Etik değerlere sahip çıkmak adına, yaşadığımız toplum içinde adabı muaşeret, görgü kurallarından, nezaketen yoksun hareketlerde bulunanlara rastlıyoruz. Yapılmaması gereken fiiller olsa da hala bu çirkin davranışı sürdürenler var. Siz neden bu yazı ya da bunun bir yazınsal değeri yok dese de kendi kendine sorması lazım 'bunu bende yapıyor muyum?'
Hepiniz sokakta tüküren, balgam atan birini mutlaka görürsünüz. Sümkürenleri görmezlikten gelemezsiniz, çünkü sesleri size yeter. Bunun önlemi nasıl alınır, polisiye tedbirler mi, zabıtanın cezai zorunluluğu mu yoksa halkın duyarlılığı mı? Ben hepsi bir arada olsa da zor görülmektedir.
Bir uygulama ve dayanışma düşüncesini akli selim önerilerle sizlerle paylaşmak istedim. Bu yakışıksız hareketler Doğu toplumunun üzerinden atamadığı fazlalıklardır. Şüphesiz insanları rahatsız eden, sıkıntı veren, boğuntuya sokan burun ve ağızdan gelenlerdir. İnsanlara saygısı olanlar bunu yapmaz. Bu tür davranış ve hareketlere karşı olmak, toplumsal barışın, saygının, sevginin gelişmesinde büyük etkidir.
Eğitim bu hareketlerin olmazın olmazıdır. Onun için okullar bu işin temelidir. Önemli bir çalışma, fazlasıyla topluma etki edecek bir çalışmadır. Okullarda bu tür çalışmalar bir ders gibi verilmelidir. Bir şekilde bunun önüne geçmek lazım. Camilerden başlamak ayrı bir önem taşımaktadır. Resmi kurumlar da 'sigara içilmez' levhası yanı da birde 'yerlere tükürmeyiniz' denilse ne iyi olurdu.
Etik değerleri özümsemek hem maddi hem de manevi yönleri olduğunu biliyoruz. İnsanların kendi geçmişlerini sahiplenerek tarihi varlıkları değerlendirmesi, örf ve adetlerin yaşatılması, dini anlamda kendi değerlerine sahip çıkması ahlaklı olmanın gereğidir.
Cuma Namazı saatlerinde vaiz ve imam-hatibin hutbesini dinlerim. İlk kez bir vaizden 'Müslüman yere tükürmez, hem insan hakkıdır hem dinen haramdır' dedi Midemiz bulanmasın diye bu kadarını söyleyebildi. Beni dünyanın en mutlu insanı yaptı.
Vaiz efendi sağ olsun, dedi demesine de aynı gün camiden çıkan caminin önünde men edilen hareketi yapanlar hutbeden hiçbir şey almamışlar demek… Hele sokakta sümkürerek elini de üstüne başına sürenler... O yetmez birde o eliyle bir dostunu gördüğünde tokalaşmasına ne buyrulur.
Hutbeden hissemize düşeni anlamında bir yaşanmışlık hikayesini size aktarayım. Adamın biri evine getirdiği unluğu yüklemiş olduğu eşekle beraber merdivenlerden çıkarmak ister. Ve yemin eder. Bu eşek bunu buradan çıkarmazsa 'eşim benden boş olsun' der. Eşek bu unluğu çıkaramaz. Adam ettiği yeminden dolayı fetva arayışına girer. Akıllı bir molla onu Cuma namazına gitmesini söyler. Hutbe esnasında ağlayan adamı bana getirmesini söyler. Adam gider. Cuma hutbesinde ağlayan birisini görür namazdan sonra alır onu o mollanın yanına getirir. Molla sorar sen niçin ağladın diye. O da ben pazara bir keçi satmaya getirdim. Keçim kayboldu. İmam hutbe okurken titreyen sakallarını keçimin kuyruğuna benzettim. Hatırladıkça ağmam geldi. Adama al bunu götür der. Adam ona bir mecidiye verip bir çuval unumu merdivenlerden yukarı çıkarmasını ister. Adam seve seve kabul eder.
Kimi yörelerde yellenenleri ayıplamazlarmış. Bence de ayıplanmamaları gerekir. Ama yere balgam atan sümküren, burnunu karıştıranların aslında fazlasıyla ayıplanmalı ve bu işe bir çare bulunmalıdır. Bizim insanımız yellenmenin zaruriyetini ve onun sıkıntısını umursamaz ama balgam atan, sümküreni hoş görmelerine şaşarım.
Hepimiz ' Elhemdülilah Müslümanız' deriz. Peygamber efendimiz 'soğan sarımsak yiyen benim mescidime yaklaşmasın' demiş. Bu soruyu lütfen birbirinize sorun. Kaçanız sarımsak yiyerek gittiniz ve ne kadar sarımsak yemiş insan kokusu aldınız. Kaçınız yaz günü ayağı lastik ayakkabıda vıcık vıcık olmuş, çorabı leş gibi kokan insan gördünüz. Peki, kimse kimseyi bir uyarıda veya bir ikazda bulunuyor mu maalesef. Bu iş kime düşer. Bu iş hocaya, vaize, müftüye düşer.
Seyyar satıcı sokak ortasında burnunu sümkürür. Elini üstüne başına siler.
Ve sattığı kuru üzümü, cevizi, inciri eliyle düzeltir. O yapmazsa bile sokaktaki balgamlar sıcak güneşle çarçabuk kurur ve esen rüzgarla o yiyeceklerin üstüne savrulur.
Yıkanan yiyeceklere bir şey diyemiyoruz. Ya açıkta satılan ve yıkanmayan yiyecekler için ne buyrulur.
İster vaiz verin, ister belediye polisiye tedbirler alsın. Bir şeyler yapın ve bizleri bu sıkıntılardan kurtarsınlar.