Adamın biri diğerine 'insanların ne zaman yemek yer' diye sormuş? O da, düşünmüş ve ardından çokça düşündüren şu cevabı vermiş. 'Zenginler acıktıkça fakirler buldukça.' Dünyanın kuruluşundan bu yana, hep iki sınıf oluşmuş ve bu iki sınıf arasında konuşulur, aradaki farklılık hep anlatılır. Ömür iniş aşağı olduktan sonra anladım, görüm. İnsanı batıran zengin mutfak ve giyime verilen paradır. Bu da olmasa biz neye yararız.
Zenginlerin, varlıklıların gözü doymazlığı, tamahlığı, bencillik ve egoistliği, servet edinme hırsını anlatırlar. Bu belki gerçek belki de hasetliktir. O insandan insana değişir. Fakirlerin ise cömertliği, kanaatkarlığı, yüreğini dostlarına açtığı gibi varını, yoğunu sofraya sermesi ile bilinir. Hatta sonradan zengin olanlar için 'senin fakirliğin zenginliğinden çok iyiydi' deyip esperilere hep rastlarız. 'Bu gün yedim yarın Allah'tan' diyen sofi felsefesi onlarla beraber gelmiş ve böyle devam etmekte. 'Nasıl olsa insanlar arasında ki tek fark yakasız gömleğin kalitesidir, kim beraberinde ne götürmüş ki' deyip duranların haklılıklarına kabul etmemek elde mi?
Kimileri onlara zengin, varsıl, varlıklı şeklinde sıfatlandırılırlarken bazıları onlara parababası, servet sahibi olarak onları isimlendirirler. Ya fakirler; kimisi züğürt der, kimisi yoksul, kimisi naçar der geçer. Hani 'çulsuzun teki' diyenlerde yok değil. Kimse kimsenin halinden haberdar değil.
Onun için 'zengin züğürdün halinden ne bilir' halk arasında ki yaygın deyim, bir bakarsın 'tok acın halinden ne anlar' şeklinde karşımıza çıkar. Birde öyle züğürtler var ki zenginlerin servetlerini anlata anlata bitiremezler. Atalarımız da bunlar için 'zenginin malı züğürdün çenesini yorar' sözüyle yaşamın içinden bir gerçeğini bizlere öğüt vermişlerdir.
Fakirler işini bilmediği için parasız, pulsuz olduğu, kötü hallere düştüğünü söylerler. Zenginlerin daha akıllı ve başarılı olduğunu atalarımız bile onları sahiplenerek 'zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt yolunu düz ovada şaşırır.' Demelerinde taraf tutmak yok mu dersiniz? O yetmez, 'zenginin horozu bile yumurtlar' diyerek zenginlerin ne kadar şanslı olduğunu söylerler. Bunun yanında atalarımız 'çok mal haramsız olmaz' derken zenginlerin gayri meşru yollardan mal edindiklerini de demeden edememişler.
Zenginler (varsıllar) için söylenir; servetlerinin hesabını bilmezler daima aç gözlü oldukları bedavacılığı sevdikleri söylenilir. Kimileri de boş durmamış şu sözlerle onların aç gözlülüğünü 'beleş yemek bulunca yumul, beleş kefen bulunca sarıl, beleş mezar bulunca gömül.' Şeklinde dile getirmişler. Bu yetmez yoksulun biri, 'çocuklarım perişan, eşimin yüzüne nasıl bakarım, artık bana ölmek farz oldu' der ve 'ben niçin yaşıyorum' deyip gitmiş darağacında kendini asmaya, bakmış ki darağacında biri sallanıyor, evirmiş çevirmiş bakmış ki bu mahallelerindeki varsıllarından biri. Adam boş darağacını görünce bırakır mı hiç?
Kadının biri yoksulluktan şikayet ederken; 'elemiz de bir ağlamak kaldı onu da almak istiyorlar.' Bunlar zengin kimselerdir hiç ağlamamışlar, ağlamanın ne olduğunu bilmiyorlar, hele şu fakirlerin elinden ağlamayı da alalım' demişlerdir. Hadi onlara hayırlı uğurlu olsun…
Adamın biri her gün kazandığını yer içer, şen şakrak, çoluk çocuk çok mutlu bir hayat yaşarlarmış. Yoksulluğa aldırmazmış, ' Adam olan zengin olmaz, zengin olan adam olmaz' sözünü de duymuş bir yerlerden…
Gününü gün eden, mutlu yaşayan adamın bir komşusu da çok varlıklı hali vakti pekte yerinde bir adam. Ama her nedense 'yüzlerinden düşen bin parça', ailece huzursuz, var yemez, içmez, servet edinme derdine düşmüşler.
Varlıklı adamı komşusunun mutlu hali onu çok rahatsız etmiş. Nasıl olur ben bu kadar malın içinde halim böyle iken o, nasıl yoksul haliyle huzurlu olabiliyor. Demiş kendi kendine; 'ben bunun başına bir çorap öreyim de görsün.' Komşusuna gidip 'al bu yarım küp altın senin olsun' demiş.
Komşusu önce buna bir anlam verememiş, ama yarım küp altında 'az-uz bir şey değil, üstelik şimdiye kadar yarım küp altını da bir arada görmeyen fakir komşu hayli sevinmiş. Altınları almış almasına da bir iki gün geçmeden evlerinde ki eski hallerinden eser kalmamış. Fakir adam her gün hanımına, çocuklarına 'şu yarım küpü bir küpe tamamlayalım' der dururmuş.
İşte zengin ve yoksul, herkes kendine göre bir isim takmış. Sağcı, solcu, zalim, kapitalist, diyen diyene…
Ama esas mesele insanlar yetiştiği küllüğü unutmalı. İnsanlığa sahip çıkmalı, hakka hukuka riayet etmeli insan haklarına saygı göstermeli, ama şimdi her şey öyle karman çorman ki, çözebilene bravo!