'Lokmayı ağzıma attım. Garip bir tat, garip bir koku duydum. Bu biçerdövercinin ellerinin kokusuydu. Taze buğday, süt, demir ve benzin kokuyordu. Sonra başka lokmalar yedim. Hepsinde aynı koku vardı. Ama ömrüm boyunca yediğim en tatlı ekmekti bu. Oğlumun ekmeğiydi çünkü. Onu makine yağı ve benzin kokan elleriyle bölmüştü.
Sonra oğlumu eğiten, onunla aynı toprakta yaşayanların ekmeğiydi bu. Halkın ekmeğiydi. Kutsal ekmek! Yüreğim kabardı. Düşündüm, bir dal nasıl ağacın parçasıysa, bir ananın mutluluğu da halkın mutluluğundan bir parçadır. Hayat katılaştırdı yüreğimi, ama gene de böyle düşünüyorum. Ben hala ayaktayım, halkım yaşıyor çünkü.' Cengiz Aytmatov'dan bu alıntıyla kokuların yaşamımızdaki öneminin anlaşılması için sizlere sundum.
Yaşantımızın gereği güzel ve pis kokularla hep iç içeyiz. Bunu ayırt eden de koku alma duyusu olan burundur. Pis kokulardan kurtulmak için kimi zaman esans dediğimiz güzel kokular ya da parfüm kullanırız. Hayatımızı işgal eden sağlığımıza zarar veren kimyasal kokulardan ne kadar korumaya çalışsak da bu işin meraklısı çok 'selavat' çekme adı altında ne dağıttıkları belli olmayan kokular.
İnsanlar güzel günlerde, bayramlarda, seyranlarda, şenliklerde, festivallerde kokular sürerler. Hani acılı günümüz olan taziyelerde bile güzel kokular sürmek adettendir. Hoş kokmak, etrafına nefis kokular yaymak, güzel, şirin görünmek insanın özünde var olan kendisi ile barışık olma gereğidir.
Güzel kokular coşku, mutluluk ve özgüven gibi kendini iyi hissetme duyguları ile donatır. Nasıl ki kokusunu beğenmediğimiz bir yere gitmek istemiyorsak güzel kokmayan bir insanla da konuşmadan imtina ederiz. Kokuların güzel ve pis kokusu yanında yatıştırıcı dinlendirici etkilerinin olduğu da söylenilmekte… Örneğin sıgara için birinden duyulan rahatsızlık ayrıca sarımsak yiyen birisinin kokusu çekilir gibi değil… Hadisi şerifin önemine bakınız. 'Sarımsak, soğan yiyen mescidime yaklaşmasın, evinde dursun' denilse de hiç kimsenin umurunda değil.
Şimdi o güzelim misk, esans, gül suyu bazı yerlerde kullanılıyorsa da çoğu kokunun zarardan başka bir şey verdiği yoktur. Kaç metre uzaktan kimyasal kokusunu alırsın. Ne günlerdi eskiden esans çeşidini, miski ceplerinde taşıyan birçok insanımız vardı. Sohbet esnasında çıkarır etrafındakine dağıtırlardı.
Yıllardır biz güzel kokuların dışında bir tek kötü koku bilirdik. O da ilimizde ki Karakoyun Deresi'nin kokusu… Şehrin büyük bir kısmının lağımları, kanalizasyonları buraya dökülür ve buradan akardı. Ayrıca derenin kenarında yaşayan sakinler çöplerini buraya dökerlerdi. Mahallenin genelde kasaplık mesleği ile uğraştığı için hayvanların atıkları da buraya dökülürdü. Dolaysıyla Karakoyun Deresi'nin kokusu anlatılır gibi değildi.
Zaman geldi, kanalizasyon şebekesi döşendi, kısmen Karakoyun Deresi'nin üstü kapandı. Böylece yıllardır kokuyla birlikte hastalık saçan şark çıbanını çoğalmasına sebep olan, Tatarcık sineğini besleyen kirler de yok oldu. 'Sabreden derviş' misali sabrettik, zaten bizler Hz. Eyyub'dan bu yana sabrın evlatlarıyız ya!
Ama bir türlü bitmeyen kokular hala Urfa'nın semalarını dumanları ile kokutanlar var. Onun için diyorum ki 'Urfa duman kokuyor.' Bunun bir önlemi olması lazım. Örneğin tatlıcı ile ocağını dışarıda yelleyen bir ciğerci bir ara da olur mu? Pastane ile ciğerci bir arada nasıl iş yapar. Biri hijyenik pırıl pırıl bir ortam. Diğeri isot, soğan kabuğu, mangal da savrulan küller ve duman… O mangalın külü nere uçuyor bir bakınız. Kısacası şehir merkezinde tek tük ciğer satan yerler ya ocaklarını içeri alsınlar ya da o dükkanlar ciğercilerin toplu şekilde bulunduğu yerlere taşınsınlar.
Hatırıma gelen bir fıkrayı anlatmadan geçmeyeceğim. Bir gece bir atar dükkanına hırsızın biri girer. Gece açık dükkan gören bekçi dükkanı açan adamla selamlaşır. Bu saate ne yaptığını sorar. Hırsız dükkan sahibi görünür ve dükkanı düzenlediğini söyler. Bekçi biraz koku ister. Hırsız rasgele elini uzattığı bir şişeden bekçinin avucuna döker. Onun mürekkep şişesi olduğunu ne bilsin. Bekçi eline dökülen sulu maddeyi yüzüne gözüne sürer. Bunun neden kokusu yok diyen bekçiye, hırsızın cevabı hazır; 'kokusu sabaha çıkar.'
Oysa gerçek, doğru ve görüntü tüm gözlerle aynı görülür, görmek isteyenler gerçekleri görürler, kokuları duyan duyar, duymayan kendi kokusu ile baş başa kalırlar.
Güneş balçıkla sıvama gücüne sahip olmadığınız gibi, ayıda kesip yıldız yapamayacağımıza göre kokuların topluma verdiği zararlara dikkati çekelim.