Her insan uzvunun eksikliği, yokluğu yok olduktan sonra kıymeti anlaşılır. Fakat gözün farklı bir özelliği olduğu gerçeği inkar edilemez. 'Gözün kıymetini ne kadar biliyoruz?' Diye, sorduktan sonra gözün kıymetini görme engellilere verdiğimiz değerden geçtiğine inanıyorum. Çünkü her sözümüzde 'gözüm gibi bakmak' deyimini kullanırız da neden onların farkında olmayız.
Dünyaları karanlık da olsa, onların ruhundan onların dünyasını aydınlatan gönül gözleri olduğu gerçeğini inkar etmek mümkün değil... 'Kör, ama, görme özürlü veya engelli' isimleri ne olursa olsun, önemli olan onlara verdiğimiz değer, gerek maddi ve gerekse manevi onları sahiplenmedir. Onları ne zaman dilenmeye mecbur etmedikse; 'biz toplum olarak kalkınmış onları da sahiplenmişiz' demektir.
Onları anlatabilme, onları tanıyabilme, onları anlayabilmek için sosyal hayatın içine çekerek toplumsal küskünlüklerini yok edebilmeyi görev edinmeliyiz. Bu görev hepimizin, öznesi biz olmasına rağmen, unutmuşluğun, hiçleşmenin içindeyiz. Her gün sokakta karşılaştığımız, belki en yakınımızda biri belki hiç tanımadığımız bu insanları ne derece sahiplendiğimiz hiç kafamızda yer etti mi? Diye kendimizi bir sorgulayalım.
Hiç umursamadan hatta yol bile göstermediğimiz zamanlar olduğu olmuştur, belki de. Hiç vicdan muhasebesi yaptık mı? Hiç aydın, entelektüel, yazar ve toplumun bireyi olarak kendimizi sorguladık mı? Sorunlarının tespiti noktasında, seslerini duyurma konusunda ne türlü gayretler gösterdik. Hangi gazete de onlarla ilgili kaç haberi okuduk. Daha fazla sorularla kendimizi yargılayabiliriz, yeter ki düşünelim, vicdanımızın sesini dinleyelim.
Özürlü olmak veya engelli olmak ben arada çok fark bulmuyorum. Bu eksiklik bu gün değil, insanlığın varlığı ile var olan eksikliktir. Onlarla içselleşmemiz gerekirken uzak durmamız biraz da yaşamın gerçeklerinden uzak durmamızdan olsa gerek. Herhangi bir suç anında 'sen kör müsün?' diye hakaret olarak kullandığımız insanların 'kör' sıfatını yakıştırmanın rahatsızlığını hep duymuşumdur. Sanki bu insanlar suçluymuş gibi bazı safsatalardan hareketle; mantıkla bağdaşmayan 'hak etmeseydi o cezaya müstahak olmazdı.' Gibi suçlamalar kadar sıradan, uyduruk bir laf olamaz. Biz birimizi körlükle suçlarken onlar saflarına yeni körlerin girmesine gönülleri razı olmadığını bilmeliyiz.
Maalesef; bilim, teknoloji, savaş, terör, trafik kazaları, sel, deprem gibi felaketler onların safına yeni insanlar katarken onların üzüntülerini görmenizi isterim. Yarın bizim onların safında olmayacağımızın garantisini kim verebilir. Dolaysıyla bizim onlara karşı insan olmanın güzelliğin yansıtmanın gerektiğine inanıyorum. Görme özürlüleri topluma kazandırmanın yollarını aramak, onların beyin emeğinden, beden gücünden faydalanarak onları topluma kazandırmanın mutluluğunu yaşama ve yaşatmanın yollarını aramalıyız.
Elbette öncelikle çağrımız belediyeye, ardından diğer kamu kuruluşlarınadır. Onları sahiplenerek ter türlü olanaklardan faydalandırılmalıdırlar. Tükettiği elektrik ve su paralarında indirime gidilmesi emlak vergilerinde iyileştirilmeye gitmesi. Özürlülerin otobüslere inip binmede onlara hizmet edenlerin, bakıcılarının da bedava binmesi onların kazandıkları haklardan faydalanılmalıdır.
Devletin öteden beri görme özürlü ve diğer özürlüleri istihdam gibi bir sorunu var. Fakat bunun yeterli olmadığını hepimiz görüyoruz. Hayatın her alanında onları iş başında görmek kimseye muhtaç olmadan yaşatabilmenin erdemine varılmadır. İstatistiklere göre her bin kişiden üçü görme engelli. Yaklaşık ülkemizde 220 bin görme engelli olduğu paylaşılmakta. Onları sahiplenmek bir insanlık borcudur. Bizim onları suçlama, sosyal yaşamın dışına öteleme, insan sevgisinden mahrum bırakmamalıyız.
Dernek kurarak kendini ispatlamaya çalışan, seslerini duyuran bu insanların bir köşede susturmak yerine onları seslendirmek bir insanlık burcudur. 'Dünya Beyaz Baston Körler, Altı nokta körler derneği, Görme engelliler derneği, görme özürlüler derneği' adı altında faaliyet yürütmektedir. Kendilerini tanıtım ve bürokrasideki yetersizlikler 'görme engellilere' büyük rahatsızlık vermektedir. Dahası ekonomik sorunlar altında boğuşan bu insanları mutsuz bırakmak insan haklarının ihlali olarak görülmedikçe tüm bu sorunların bitmesi mümkün değildir. Sorunlar çözmedikçe, çığ gibi büyümesini de engellenemez.
Engellilerin sorunlarını çözmekte öncelikle kamuoyu oluşturma anlamında basına büyük görevler düşmektedir. Düşüncelerin pratiğe yansıması el birliği bürokrasi, birlikte yaşadığımız tüm insanların olmalıdır Bana göre fırsat bulundukça ziyaret edilmeye layıktırlar. Onların varlığını onlarla tanışarak konuşarak onların bir birey olduğunu, eksikliklerinin bir önemi olmadığını bilmek lazım…