'Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara Sûresi 184)'
Bu alıntıyı sizlerle paylaştıksan sonra yaşanılan güzellikleri, bizi düşündüren gerçekleri paylaşırken duyarlı insanların payına düşeni alacağına inanıyorum. Ne orucun fazileti, ne orucu bozulmasına neden olan nedenler ilgilisinin işidir. Orucun toplumsal yaşam (aile ve çevre ) içerisinde önemsenmesini paylaşmak istiyorum.
Bu girizgahtan sonra konuma geliyorum. Ben ailenin içinden gelen ve bir ders gibi algıladığımız orucu bilmek ve yaşanılanların bize nasıl bir ders verdiğini bilmenizi istiyorum. Hepinizin bu tür böyle anıları vardır. Aslında bu anılar çocukluk çağında çocukların oruçtan haberleri olması için verilen bir dersti. Rahmetle andığım ninem derdi ki; 'sen yarım gün orucunu tut sonraki yarım günü üzerine ekler senin orucunu da böylece tamamlamış oluruz.' İşte bu şekilde orucun ne olduğunu öğrendik.
Okuduğumuz medrese ve imam-hatipte edindiklerim daha sonradır. İşte ninemin bize anlattığı şekliyle orucu tanıdık. Yine de bildiğiniz bir konu olmasına karşı kısaca anlatmada yarar görüyorum. Evimizde konuşulduğu ve bir oruç hareketliliği olduğu gibi çevrede arkadaşlar arasında da aynı minval konuşmalar sürdürülürdü. Sonra okul olunca bu kez okulda derslere girmeye başladı. Yalnız oruç değil; her türlü dini, sosyal, ekonomik ve kültürel konularda öğretmenlerin üzerinde dağ gibi bir sorumluluk vardır.
Günlerden bir gün bir vesileyle Adana'dayım. Baktım üç tane ortaokul çağında çocuklar gideceğim otobüs durağına yürüyorlar. İster istemez konuşmalarına kulak misafiri kesildim. Biri arkadaşlarına diyor ki; bizim sınıftaki Ahmet var ya! Arkadaşlar onu can kulağıyla dinliyorlar. İşte o Ahmet gece kalkıp yemek yiyorlar sonra çağrı diye bir film seyrediyorlarmış. Gündüzde yemeden içmeden akşam ediyorlarmış. Bir diğerine ya onlar sahura kalkıyorlar sonrada oruç tutuyorlar. O da ne demek!
Tabi bu yıllar önceydi. 1980 yılları sonrasıydı. Onların oruçtan bihaber olmaları beni hayrete düşürmüşlerdi. Oruçlu olup olmamak ayrı, bilmemek bu işin bilgi noksanlığıdır. Aradan yıllar geçti ve bugüne geldik. Çoğunuzun seyrettiği 'kim bir milyar kazanır' programı vardı. Ben bu programı hiç mi hiç kaçırmam. İkinci kaçırmadığım program teve2 deki kelime programıdır. Ancak bu 'kim bir milyar kazanır' programına çok katılımcıların çok basit sorulara cevap verememesine elbette üzülürüz. Onları da yadırgamıyorum. Çünkü o atmosferde, oranın havası katılımcıları heyecanlanmasına neden olduğu inkar edilemez.
Ancak son günlerde izlediğim program beni hayli düşündürdü. Soru şöyleydi. 'Ramazanda oruç açma zamanı imsakiyeden öğrenmek için imsakiyedeki hangi başlık altında yazılıdır?' Cevaplar; 'imsak, sahur, akşam, yatsı' Adamın tahsili ne olursa olsun, ruh hali, heyecanı, dalgınlığı hangi halde olursa olsun, cevap verememesine üzüldüm.
Tabi biz kimsenin ne dininin bekçiliğini yaparız ne de onun sorumluluklarının neden ifa etmediğini sorgularız. Herkesin hesap vereceği bir merci olduktan, bize düşen bir vazife değil. Herkes kendi sorumluluğunu bilince bize akıl danelik düşmez. Bu kadar yaygın iletişim ağı varken bunu öğrenmemiş olmak hayatının eksikliğidir.
Din; ahlak, adalet, hak hukuk, insana olan saygıyı emreder. Yalan söylememeyi, çalmamayı, iftira etmemeyi, insanlara zarar vermemeyi bir görev olarak insanların bilmesini ister. Biz ne zaman bunların hakkıyla ifa edersek o zaman yapılan ibadetler Allahın ihtiyacı olmamasına rağmen Allahın katında kabul edilmesi için verilen uğraş hepimizi hoşnut eder.
Ramazan ayının sonbahara denk düştüğü bir zamandı. Ramazan öncesi bir günde pencere tipi klimaya naylondan kılıf dikmek için eskicileri aradım. Birisini buldum. Klimanın dış tarafından kışın hava almaması için yaptırdığım kılıfı aldım getirdim klimaya taktım.
Ramazandan sonra çamaşır makinesi banyoda sudan nemden etkilenmemesi için bir tanede ona yapalım dedik. Gittim, yaşlı eskiciyi buldum. Aradığım yer ve eskici doğruydu.
Ama dikiş makinesi yoktu. Sordum, doğruydu o bana dikmişti. Merak buya 'peki, makinene ne oldu? Adam gayet sakin bir şekilde; 'o ramazanın kısmeti oldu.' dedi. İhtiyar tebessüm ederek; 'bir başka Ramazan'a yetişeceğimin garantisi yok ki.'