Çok okurdum, çok... Anacağızım o dönemde az dememiştir bana; oğlum fazla okuma, delirirsin sonra diye... Lise yıllarında iken tüm harçlığımı kitaplara verir, aldığım bir kitabı da bitirmeden sabahlayamazdım... İyi okuyucu olanlar bilirler, kitap okurken uyuklamanın zevk u lezzetini... Ne bulursam okurdum; tarih, roman, hikaye, şiir, tefsir, fıkıh, gazete, dergi...
Ta ki Risale-i Nurlarla tanışana kadar! Hani olur ya, son model bir Mercedes'e sahip olmuş bir adam, bi daha dönüp de harhute bir Anadol arabaya binemez; aynen o misal ben de Risaleleri okumaya başladıktan sonra, diğer tüm kitap ve eserler bana ilkokul seviyesindeki seviyesiz yazılar gibi gelmeye başladı ve artık açıp ve gariptir ki istesem de onları okuyamıyordum!
Risale-i Nur'u yazan Said Nursi'den Allah ebeden razı olsun, yazdıran Allah'a da hadsiz hamd u senalar olsun... Risale-i Nurları okuyan çok kazanır, okumayan çok kaybeder!
Eskiden medreseler vardı / varmış; dini tedrisat oralarda olurmuş... Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tüm medreseleri kapattığı gibi, İslami ilm u irfana dair her şeyi de ya yasakladı ya da yok saydı...
Bu memleket öyle dehşetli ve vahşetli günler yaşamış ki; Kur'an öğrenmek suç, Kur'an öğretmek suç, Kur'an demek suç sayılmış! İşte o karanlık günlerde; bu milletin ve bu milletinin masum evlatlarının dinden, imandan, İslamdan uzaklaştırılmaya çalışıldığı o uğursuz günlerde Risale-i Nur bir Hızır gibi bu milletin imdadına yetişmiş, Rabb Teala tarafından bu millete lütfedilmiş...
Ne mutlu bu Nur'dan hissesi olanlara ve hissesi fazla olanlara...