilin temelini atmıştık. Ben unutsam da Sebit Sarıca her gittiğimde bu senin getirdiğin ağaçlardı deyip gölgesinde bizi oturturdu. Ayrıca Sebit Sarıca buraya elma, incir zeytin ve badem ağaçları ile donatmıştı. Yoksul bir köylü ama ağacı seven ve koruyan amca ve yeğen köye büyük örnek olmuşlardı. Cömertlikleri elbette tartışılmaz!

Beraberimizdeki arkadaşlarla o köye hem çam ağacı hem de zeytin ağaçları dikerek örnek davranışımızı sürdürdük. Zevk aldığımız ve bir haz ve mutlulukla vedalaştığımız bir gezi oldu. Sebit Sarıca ve Mehmet Sarıca'ya ne kadar teşekkür etsek azdır. Onları manevi de olsa ödüllendirmek bizim için saygınlığın ve sevginin erdemidir.