Çağımıza özgü iki sosyal kavram Ahlak ve Hukuk disiplinleri. Biri diğerinin önünde(mi?), diğeri öbürünün(mü?). Ama her ikisi de birbirinin önünde/arkasında ve sanırım bizim en büyük sorunlarımızdan birisi, belki de en başta geleni Hukuk anlayışını Ahlak anlayışının önüne almamız… Toplumsal barışı ve değeri yaralayıcı birçok olayın meydana gelmesinin sebeb-i hikmeti de bu iki anlayışın, tercih noktasında düşünce ameliyemizi devre dışı bırakıyor olması… Yahut daha açık bir ifadeyle, hukuk ve ahlak disiplinlerinin birbirine karıştırtması.... Yani hangisi daha önce gelmeli sorunu...
Ahlak mı önce gelmeli, hukuk mu? Çünkü bu iki disiplin de insan davranışlarını kontrol amacıyla geliştirilen disiplinler… Her iki disiplin de bir takım kurallardan oluşuyor. Ancak her iki disiplinin kural ve müeyyideleri çıkış ve uygulama bakımından farklı yerlere dayanıyor:
Hukuk, toplum içinde insanların gerçekten nasıl davrandıklarını değil, nasıl davranmaları gerektiğini gösterir. Bu bakımdan Hukuk Kuralları, toplum/devlet tarafından sistematiğe edilmiştir ve uyulması için bir takım cezai müeyyideler geliştirilmiştir. Bu, bir bakıma kişiyi bir yerde hem kendine, hem de toplum ve bireylerine karşı bağlayıcı unsurlar taşır.
Hukuk, kendisine uyulmak ve uygulanmak için var edilmiş bir disiplindir. hukukun önemli bir sonucu olarak ADALET değeri dolayısıyla, insanlar arası ilişkileri bir düzene koymak, toplumsal barışın gerçekleşmesini sağlamak ister. İnsanlara, kendisine uyulmasını emredici ve bağlayıcı unsurlar taşır.
Ahlak ise, kişiseldir ve daha çok vicdani unsurlar taşır. Bu yüzden, insanlara hukuk kurallarına uymadan evvel, kendi vicdanının sesine uymanın daha büyük bir erdem olduğunu, bunun kendisini daha çok mutlu edeceğini, dolayısıyla diğer insanlarala beraber (ki, o insanlar onun gibi düşünmeseler bile) daha barışık bir ortamda yaşayabileceğini ve bundan büyük bir keyif alınabileceğini hatırlatmak gerek.
Ne ki, bizim bu noktada düşünsel bir çabamız yok. Böyle olduğu için toplumda hastalıklı insanların türemesine engel olamıyoruz. Ne devlet, ne toplum bu tür insanların varlığının önüne geçemiyor. Ve bu tür insanlar, işledikleri suçlar ile toplumu en hassas ve en zayıf yerinden yaralayarak, toplumsal yaşamın bağrına hançer sokuyorlar.
Devletin ve toplumun hukuk disiplinini ortaya koymadan ve uygulamadan önce, ahlak disiplinini işletecek ve geliştirecek uygulamaları devreye sokması gerekir. Çünkü kabahatler, önce insanın kendi iç dünyasında gelişir. Çünkü insan önce kendi vicdanıyla baş başadır, dolayısıyla vicdanın suça değil, insani eylemlere göre harekete geçmesini sağlayacak argümanları geliştirmek gerekir. Oysa kabahetler, ahlaki değerini yitirmiş beyinlerden çıkar; hukuk ise bu kabahatler işlendikten sonra devreye girer.
Öyleyse, önce hukuk disiplinini değil, ahlak disiplinini devreye sokacak şekilde bir eğitim disiplinini toplumun tüm katmanlarına indirecek şekilde bir düzenlemeyi hayata geçirmek gerekiyor.