Soyu
Ebu Bekir, Benu Teym'lerin Kureyş kabilesindendir, Mekke'de doğmuştur. Babası Ebû Kuhafe, annesi Ümmü'l-Hayr Selma'dır.

Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Islam'i teblige baslamasindan sonra ilk iman eden hür erkeklerin; rasit halifelerin, asere-i mübesserenin ilki. Camiu'l Kur'an, es-Siddîk, el-Atik lakaplariyla bilinen büyük sahabi.

Kur'an-i Kerim'de hicret sirasinda Rasûlullah'la beraber olmasindan dolayi, '…magarada bulunan iki kisiden biri…' (et-Tevbe, 9/40) seklinde ondan bahsedilmektedir. Asil adi Abdülkabe olup, Islam'dan sonra Rasûlullah (s.a.s.)'in ona Abdullah adini verdigi kaydedilir. Azaptan azad edilmis manasina 'atik'; dürüst, sadik, emin ve iffetli oldugundan dolayi da 'siddik' lakabiyla anilmistir. 'Deve yavrusunun babasi' manasina gelen Ebû Bekir adiyla meshur olmustur. Teym ogullari kabilesinden olan Ebû Bekir'in nesebi Mürre b. Ka'b'da Rasûlullah'la birlesir. Anasinin adi Ümmü'l-Hayr Selma, babasinin ki Ebû Kuhafe Osman'dir. Künyesi Abdullah b. Osman b. Amir b. Amir… b. Murra …et-Teymî'dir. Bedir savasina kadar müsrik kalan oglu Abdurrahman disinda bütün ailesi müslüman olmustur. Babasi Ebû Kuhafe, Ebû Bekir'in halifeligini ve ölümünü görmüstür. Hz. Ebû Bekir'in Rasûlullah (s.a.s.)'den bir veya üç yas küçük oldugu zikredilmistir. Islam'dan önce de saygin, dürüst, kisilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan 'hanif' bir tacir olan Ebû Bekir, ölümüne kadar Hz. Peygamber'den hiç ayrilmamistir. Bütün servetini, kazancini Islam için harcamis, kendisi sade bir sekilde yasamistir.

Hz. Ebû Bekir, Fil yilindan iki sene birkaç ay sonra 571'de Mekke'de dünyaya gelmis, güzel hasletlerle taninmis ve iffetiyle söhret bulmustur. içki içmek cahiliye döneminde çok yaygin bir adet oldugu halde o hiç içmemistir. O dönemde Mekke'nin ileri gelenlerinden olup Araplarin nesep ve ahbar ilimlerinde meshur olmustur. Kumas ve elbise ticaretiyle mesgul olurdu; sermayesi kirk bin dirhemdi ki, bunun büyük bir kismini Islam için harcamistir. Rasûlullah'a iman eden Ebû Bekir (r.a.) Islam davetçiligine baslamis, Osman b. Affan, Zübeyr b. Avvam, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi Islam'in yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanlarin bir çogu Islam'i onun davetiyle kabul etmislerdir.

Hz. Ebû Bekir hayati boyunca Rasûlullah'in yanindan ayrilmamis, çocuklugundan itibaren aralarinda büyük bir dostluk kurulmustur. Rasûlullah birçok hususlarda onun görüsünü tercih ederdi. Umûmî ve husûsî olan önemli islerde ashabiyla müsavere eden Peygamber (s.a.s.) bazi hususlarda özellikle Ebû Bekir'e danisirdi. (Ibn Haldun, Mukaddime, 206). Araplar ona 'Peygamber'in veziri' derlerdi.

Teymogullari kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti. Ticaretle ugrasiyorlar, toplumsal temaslari ve genis kültürlülükleri ile taniniyorlardi. Hz. Ebû Bekir'in babasi Mekke esrafindandi. Hz. Ebû Bekir, cahiliye döneminde de güzel ahlaki ile taninan, sevilen bir kisi idi. Mekke'de 'esnak' diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi islerinin yürütülmesiyle görevliydi. Muhammed (s.a.s.) ile büyük bir dostluklari vardi. Sik sik bulusur, Allah'in birligi, Mekke müsriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müsavere ederlerdi. ikisi de cahiliye kültürüne karsiydilar, siir yazmaz ve siiri sevmezlerdi, daha ziyade tefekkür ederlerdi.

Islam'i Benimsemesi
Hz. Ebû Bekir, Hira dagindan dönen Hz. Muhammed ile karsilastiginda, Rasûlullah (s.a.s.) ona, 'Allah'in elçisi' oldugunu söyleyip 'Yaratan Rabbinin adiyla oku' (el-Alak, 96/1) diye baslayan ayetleri bildirdigi zaman hemen ona: 'Allah'in birligine ve senin O'nun rasûlü olduguna iman ettim' demistir. Hz. Hatice'den sonra Rasûlullah'a ilk iman eden odur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Islam'i tebliginin ilk zamanlarinda kiminle konustuysa en azindan bir tereddüt görmüs, ancak Ebû Bekir seksiz ve tereddütsüz bir sekilde kabul etmistir. Hatta Hz. Peygamber (s.a.s.), 'Bütün insanlarin imani bir kefeye, Ebû Bekir'in ki bir kefeye konsa, onun imani agir basardi ' diye latif bir benzetme de yapmistir. Mü'min Ebû Bekir, hayatinin sonuna kadar tüm varligini Islam'a adamis, bütün hayirli islerde en basta gelmistir.

Ebû Bekir Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kisileri Islam'a kazandirmaya çalisti, öte yandan müsriklerin iskencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satin alip azad etmekte kullandi. Bilal, Habbab, Lübeyne, Ebû Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys bunlardandir. Kendisi de Mescid-i Haram'da müsriklerin saldirisina ugramisti. Ebû Bekir, iman ettikten sonra Islam'i teblige gizli gizli devam ediyordu. Annesi, karisi Ümmü Ruman ve kizi Esma da iman etmis, fakat ogullari Abdullah, Abdurrahman ve babasi Ebû Kuhafe henüz iman etmemislerdi. Osman b. Affan, Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvam, Talha b. Ubeydullah gibi ilk müslümanlari Islam'a davet eden odur. Müsriklerin eziyetleri çogalip müslümanlara yapilan baskilar arttiktan sonra Hz. Peygamber Hz. Ebû Bekir'e de Habesistan'a göç etmesini söylemis ve Ebû Bekir yola çikmis; ancak Berkü'l-Gimad'da Mekke'nin ileri gelen kabilelerinden Ibn Dugunne ile karsilastiginda Ibn Dugunne onu himayesine aldigini ve Mekke'ye dönmesi gerektigini belirterek, ikisi birlikte Mekke'ye dönmüslerdir. Ancak sartli olarak Ebû Bekir'i himayesine alan Ibn Dugunne, Ebû Bekir'in açiktan açiga ibadet etmesi ve inancini yaymaya devam etmesi sebebiyle sartlari yerine getirmedigini iddia ederek ona ibadetini gizli yapmasini söylediginde Ebû Bekir, onun himayesine ihtiyaci olmadigini, zaten kendisine söz de vermedigini ifade etmisti: 'Senin himayeni sana iade ediyorum. Bana Allah'in himayesi yeter.' Böylece onüç yil Mekke'de Rasûlullah'in yaninda kalan Hz. Ebû Bekir, Hz. Aise'nin rivayetine göre, Rasûlullah hicret emrini alip Ebû Bekir'e gelerek ona beraberce hicret edeceklerini söyleyince Ebû Bekir sevinçten aglamaya baslamisti (Ibn Hisam, es-Sire, II, 485).

Hz. Peygamber'in bir gecede Mekke'den Kudüs'e oradan Sidretü'l Münteha'ya gittigi isra ve Mirac hadisesini duyan müsrikler bunu Hz. Ebû Bekir'e yetistirdikleri zaman; 'O dediyse dogrudur.' demistir. Bu sözünden sonra Ebu Bekir'e; ihlasli, asla yalan söylemeyen, özü dogru, itikadinda süphe olmayan anlaminda, 'Siddik' lakabi verildi. Kur'an tabiriyle, 'O, ne iyi arkadasti ' (en-Nisa, 4/69) denilebilir.

Iste o 'Siddîk' ile o 'Emîn', o iki arkadas beraberce Sevr dagindaki magaraya hareket ederek hicret etmislerdir.

Hicreti
Sevr magarasina ilk giren Hz. Ebû Bekir, (r.a.) magarada kesif yaptiktan sonra Rasûlullah içeri girmistir. Ebû Bekir'in kizi Esma yolda yemeleri için aziklarini hazirlamisti. Onlar Mekke'den ayrilinca müsrikler her tarafa adamlarini yollayarak aramaya basladilar. Kureys kabilesinin müsrikleri Ebû Cehil baskanliginda Esma'nin evini aradilar, hakaret edip dayak attilar. Hz. Ebû Bekir (r.a.) hicret yolculuguna çikarken yanina bütün parasini almisti. Buna ragmen kizi Esma onun nerede oldugunu, nereye gittigini kafirlere söylememistir. iz süren Mekkeli müsrikler Sevr magarasina kadar geldiler. Rasûlullah bu sirada Kur'an'da anlatildigi biçimde söyle diyordu: 'Üzülme, Allah bizimledir' (et-Tevbe, 104/40). Nitekim Allah ona güven vermis, göremedikleri askerleriyle onu desteklemistir; Allah güçlüdür, hakimdir. Kafirler tüm aramalara ragmen onlari bulamadilar. Magarada üç gün kaldiktan sonra Medine'ye yönelen Rasûlullah ile Ebû Bekir Kuba'ya vardilar.

Ebû Bekir magarada kaldiklari günü söyle anlatir: 'Rasûlullah (s.a.s.) ile beraber bir magarada bulundum. Bir ara basimi kaldirip baktim. O anda Kureys casuslarinin ayaklarini gördüm. Bunun üzerine, 'Ya Rasûlullah, bunlardan birkaçi gözünü asagi egse de baksa muhakkak bizi görür' dedim. O, 'Sus ya Ebû Bekir. iki yoldas ki, Allah onlarin üçüncüsü ola, endise edilir mi?' buyurdu. Kuba'da üç gün kalan Rasûlullah ile Hz. Ebû Bekir nihayet Medine'ye vardilar. Medine'de Hz. Ebû Bekir humma hastaligina tutuldu. Hastalik ilerleyip yataga düstügünde Rasûlullah, 'Allah'im Mekke'yi bize sevgili kildigin gibi Medine'yi de bize sevgili kil, hummayi bizden uzaklastir' diye dua ettigi zaman Hz. Ebû Bekir ve hasta olan diger sahabîler iyilestiler. Bu arada Hz. Âise ile Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dügünleri yapildi. Mescidi Nebî insa edildi. Masraflarin bir kismini Hz. Ebû Bekir karsiladi. Medine'de kardeslik tesis edildiginde Ebû Bekir'in kardesligi Harise b. Zeyd oldu.

Hz. Ebû Bekir Medine'de Mescidi Nebî'nin insasina katildi. Rasûlullah Islam'i yaymak ve düsmanlar hakkinda bilgi toplamak için seriyye denilen kesif kollarini Medine disina gönderiyor, bunlara bazen Hz. Ebû Bekir de katiliyordu. Rasûlullah ile birlikte bizzat çarpistigi savaslarda (Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te) Ebû Bekir de yer aldi. O, Müreysi, Kurayza, Hayber, Mekke, Huneyn, Taif gazvelerinde de bulundu. Rasûlullah'in bizzat idare ettigi harplere gazve denir. Ebû Bekir, bu sözü geçen büyük savaslardan baska, otuzdan fazla gazveye katilmistir. Çarpisma olmaksizin Veddan, Buvat, Bedr-i Ûla, Useyre gazveleriyle de düsmanlar itaat altina alinmistir. Bütün bu gazvelerde Hz. Ebû Bekir, Rasûlullah'in en yakininda yer almis olup onun 'veziri' gibi idi. Bedir'de, oglu Abdurrahman müsrikler safinda yer aldiginda Ebû Bekir ogluyla çarpismistir. Sadece o degil, Bedir'de birçok sahabî, oglu, kardesi, babasi, dayisi ile çarpismisti. Bedir savasi, müslümanlarin Islam'i herseyden üstün tuttuklarini, Allah için en yakinlari olan müsrikleri kan bagi veya kabile taassubu içinde kalmadan, baska insanlardan ayirdetmeden öldürdüklerini göstermektedir. Rasûlullah'in bir amcasi Hamza, Islam ordusu safindayken öteki amcasi Abbas, düsman safindaydi. Yegeni Ubeyde kendi yanindayken, öteki yegenleri Ebû Süfyan ve Nevfel müsriklerle beraberdi. Hatta kizi Zeyneb'in esi Ebû'l-As da Rasûlullah'a karsi müsriklerle birlikte savasiyordu.

Hicretin 9. yilinda Medine'de büyük bir kitlik oldu. Bu arada Bizans imparatoru, sam'da Hicaz bölgesini istila etmek üzere büyük bir ordu hazirladi. Rasûlullah, bu orduya karsi Islam ordusunu hazirlarken, kitlik sebebiyle zorluklarla karsilasti. Ebû Bekir malinin hepsini bu ordunun hazirlanmasinda kullandi. Onuncu yilda 'Veda Hacci'nda bulunan Allah'in Rasûlü, onbirinci yilda hastalandi.

Hilafeti
Hicrî onbirinci yilda hastalanan Rasûlullah (s.a.s.) 13 Rebiyülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefat etti. Onun vefatini duyan müslümanlar büyük bir üzüntüye kapildilar ve ilk anda ne yapmalari gerektigine karar veremediler. Ama o da bir ölümlüydü. Hz. Ömer, onun Hz. Musa gibi Rabbi ile bulusmaya gittigini, O'nun için 'öldü' diyen olursa ellerini kesecegini söylüyordu. Ebû Bekir, Rasûlullah'in iyi oldugu bir sirada ondan izin alarak kizinin yanina gitmisti. Vefat haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasûlullah'i alnindan öptü ve 'Babam ve anam sana feda olsun ya Rasûlullah. Ölümünde de yasamindaki kadar güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmustur. sanin ve serefin o kadar büyük ki, üzerinde aglamaktan münezzehsin. Ya Muhammed, Rabbinin katinda bizi unutma; hatirinda olalim …' dedi. Sonra disari çikip Ömer'i susturdu ve; 'Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan baska ilah yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah apaçik hakikattir. Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüstür. Allah'a kulluk edenlere gelince, süphesiz Allah diri, bakî ve ebedîdir. Size Allah'in su buyrugunu hatirlatirim: 'Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmistir. Simdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah sükredenleri mükafatlandiracaktir' (Âl-u imran, 3/144). Allah'in kitabi ve Rasûlullah'in sünnetine sarilan dogruyu bulur, o ikisinin arasini ayiran sapitir. seytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasin, dininizden saptirmasin. seytanin size ulasmasina firsat vermeyiniz' (Ibn Hisam, es-Sire, IV, 335; Taberî, Tarih, III, 197,198).

Hz. Ebû Bekir bu konusmasiyla orada bulunanlari teskin ettikten sonra Rasûlullah'in teçhiziyle ugrasirken, Ensar, Benû Saide sakifesinde toplanarak Hazrec'in reisi olan Sa'd b Uhade'yi Rasûlullah'tan sonra halife tayini için bir araya gelmislerdir. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ebû Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde'ye gittiler. Orada Ensar ile konusulduktan ve hilafet hakkinda çesitli müzakereler yapildiktan sonra Hz. Ebû Bekir, Ömer ile Ebû Ubeyde'nin ortasinda durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine bey'at edilmesini istedi. O, kendisini halife olarak öne sürmedi. Hz. Ebû Bekir'in konusmasindan sonra Hz. Ömer atilarak hemen Ebû Bekir'e bey'at etti ve, 'Ey Ebû Bekir, müslümanlara sen Rasûlullah'in emriyle namaz kildirdin. Sen onun halifesisin ve biz sana bey'at ediyoruz. Rasûlullah'a hepimizden daha sevgili olan sana bey'at ediyoruz' dedi. Hz. Ömer'in bu ani davranisi ile orada bulunanlarin hepsi Ebû Bekir'e bey'at ettiler. Bu özel bey'attan sonra ertesi gün Mescid-i Nebî'de Hz. Ebû Bekir bütün halka hutbe okudu ve resmen ona bey'at edildi. Rasûlullah'in defni sali günü gerçeklesirken, onun nereye defnedilecegi hakkinda da bir ihtilaf meydana geldiginde Hz. Ebû Bekir yine firasetini ortaya koydu ve 'Her peygamber öldügü yere defnedilir' hadisini ashaba hatirlatarak bu ihtilafi giderdi. Rasûlullah'in cenaze namazi imamsiz olarak gruplar halinde kilindi. Bütün bunlar olurken, Hz. Ali'nin Hz. Fatima'nin evinde Hasimogullari ve yandaslari ile toplandigi ve bey'ata ilk zamanlar katilmadigi nakledilir. Hz. Ali rivayetlere göre, el-Bey'atü'l-Kübra'ya bey'at edildigi haberini alir almaz, elbisesini yarim yamalak giydigi halde evden firlamis ve gidip Hz. Ebû Bekir'e bey'at etmistir (Taberî, Tarih, III, 207). Onun aylarca Hz. Ebû Bekir'e bey'at etmedigi haberleri gerçege uygun olmasa gerektir. Çünkü onun Ebû Bekir'in üstünlügünü bildigi, onun hakkinda yaptigi konusmalar ve tarihin akisi, diger rivayetlere aykiridir.

Rasulullah'in en yakin ashabi arasinda -hatta Ebû Bekir ile Ömer arasinda- zaman zaman ihtilaflar, görüs ayriliklari meydana gelmisse de ilk iki halife zamaninda da görüldügü gibi daima birliktelik devam ettirilmistir. Anlasmazlik gibi görünen hadiselerin birçogunda huy ve karakter farkliligi rol oynuyordu. Mesela Ebû Bekir yumusak ve sakin davranirken, Ömer sertlik yanlisiydi. Ama her zaman birlikte hareket ettiler. Ebû Bekir'in yönetiminde, Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam Ridde savaslarinda kararlarin içinde, namazlarda Ebû Bekir'in arkasinda yer almislardir (Ibn Kesir, el-Bidaye ve'n Nihaye, V, 249). Hz. Ali, Rasûlullah'in bir vasiyeti olsaydi ölünceye kadar onu yerine getirecegini söylemis (Taberî, a.g.e., IV, 236) ancak, Ibn Abbas'in Rasûlullah hastalandigi zaman ona gidip hilafet isini sormak istemesini geri çevirmistir. Yani Hz. Ebû Bekir'in halifeligine karsi kimseden bir çikis olmamistir. Zaten tabii, fitrî, akli ve maslahata uygun olan da onun halifeligidir. Hz. Peygamber ölmeden önce yazili bir ahidname birakmamis, ancak Hz. Ebû Bekir'in faziletine dair Mescid'de konusmus, hasta yatagindayken onu israrla çagirtmis ve yerine imam tayin etmistir.

Hz. Ebû Bekir, kendisine Rasûlullah'in mirasindan pay almak için gelen Hz. Fatima'ya, 'Rasûlullah'in yaptigi hiçbir seyi yapmaktan geri durmam' diyerek, Fatima'nin peygamberin kizi olmasini dinin üstün tutulmasindan daha önemsiz görmüs ve Rasûlullah'in yanindayken ondan ne duymus, ne görmüsse onu tatbik etmistir (Taberî, III, 220). Sonralari Hz. Ali'nin hilafeti zamaninda Fatima'ya -ki, Ebû Bekir'e gidip miras isterken onu savunmustu- mirastan hiçbir sey vermemesi de ashabin Rasûlullah'in sünnetine nasil itaat ettiklerinin delilidir (Ibn Teymiye, Minhac'üs-Sünne, III, 230). Hz. Ebû Bekir 'Rasûlullah'in Halifesi' seçildikten sonra Mescid'de yaptigi konusmada, 'Sizin en hayirliniz degilim, ama basiniza geçtim; görevimi hakkiyle yaparsam bana yardim ediniz, yanilirsam dogru yolu gösteriniz; ben Allah ve Rasûlü'ne itaat ettigim müddetçe siz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz gerekmez…' demistir (Ibn Hisam, es-Sire, IV, 340-341; Taberî, Tarih, III, 203).

Mürtedlerle Mücadele, Irak ve Suriye Fütühati
Hz. Ebû Bekir Rasûlullah'in halifesi olduktan sonra, onun vefatiyla Arabistan'da Mekke ve Medine disindaki bölgelerde görülen dinden dönme hareketlerine, yalanci peygamberlere, 'namaz kilariz, ama zekat vermeyiz' diyenlere karsi savas açti. Esvedu'l-Ansi, Müseylemetü'l-Kezzab, Secah, Tuleyha gibi yalanci peygamberlerle yapilan savaslarla bu zararli unsurlar yok edilmis, isyan bastirilmis, zekat yeniden toplanmaya ve Beytü'l-Mal'e konulup dagitilmaya baslanmistir. Rasûlullah'in hazirladigi, ancak vefati sebebiyle bekleyen Üsame ordusunu Ürdün'e yollayan Ebû Bekir, Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre isyanlarini bastirmistir. içte isyancilarla mücadele edilirken, dista da iki büyük imparatorlugun, iran ve Bizans'in ordulariyla karsilasilmistir. Hîre, Ecnadin ve Enbar, savaslarla Islam diyarina katilmis, Irak fethedilmis, Suriye'nin de önemli kentleri ele geçirilmistir. Yermük savasi devam ederken Hz. Ebû Bekir vefat etmistir. Onun ordusuna verdigi ögütlerde su ibareler vardir: 'Kadin, çocuk ve yaslilara dokunmayin, yemis veren agaçlari kesmeyin, ma'mur bir yeri tahrip etmeyin, haddi asmayin, korkmayin.' Gerçekten Islam ordusu fethettigi yerlerde kimseye zulmetmemis, adaletiyle düsmanlarin takdirini kazanmis, müslüman olmayip da cizye vererek Islam'in himayesine giren milletler huzur ve emniyet içinde yasamislardir.

Kur'an-i Kerîm'in Toplanmasi, 'Mushaf'in Meydana gelmesi
Hz. Ebû Bekir, Ridde harplerinde, vahiy katiplerinin ve kurra'nin birçogunun sehid olmasi üzerine, Hz. Ömer'in Kur'an'in toplanmasi fikrine önce sicak bakmamissa da sonra ona hak vererek, Kur'an ayetlerinin toplanmasini saglamistir. Rasûlullah zamaninda peyderpey inen vahiy, katiplerce ceylan derilerine, beyaz taslara, enli hurma dallarina yazildigi gibi, ashabin çogu da Kur'an hafizi idi. Ancak, yazili olan ayetler daginikti, kurra da azalinca Kur'an'in muhafazasi hususunda endise edildi. Ebû Bekir, Zeyd b. Sabit'in baskanliginda bir heyet teskil ederek, herkesin elindeki ayetleri getirmesini emretti. Ayrica sahitlerle ayetler dogrulaniyor, kurra' ile te'kid ediliyordu. Böylece bütün ayetler toplandi ve 'Mushaf' meydana getirildi. Bu Mushaf Ebû Bekir'den Ömer'e, ondan da kizi Hafsa'ya geçti ve Hz. Osman zamaninda çogaltilarak Darü'l-islam'in bütün vilayetlerine dagitildi.

Vefati
Hilafeti iki sene üç ay gibi çok kisa bir müddet sürmesine ragmen Hz. Ebû Bekir zamaninda Islam devleti büyük bir gelisme göstermistir. Hz. Ebû Bekir Hicrî 13. yilda Cemaziyelahir ayinin basinda hicretten sonra Medine'de yakalandigi hastaliginin ortaya çikmasi üzerine yataga düsünce yerine Ömer'in namaz kildirmasini istedi. Ashabla istisare ederek Hz. Ömer'i halifelige uygun gördügünü söyledi. Hz. Ömer'in sert ve kaba olusu gibi bazi itirazlara cevap verdi ve hilafet ahitnamesini Hz. Osman'a yazdirdi. Ebû Bekir (r.a.) de, çok sevdigi Rasûlullah gibi altmisüç yasinda vefat etti. Vasiyeti geregi Rasûlullah'in yanina -omuz hizasinda olarak- defnedildi. Böylece bu iki büyük insanin, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.

Kisiligi ve Yönetimi>
Tacir olarak genis bir kültüre sahip olan Hz. Ebû Bekir, dürüstlügü ve takvasi ile ashab içinde ilk sirada yeralir. Karakteri; yumusak huyluluk, çok düsünüp çok az konusmak, tevazu ile belirgindi. Hz. Âise'nin rivayetine göre, 'gözü yasli, gönlü hüzünlü, sesi zayif' biri idi. Cahiliye döneminde müsrikler ona güvenir, diyet ve borç-alacak islerinde onu hakem tanirlardi. Rasûlullah'in en sadik dostu olan Ebû Bekir'in Mirac olayinda sergiledigi sonsuz baglilik örnegi ona 'es-Siddik' lakabini kazandirmistir. O bu olayda 'O ne söylüyorsa dogrudur' demistir. Cömertlikte ondan üstünü de yoktur. Bütün malini mülkünü Islam için harcamis, vefat ederken vasiyetinde, halifeligi müddetince aldigi maaslarin, topraklarinin satilarak iade edilmesini istemis ve geride bir deve, bir köleden baska birsey birakmamistir. Dört esinden alti çocugu olan Ebû Bekir, kizi Âise'yi Rasûlullah ile hicretten sonra evlendirmistir (Tabakat-i Ibn Sa'd, VI, 130 vd.; Ibnu'l-Esir, II, 115 vd).

Hicret sirasinda magarada iken ayagini bir yilan soktugunda ve ayagi acidiginda o sirada dizine yatip uyumus olan Peygamber'i uyandirmamak için sesini çikarmamasi, aglarken Hz. Peygamber uyanip ne oldugunu sordugunda, 'Anam-babam sana feda olsun ya Rasûlullah' demesi olayi Ebû Bekir'in Rasûlullah'a olan bagliliginin örneklerinden sadece biridir. Hz. Ebû Bekir'in beyaz yüzlü, zayif, dogan burunlu, sakallarini kina ve çivit otuyla boyayan sakin bir adam oldugu rivayet edilir (Ibnü'l Esir, el-Kamil fi't-Tarih, II, 419-420). Rasûlullah'tan sonra bu ümmetin en hayirlisi Ebû Bekir'dir. O, Hz. Peygamber'in veziri, fetvalarda en yakini idi. Rasûlullah'in, 'insanlardan dost edinseydim, Ebû Bekir'i edinirdim' (Buhari, Salat, 80: Müslim, Mesacid, 38: Ibn Mace, Mukaddime, II) ve 'Herkeste iyiliklerimin karsiligi vardir, Ebû Bekir hariç' demesi ve son hutbesinde, 'Allah, kullarindan birini dünya ile kendi katinda olan seyleri tercih hususunda serbest birakti; kul, Allah katinda olani tercih etti' diye Ebû Bekir'i övmesi ve mescide açilan tüm kapilari kapattirip yalniz Hz. Ebû Bekir'in kapisini açik birakmasi ona verdigi degeri göstermektedir. Hz. Ebû Bekir'in nasslara aykiri hiçbir görüsü bize ulasmamistir, çünkü böyle bir reyi yoktur. Ebû Bekir nasih sünneti çok iyi biliyor, Rasûlullah'i herkesten çok taniyordu. Bu yüzden hilafetinde kendisine karsi içte muhalif bir hareket olmamis ve fitneler görülmemistir (Buhari, Fedailü'l-Ashabi'n-Nebî, 3 ). ihtilaf veya ihtilaflarda çözümsüzlük, bid'atler onun devrinde yasanmamistir. 'Üzülme, Allah bizimle beraberdir' buyuran Rasûlullah'in haberi sanki lafizda ve manada Hz. Ebû Bekir'de zahir olmustur (Ibn Teymiye, Külliyat Tercümesi, Istanbul 1988, IV, 329).

Kaynaklarda onun, 'Ben ancak Rasûlullah'a tabiyim, birtakim esaslar koyucu degilim' diye kararlarinda çok titiz davrandigi zikredilir (Taberî, IV, 1845; Ibn Sa'd, III, 183). Bir meseleyi hallederken önce Kur'an'a bakar, bulamazsa Sünnet'te arastirir, orda da bulamazsa ashabla istisare eder ve ictihad ederdi. Ganimetin bölüsümü meselesinde Muhacir-Ensar esitligi'nin ihtilafa yol açmasinda Ömer'in Muhacirlere daha çok pay verilmesini savunmasina ragmen ganimeti esit olarak bölüstürmüstür. O sebeple hilafetinde huzursuzluk çikmadi. Rasûlullah ve kendisi, bir mecliste bir anda verilen üç talaki bir talak saymislar, bu daha sonra-birçok 'maslahat geregi' diye yapilan degisiklik gibi- üç talak sayilmistir. Yani Ebû Bekir, Rasûlullah'in tüm uygulamalarini aynen tatbik etmek istemis; bazen -kalpleri Islam'a isindirmak istenenlere toprak vermesi gibi- maslahat geregi veya zamanin degismesiyle hükümlerin degismesini söyleyen ashabina uymustur. Müslümanlar henüz otuzsekiz kisiyken Mekke'de Mescid-i Haram'da Islam'i teblig eden ve müsriklerce dövülen Ebû Bekir'e hilafetinde 'Halifet-u Rasûlillah' denilmis, sonraki halifelere ise 'Emîrü'l-Mü'minîn' denilmistir. Malî islerini Ebû Ubeyde, kadilik ve kaza islerini Hz. Ömer, katipligini Zeyd b. Sabit ve Hz. Ali, baskumandanligini Üsame ve Halid b. Velid yapmistir. Medine Darü'l-Islam'in baskenti olmus, Mekke, Taif, San'a, Hadramevt, Havlan, Zebid, Rima, Cened, Necran, Cures, Bahreyn vilayetlere ayrilmistir. Yönetimi merkezî olup, ganimetlerin beste biri Beytü'l-Mal'de toplanmistir.

Hz. Ebû Bekir, Mukillîn denilen çok az hadis rivayet eden ashabdan sayilir. O, yanilip da yanlis birsey söylerim korkusuyla yalnizca yüz kirk iki hadis rivayet etmis veya ondan bize bu kadar hadis rivayeti nakledilmistir. Hutbe ve ögütlerinden bazilari söyledir:

'Rasûlullah vahy ile korunuyordu. Benim ise beni yalniz birakmayan bir seytanim vardir… Hayir islerinde acele edin, çünkü arkanizdan acele gelen eceliniz var… Allah için söylenmeyen bir sözde hayir yoktur… Herhangi bir yericinin yermesinden korktugu için hakki söylemekten çekinen kimsede hayir yoktur… Amelin sirri sabirdir… Hiç kimseye imandan sonra sagliktan daha üstün bir nimet verilmemistir… Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz (Ayr. bk. Ebû Nuaym, Hilye, l )

Çocukları
Ebu Bekir'in Ümmi Rüman adlı bir kadından dört çocuğu olmuştur.[kaynak belirtilmeli] İsimleri Abdullah, Aişe, Esma ve Abdurrahman'dır. Abdurrahman, savaşlarda müşrik saflarına girmiştir.

Lakapları
Camiu'l Kur'an, es-Sıddîk, el-Atik lakaplarıyla bilinirdi.Ayrıca çok fazla teheccüde kalktığından dolayı'Vaktı Seherde Teheccüd Kılanların Babası' olarakta bilinir.

Ahmet AGIRAKÇA & Sait KIZILIRMAK