İnsanlar toplu şekilde yaşadıktan sonra günümüze varıncaya dek, aile hep var olmuş ve aile olabilmek için insanlar büyük emek sarf etmişlerdir. Kutsal sayılmış, evlenmelerin topluma yararlı nesil yetiştirmek, ailesine ve çevresine faydalı bir vatandaş olma, akraba bağlarıyla bağlanarak toplumsal düzenin sağlanmasına neden olmuştur.

Dini ve hukuki bir bağ olan evlilik, aile kurumunun oluşmasında atılan önemli bir adımdır. Bu evlilik ve sonrası günümüzde olduğu kadar gelen adet ve geleneklerin, bizden önce yaşayan milletlerin ve hala yaşamakta olan millet ve dinlerin nasıl iç içe geçtiğini, iç içe yaşayan dilleri, dinleri ayrı da olsa, farklı kimlik de taşısalar, örf ve adetleri içselleşmesine neden olmuştur.

Okuduğum bir kitapta bazı konular dikkatimi çekti. İlkeler bağlamında dinlerin kaide ve kuralları dışında yaşamın her alanında görülen ilişkilerin önemine dikkat çekmek istiyorum. Evlilik ve doğumla olan kısımlarını karşılaştırarak, dünün bu güne nasıl referans olduğunu ve bu günün dünün devamı olduğunu özetlemeye çalışacağım. Tevhit inancının sembolü olan Hz İbrahim'le başlayan semavi dinlerdeki sosyal yaşama yansıyan ilişkiler ve bağlantılar yumağını gözler önüne sermeye çalışacağım.

Evlilikle ilgili törenler artı ve eksileri ekonomik farklılıkları dışında tamamen aynıdır. Görücü usulü evlenmeler olduğu gibi tanışıp evlenmeler son dönemlerde tüm toplumlarda yaygın bir durumdadır. Kız isteme olaylarında kahve ikramları hamama gelin götürmeye kadar tüm adetler benzerlik içindedirler. Nişan ve kına nikah ve düğün, dini yaşamdan ziyade toplumsal yaşamın gereği dini ve milliyetleri ne olursa olsun ör ve adetlerin bir ağ gibi tüm toplumu sarmasına neden olmuştur.

Erkek evine elbise götürülmesi kız evine tepside şekerleme ve tatlıların götürülmesi erkek evinde erkekler bire bir eğlenirken kız tarafından eğlenmeye rağmen duygusal ve hüzünlü anlar etkindir. Tüm türküler ağıtlı ve ayrılık üstünedir. Bu tür geleneklerin dini ve milliyetlere ayrılması ancak çok uzak mesafelerde farklılık bulur. Ortadoğu ve doğuda tüm bu adetler benzerlik taşımaktadır.

Doğumdan bir örnek verecek olursak; doğum yapan kadın lohusa döneminde Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an da farklılıklar anlatılsa da; Kadınların boş ucuna konulan çangallı iğne (firkete) makas, bıçak gibi metal nesneler önemli benzerlik taşırlar.

Doğumdan sonra yedi güne kadar öpülmeyen çocuk, Hıristiyanların vaftiz döneminin aynısıdır. Hıristiyanlarda isim almak için çocuklar vaftiz edilirken, İslam'da kulağa ezan okunur. Oda günümüzde yok denilecek kadar azalmıştır.

Bebeğin zeytinyağı ile ovuşturulma geleneği Yahudilerden Hıristiyanlara geçmiştir. Zeytin yağı ile ovmak Müslümanlarda da vardır. Zeytinin Hıristiyan geleneğinde saygın oluşunun nedeni, şu efsaneye bağlanmaktadır. Zeytin ağacı İncil'de kutsal bir bitki olarak kabul edilir. Hz. İsa 'Çarmıha' gerilmeden önce 'Zeytin Dağı' eteğinde bulunan sekiz büyük Zeytin ağacının onun dua, gözyaşlarına ve ölümüne tanık olduğu İncil'de belirtilir. Tüm ağaçlar içinde zeytinin Hz. İsa'ya olan saygısı onun kutsallaşmasına neden olmuştur.

İslam'da ise Kuran-i kerimde 've tini ve zeytini ve turi sinine ve hazel beledil emin' ayeti kerimesinde hareketle incir, zeytin ve Tur Dağına, güvenilir beldeye yemin edilmektedir. İncir yaprakları ile Hz. Adem ve Havva'yı korumuş. Tur Sina da Hz. Musa'nın Allah'la konuştuğu ve görüştüğü yerdir. Zeytinin efsanesi Hz. İsa ile ilgili,.. Dolaysıyla bunların kutsiyetine yemin edilirken emin güvenilir belde de Mekke'dir ki, burada Hz. Muhammet'e vahyi nazil olmuştur.

Dolaysıyla Müslümanlar arasında incir kadar zeytin kutsaldır. Sina Dağı'da en az onlar kadar kutsallığından dolayı adına yemin edilir ki dolaysıyla hz. İsa'dan zeytin İslamiyet'e geçmiş oldu. Bunun yanında Hz. Nuh Efsanesinde uçurulan güvercin Cudi Dağı'nda bir zeytin dalı getirmesi zeytinin değeri, kutsiyeti önemsenmiş. Günümüzde hala 'Zeytin dalı' barışın simgesidir.

Hıristiyan toplumunda vaftiz babası seçilir. Bu Yahudilikten gelmektedir. İslam toplumunda kirvelik vardır. Evliliklerde ve sünnet töreninde seçilir.

İnsanlar istediği kadar milliyetlere ve dinlere ayrılsın insanların sürekli iç içe olması onların örf adetleri kadar sofralarında her gün biraz daha içselleşmektedir. O zaman insanlar neden barış ve sevgi temelinde birbirlerine sahip çıkmasınlar.