Biliyorum kitabin ismi dikkatinizi çekmiştir. Bu merakınızı gidermek için bu romanı mutlaka okumanız lazım. Yazarı Halil Coşkun'un bu romanı 'Hece' yayınları arasından şekil bulup kitapçı raflarında ki yerini almış. Birinci kitabı 'Ayrıkotu' ikinci kitabı 'Minyatür Savaşlar' Diğer romanlarını benim de okuma şansım olmadı. Ama internet ortamında isimlerini bulup sizlerle paylaşmayı bir vefa kabul ediyorum. 'Çınar ağacı Altında ağlayan Çocuk, Tuhaftır Şu Hayat.'
Tarihin derinliğinden günceli yakalamak adına bu özlü ve çarpıcı eserleri okumanız başlı başına bir kazanımdır.
Bir dostuna, bir hemşerine tanısan da tanımasan da onun ortaya koyduğu çalışmayı toplumla paylaşmak, onun emeğine verilen değer, gösterilen saygıdır. Bu anlamda da kendime görev addettim ve yazmayı bir mecburiyet kabul ettim.
Bazen romanın ismi, bazen yazarın ismi o kitabın okunmasına neden olur. Oysa son yıllarda tüm şikayetler kitap okunmaması üzerinedir. Çoğu yayın evinin kitap basımına ticari bir gözle baktıklarına tanığım. Hiç bir yazar, hiçbir şair durduğu veya yürüdüğü yerde bilinmez, tanınmaz. Bir yayın evi onun elinden tutmazsa, sahiplenmese, yönlendirmese toplum tarafından tanınması mümkün değildir. Hiç bir kalem erbabı başladığı gün 'bulunmaz Hint kumaşı değildir.' Yazdıkça, kendini yeniler; romanlar, hikayeler okundukça verdiği emekleri görülür, başarısı takdir edilir.
Bir yayıncının birisinin eseri hakkında okuyucular adına karar vermesi beni şaşırtıyor doğrusu. Edebiyat tarihinde 'bazı isimler var' diye yenisi çıkmayacak mı? İşte Halil Coşkun'un romanlarını okuyunca bunları düşündüm.
Yazarın her iki romanın giriş kısmı hayli dikkati mi çekmiştir? Romanı hakkında daha en başta okuyucu üzerinde bir kanaat hasıl olur. Bu roman okunur düşüncesi insanın belleğinde yer edinir. Okuduğum her iki romanında da Coşkun'un dikkatli davranıp redakteye gereken özenin göstermesi romana hayat hakkı vermesi demektir.
Dilin sadeliğinin anlaşılması anlamında kitabın giriş kısmındaki ilk paragrafı sizlerle paylaşarak onun kalem dilinde ne kadar uzman olduğunu okuyunca anlayacaksınız.
'Önce dalgaların sesini duydu.
'Hafif bir rüzgar esiyor ve kayalara vuran denizin uğultusu üzerinde yere gelinceye kadar hıçkıran bir kadın sesine dönüşüyordu.'
'Gürültü dinmiş. Herkes kendi yerine çekilmiş demek ki. Arada bir böyle yapıyorlardı. Etraf nasıl da sessizleşiyordu öyle zamanlarda. Sanki yüzlerce çarkı döndürerek çalışan bir fabrikanın motorları aniden susmuş yahut ağaçları sessizlik anlarında kendini nemli toprağın üstüne bırakıyor ve uzak tepelerdeki yeşillikleri seyrederken bir iki kuş sesi duymaya çalışıyordu. Ne yazık ki pek uzun sürmüyordu, o, ara vermeler kısa bir süre sonra yeni başlıyorlardı ve yine kıyamet kopuyordu.'
Dil ve estetik olarak önemli özen gösterilmesi benim kadar okuyucuyu da sevindirir. Okuyucunun muzdarip olduğu en önemli konu yazım hatalarıdır. Yazım hatalarının okuyucunun konsantrasyonunu ne kadar bozduğunu okuyucu bilir. Bu kitapta şahsen benim gördüğüm, belki benim yaşımın gereğidir bilmem, bana göre tek şey eksiklik değil fazlalık. Keşke dört yüz altmış sayfa değil de en fazla üç yüz elli sahifeyle sınırlandırsaydı.
Bu düşünceyi yalnız benim olarak algılamayan, birçok okuyucunun çoklu sayfalardan şikayetçi olduğunu duymuşum. Aslında bu roman için bir özür değildir. Yine de gözünüz kırılmasın romanı okumaya başladığınız andan itibaren romanın kahramanı olarak kendizi başa koydunuz mu mesele biter?
Yazar: 1953 Urfa doğumlu olan yazar. A.Ü Siyasal bilgiler Fakültesi mezunu. Bayındırlık ve İskan Bakanlığında Müfettiş olarak çalışmış ve şimdi resmiyetten emekli, ancak yüklendiği bu edebiyat görevinde emekli olmayacağı kaleminden kolayca anlaşılmaktadır. Başarı onun mutluluk hepimizin olsun.
Her romanda olduğu gibi her yazarın kendine göre bir iradesi ve duruşu vardır. Nasıl ki dil romana bir güç veriyorsa siyasi kültür de romanın gücünü ortaya koyar. Yazarın görevi toplumsal reflekslere cevap bulmadır. Yaşanan travmaları toplumla bulaştırarak okuyucuyu duyarlı hale getirmektir. Bunu yaparken tehlikeli boyutlara vardırmadan insan olmanın erdeminin farkına vardırmadır.
Yazının sonunu kitabın arka kapağından kısa cümlelerle size bir bilgi aktararak roman hakkında düşünceleriniz daha da yoğunlaşacağına inanıyorum. 'Adam bir minyatür satmak için gelmiş İstanbul'a. Burada tanıdığı kimse yokmuş, resmi satın alacak olan müşterisi şüpheli biriymiş, adresini vermemiş kendisine …'
'Her suç geride bir koku bırakır, bütün mesele, o kokuyu fark edecek duyulara sahip olabilmektir. '
'Savaşlar, barışlar, ihtilallar darbeler bir karede başlayıp bitmiyor, etkilerini değişik şekillerde sürdürüyorlar. '