Biliyorum "Gebece" kelimesi sizin tuhafınıza gidecek. Aslında düşündüren bir olgu… Çünkü bu kelimeyi yerinde de olsa çok kullanmayız. "Gebe" kelimesini özellikle hamileler için kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Gebece de onun "hafifçe" gebeliğini ifade etmek için kullanılır. Ama bu kelimeyi hiçbir zaman gebeler için kullanmayız. Ama hayatımızın her alanında bu tür kelimelere rastlarız.

Gebece her ne kadar yöremizde buğday başaklarının yeni olgunlaşması için kullanılıyorsa da daha çok biz farklı kelimeler de "ce, çe" ekini kullanırız; "şişkince, kabaca, derince vs." İşte Gebece'yi ancak kitabı okursanız bu ismin nerede nasıl kullanıldığını göreceksiniz. Bu kelime dinsel ve siyasal gelişmelerin dışında dilin gelişmesine anlam kazandırıcı özellik taşır.

"Gebece"nin anlamını yazar şöyle ifade ediyor. "Burası umudun, doğuşun, doğumun bir habercisiydi, inananlar için yaşamın bir kaynağıydı. Mutluluk tablosu çizen bir ressamın elinden çıkan mükemmel bir doğa harikasıydı, yüreklere umut taşıyan... Su yeşili gözlere maziden bir hatırlanıştı aynı zamanda. Beyaz gelinlikler içinde ay-yıldızlı gecenin içine yürüyüştü, en yakın akrabalarıyla birlikte kına gecelerinde." gerisini kitaptan okumalısınız…

Yazının girizgahı uzadıysa da bana göre kitap hakkındaki haklı düşüncelerimin paylaşılması anlamında önemlidir. Daha fazla uzatmadan kitabın yazarını tanıtmakta fayda vardır. Ali Tutluoğlu, eğitimci bir şair ve yazar. Urfa doğumlu, ilk, orta liseyi doğduğu yerde bitirmiş. Ardından Türk Dili ve Edebiyatını bitirerek öğretmenlik mesleğine atanmış ve bu güne kadar da bu görevi zevkle, heyecanla sürdürmektedir. Çünkü çalışmaları bunu göstermektedir. Yazınsal hayata olan sevgisi tarifsizdir. "Karınca kararınca" edebiyata katkı sunma çabasında... Kendini bencil duygularından arındırmış bir yazar ve şair. Zaman sürecinde büyük başarılara imza atacağı kanaatindeyim.

Bu kitap Ali Hoca'nın üçüncü eseri, diğer eserlerine gelince hatırlatmakta fayda vardır. İlk kitabı "Hoşça Kal Nisan" bir deneme çalışması. İkinci kitabı ise "Seni Düşünürken" şiir çalışması olduğu kadar bazı anılara da yer vermekle kitaba varsıllık katarak sevgi yumağına dönüştürmüştür.

"Gebece" adıyla piyasa da kitapçı raflarında arzı endam eden yeni kitabı "Anı-deneme-hikaye-efsane" karma bir çalışma. Mevzuu boğmadan, temelde bilgilendirme, paylaşma ve yazarak yeteneğini ortaya koyma çabasındadır. Hala aynı gazetede kimi zaman aynı sayfaları paylaşıyoruz. Yaşamsal ve düşünsel yazılarla okuyucunun dikkatini çekmektedir.

Kitabın kapağının mizanpajı ve italik yazıyla yazısı bende olumsuz bir izlenim bıraktı. Ancak kitabı okuyunca bu ufak-tefek olumsuzluklar sizi pek etkilemeyecektir. Benim öneri ve eleştirilerim yazarın kendini yenilemesi, yeni kitap çalışmaları olduğu zaman fikir teatisinde bulunmasında faydalı olacağı kanaatine binaen yazıyorum.

Ali Hoca'nın çocukluğu bizimki gibi çeşitli işlerde çalışarak hayatını kazanmakla geçirmiş. O sanmasın ki bu yaşam yalnız onun payına düşmüş. Yaptığımız işleri sıralarsam bu yazının yarısını bulur sanırım. Niçin bunu yazdım. Her kitabının kapağına "Bir Kahveci Çırağının Hayatın İçinden Hikayeleri" diye yazınca benim de yaptığım işler hatırıma geldi.

Esas ona okumayı, yazmayı sevdiren "Kahveci Çıraklığı" değil; onun hayatında dönüm noktası olan "Kitapçı Çıraklığı" yapmasıdır. Bu onun hayatında yeniliklerin oluşmasına neden olmuştur. Kitapların tozunu silmek, her gün farklı bir kitaptan birkaç sayfa okumak başlı başına haz veren bir duygu ve aynı zamanda benimseme…

Her yazarın taşıdığı özellikler arasında, bazen şiirde kendini gösterir, bazısında hikaye, kimisinde ise romanda etkilidir ve başlı başına kendini kanıtlar. Ali Hoca'nın anı-hikaye ve efsanede başarılı olacağına inanıyorum. Bu çizgi onun kalemini fazlasıyla sevdirecektir.

Kimi şairler, hikayeciler ve romancılar kahramanlık yaptığı alanları paylaşırlar. Bazısı bir serüvenin trajedisinin içindedir. Kimisi sevginin kahramanı, kendini feda eder insanlık uğruna, kimisi acı ve ıstırabıyla hemhaldır. Bazıları da var ki baş döndürücü bir uğraşla atar kendini hayatın içine, elinde "Zeytin Dalı" ile seslenir koca dünyaya... O "Zeytin Dalı" değil midir ki Nuh'un karaya ayak basmasına vesiledir.

Her yazarın başat ettiği barışa özgürlüğe uzanan elleri öpmesidir. Hele o beyaz güvercini mavi gökyüzü ile buluşturanlar hiç unutulur mu? İşte Ali hocayı bunların içine koyarak irade ve duruşu ile anı ve hikayelerini "Lacivert Gecelerin" sesi olduğunu anlıyoruz. O sıkıntılarını, dertlerini baş başa kalarak kağıda döker, toplumu, insanlığa hizmet olsun diye…