İslam'dan, İnsanlıktan, değerlerimizden, sevgiden, Kur'an ve Sünnetten hızla uzaklaşıyoruz. Allah'ın biz İnsanlar için var ettiği faydalı ve güzel olan her şey ile aramıza duvar örerek uzaklaşıyoruz…
Bizler çocukken, dünya iyi bir yaşam alanıydı, başımızı kaldırdığımızda seyrettiğimiz gökyüzü, etrafımıza baktığımızda doğal güzellikler çok güzeldi... Gölgesinde dinlendiğimiz yemyeşil ağaçlar, uçsuz bucaksız ekin tarlalarının yarınımıza kattığı umutlarla büyüdük... Güneşte elmas gibi parlayan misketlerimiz, Körebelerimiz, saklambaçlarımız... Tahta arabalarımız, evcilik oyunlarımız vs.
Bizler çocukken dünya daha iyi bir yerdi... Şehir içinde değişik yerlerde gezerken kaybolma, tecavüze uğrama, öldürülme ve soyulma ihtimallerimiz yok denecek kadar azdı... Ama artık her şey değişti ve kötüye doğru gidiyor. Kötüye ve karanlığa doğru...
Şimdi dünyaya yeni gelmiş çocuklara, oyunlardan yoksun, güvenden sıyrılmış, paylaşmaktan habersiz, dostunun elini tutmak yerine ona çelme takmayı öğütleyen İslam anayasası olan Kur'an ve sünnet işlevselliğinden ziyade beşeri kanunların ve illegalliklerin önemsendiği, az hissetmenin, gerekli gereksiz çok şey öğrenmenin zorunlu hale geldiği bir dünyada yaşadıklarını nasıl anlatacağız?
Yetişkinlerin bile anlamakta güçlük çektiğini bildiğimiz onca hakikati çocukların lekesiz zihinlerine nasıl yerleştireceğiz kendilerini korusunlar diye... Susmak ve masal dünyalarından çıkmamaları için üzerlerine gerçeğin küflenmiş kilitlerini vurmak çözüm değil... Kabul edelim, çocuklara artık değil çiçeklerin açtığı, umudun bile yeşermediği bir dünya bıraktık...
Bizler, hepimiz adına elini taşın altına sokan dava insanlarımıza hiç sahip çıkamadık... Üstelik bunu vatansever atalarımızın huzura kavuşturduğu, kalkındırdığı bu topraklarda yaptık... Bu toprakların cehenneme dönüşmesine hem sessiz, hem seyirci kaldık... Şimdi bulutlanan göğümüze, yitirdiğimiz güneşi çizmeye çalışmanın kimseye faydası olmaz.
Yeni boyattığımız saçlarımızla, yeni kilomuzla, yeni aldığımız arabamızla, yeni evimizle, kenara atabildiğimiz üç beş kuruşla, dört duvar arasında gülmeyi unutmuşken objektifleri görür görmez tüm dişlerimizi ortaya döken gülüşlerimizle sahtekar olmaya başladık... Yakalandığımız gribe, yakalandığımız çeşitli hastalıklara daha çok üzülüyoruz...
Öyle uzağız ki birbirimize, birlikte içtiğimiz sıradan bir çayın, kahvenin bile en çok birkaç saat sürecek olan yapıştırıcı etkisiyle uzun süre uyuşmak istiyoruz herkese göstere yapıyoruz bunu. Çöplüğümüzü sevmeye çalışıyoruz orada mutlu olmak istiyoruz ama nafile...
Bizi gerçekten sevenlerin sevgisine güvenemeyecek kadar incinmiş bir ruhla bir bilinmezliğe sürükleniyoruz. En büyük yanılgımız ise güzelliği kapitalizmin 90-60-90 değerlerinin dışına çıkartamamaktır.
Eğlenceyi har vurup harman savurmak, israf ve tüketmek sayıyoruz... Üretmeyi çoğumuz ne biliyoruz nede düşünüyoruz. Başarıyı göze batmakta biliyoruz... Aşkı farklı emeller için seviyoruz, Sevmeyi çoğumuz bilmiyoruz bile...
Selamla Kalın Selamette Kalın.