Şüphesiz, bir peygamberin bir coğrafyayla olan bağlantısını, sadece evrensel kabul gören kaynaklarla sınırlandırmak, belki de o peygamberi evrensel kalıplardan soyutlama girişimi olarak algılanabilir. Eldeki yazılı ve arkeolojik bulgular, bir yere kadar o peygamber hakkında bilgiler içerebilir. Bu demek değildir ki, o peygamber hakkında başka bilgi yoktur. Sonuçta, peygamberler, insanlara yol göstermek için yeryüzünün herhangi bir coğrafyasında doğduklarına, yaşadıklarına, risalet görevlerini gerçekleştirdiklerine göre, demek ki, herhangi bir yöreye (fıtri olarak) aittirler ve bir şekilde ora hafızasında yer edinmişlerdir.

Evet, şehir hafızasından bahsediyoruz. O hafızanın somut bir örneği olarak folklor, gerçekten de önemli bir kaynaklık teşkil etmekte. Çünkü folklor, 'hadi bu konuda kendimize bir şeyler uyduralım' diyerek bir şeyler uydurulacak bir bilim değildir. Folklor, topyekün bir milletin, bir halkın hayatında önemli bir yere sahip olan gelenek ve göreneklerin konuşan dili yardımıyla hafızasında sakladığı manevi kültür ürünleridir. Halkın birbirinden habersizce, görüp yaşadıklarını art niyetsiz bir şekilde sözlü olarak hafızalarına işledikleri kültür olduğuna göre folklor, bu anlamda, kayıt altına aldıklarına ciddi yaklaşımlar gösterebiliriz.

Eğer bugün Urfa'da veya başka yörelerde İbrahim hakkında onca makam, söylenti, hikaye vs. atfedilmişse, bu, İbrahim (as)'in bir şekilde orayla ilintisinin olduğunu gösteriyor demektir. Zira halk, durup dururken birbirinden haberli olarak uydurma söylentileri içselleştirmeyeceğine, kabul etmeyeceğine göre, İbrahim (as) hakkında ortaya atılan iddiaların gerçekle ilişkisini de kabul etmek durumundayız. Bu demek değildir ki, önümüze konan her bilgiyi kabul edeceğiz. Aksine akla en yakın olan bilgiler ilgi alanımız içindedir.

Bu meyanda anlatılan bilgiler ve kabul gören makamların içinde bazılarını, daha doğrusu akla yatmayan, neredeyse saçma denebilecek seviyede olanları elemek, akıl ve mantıkla izaha gelecek olanları da kabul etmek durumundayız.

İbrahim (as) ilgili anlatılan bilgilerin bazıları, her ne kadar folklorik bir takım öğelerle süslenmişse de, sonuçta saçmalık derecesinde olduklarını söyleyebiliriz. Mesela, Urfa adına kaynaklık ettiği söylenen VURHA efsanesi… Güya bu efsane de Nemrud, beyninin içinde gezinerek kendisini çok rahatsız eden bir sineğin dışarı çıkmasını sağlamak için, keçeyle örtülen bir balyoz ile kafasına hızlı darbelerle vurmalarını emretmiş. Hergün tekrarlanan bu seremoniden bıkan hizmetçilerden biri dayanamayarak, yanında duran çıplak bir balyozu kafasına indirerek ölümüne sebep olmuştu. İşte bu efsanenin içinde Nemrud, sürekli hizmetçilere -Vurha! Vurha!- dediği için Urfa'nın adı oradan mülhem olarak kalmış…

Oysa herkes çok iyi biliyor ki, Nemrud'un kavmi Keldanidir. Bulundukları bölge Irak ve Ortadoğu'dur. Konuştukları dil ise Süryanice'dir. Daha düne kadar ibadetlerinin bazı bölümlerini de Arapça olarak yapıyorlardı. Vurha ifadesi ise Türkçe bir terkiptir. Dolayısıyla Süryanice'yle hiçbir alakası yoktur. Diğer yandan, eğer Vurha terkibini zoraki olarak kabul edecek olursak, Nemrud ve Kavmini de Türk olarak kabullenmiş olacağız. Ki bu, bilime de kavimler ve dolayısıyla dil gerçeğine de aykırı bir tez olmuş olur.

Bu vesileyle, bu hakikatten ve öncül bilgilerimizden yola çıkarak bu efsanenin zoraki bir söylenti olduğunu, her ne kadar folklorik öğelerle yüklü olsa da sonradan uydurulduğunu (kendi adıma) düşünüyorum.

Urfa'da veya başka yörelerde, İbrahim (as)'e birçok makam, söylenti, hikaye atfedilmiştir elbette. Bu durum, İbrahim (as)'in bir şekilde orayla ilişkisinin olduğunu gösteriyor demektir. Bu bağlamda, Urfa'da İbrahim (as) ile ilgili anlatılan birçok hikaye ve efsane ile birlikte, O'nun adıyla özdeşleşmiş birçok makam vardır.