KÜLTÜR (1)
Avrupa'nın şuurumuzu felce uğrattığı kelimelerden ikisi de kültür ve medeniyettir. Çağdaş uygarlık düzeyinin dışında bazı hakikatler olabileceğini idrak edemedik. (Sosyoloji Notları S.304)
Toynbee: İnsan toplumlarında tabiat, tarih bize sual sorar. Eğer bunlara cevap vermezseniz öldürür sizi der. ( Sosyoloji Notları S.301)
Durkheim'e göre cemiyette patolojik ve normal hadiseler vardır. Az gelişmiş ülkelerde kültür, patolojik bir olaydır. (Sosyoloji Notları S.107)
KÜLTÜR: Yabancı bir kelime. Cazip, çünkü Avrupalı. Batı dillerini 18. Asrın sonlarında fethetmiş. Her ülkede ayrı bir libasa bürünen uçarı, serazat bir mefhum. (Umrandan Uygarlığa S.87)
KÜLTÜR: İster fikri bir hamule olsun, ister modaya uygun bir cila, bir parolalar yığınından ibaret; imtiyazlı bir zümrenin, kendinden olanları tanımasına yarıyor.
Kelimeyi Amerikanca' ya sokan Tylor'a (1871) göre kültür veya medeniyet: "İlimleri, inançları, sanatları, ahlakı, kanunları, adetleri ve insanın toplum hayatında kazandığı diğer kabiliyet ve alışkanlıkları kucaklayan girift bir bütün"dür. Yeni kelimenin Alman veya Amerikan içtimai hayatına/ilimlerine büyük bir izah getirdiği de iddia edilemez. Bir bakarsınız kültürle medeniyet aynı mefhumun iki ayrı ifadesi; bir bakarsınız aralarında dağlar kadar fark var. Kimine göre Kültür, insanın olgunlaşmak için harcadığı çaba; Medeniyet, Dünyayı değiştirmek için giriştiği hareketler; biri amaç, öteki araç. Kimine göre iki mefhum arasında yalnızca bir hacim farkı var. Kimi, "ne münasebet, diye sesini yükseltir. Almanca Kültür'ü İngilizce veya Fransızcaya maddi medeniyet diye çevirmeliyiz". (Umrandan Uygarlığa S.82-83)
Amerikalı iki yazar 160 tarifini bulmuş; kimi tasviri, kimi tarihi, kimi normatif, kimi psikolojik, kimi yapısal, kimi genetik. Çağdaş uygarlık zirveye eriştikten sonra, iştiyak ile bakıyor ovaya ve kendini uçurumlara fırlatıyor. Kültürün en yüksek merhaleye ulaştığı yeni Dünya'da, kültür yok artık. Karşı - kültür, anti - kültür, hip - kültür, kültür - sonrası, devrimci - kültür var.
Avrupalı sosyologlar, nazenini(kültür) son hüviyeti içinde yakalamak ümidiyle, Amerika'ya koşuyorlar, ne mümkün… (Umrandan Uygarlığa S.89-90… Amerika'dan gelen bu salgın, Avrupa'nın da baş tacı. Belli geleneklere değil, geleneğe düşman; belli üsluplara değil, üsluba asi. Hayata bir şey eklemek istemiyor, hayatı değiştirmek amacında. Kültür mefhumunu çatlatan bir davranışla karşı karşıyayız. Artık "kazanılmış bilgiler bütünü" değil kültür, "her şeyi okuyup, her şeyi unuttuktan sonra kalan" değil… Bir oluşum, bir tutum, bir hayatı anlama ve yaşama tarzı… Hayalin akıl, tecrübenin bilgi üzerindeki zaferi; bir özlem. Eski yasaların ve ölçülerin yıkılışı. (Umrandan Uygarlığa S.89)
C. Levi-Strauss medeniyetleri ikiye ayırır; Kümülâtif: Nesillerin birbirini tamamladığı, her neslin eklemler yaptığı medeniyet. Yakın zamanlara kadar ilkel cemiyetler birikim yapmadılar. Bizim bedbahtlığımız Tanzimat'tan beri her neslin eklemler yaptığını, bir sonraki nesil yıktı. Doğuda hala kurulmadı bu kümülatif medeniyet. Kümülatif olmayan medeniyetlerde insanlar yerlerini bulamamışlardır. Kültür, vuslatı tehlikelerle dolu bir Kleopatra. (Sosyoloji Notları S.107)
Bir aslan medeniyeti, bir tilki uygarlığına yenildi. Uşakların ve hafif meşrep zevklerin zaferi. Burjuvazi bize mürebbiyeleriyle, aktrisleri ve elçileriyle sokuldu; yaltaklandı, kemirdi ve yıktı. Avrupa hiçbir batılını bize, boğazımıza sarılarak anlatamazdı. Kendi içimizden müttefikler buldu. Bir kısmımızı, bir kısmımıza karşı büyüledi ve seferber etti. Entelijansiya'nın yerine gittikçe Frenkleşen zümre geldi. Kaybettiği güneşin yerine bir kandil dikecekti. Avrupa'nın ideolojilerine dünya görüşü diye saldırdı. O zamana kadar tek kitaba inanıyordu. Hâlbuki şimdi karşısında na mütenahi kitaplar vardı. (Sosyoloji Notları S.300)
Her kelimeyi parçalamak, nelerle yüklü olduğunu anlamak, tarihten neler aldığını görmek gerek önce. Çünkü düşüncenin başlıca taşıyıcısı kelimelerdir. Çeşitli maskelerle yüklü olan kelimelerden biri de Entelijansiya. 1933 Oxford lügati: "Hür düşünmeye çalışan, yalanlardan, putlardan kopabilen zümre" diyor. 1936'da aynı lügat "Cemiyete kendi kafasıyla düzen verebilen insanlar" diyor. (Sosyoloji Notları S.138-139) … Önce Avrupa bizden kaçıyordu, sonra biz Avrupa'dan kaçmaya başladık ve sonra o kaçışın korkunç yıkıntısı içinde Avrupa'ya döndük. Bu bir dönüş değil, bir teslim oluştur. Tanzimat'la Avrupa girer bize; Mason localarıyla, özel mekteplerle, mürebbilerle… (daha sonra kıyafetle, balo salonları ile, mimari ile, motiflerle, sinema aktrisleri ile, festival ve etkinliklerle; günümüzde: Kültür yolu / yolsuzlukları / yozlaşması - yozlaştırılması festivalleri, kültür fetişizmi, gastro kültür yolu festivalleri, kültür - turizm buluşmaları, farklı yaşam tarzlarına özendiren hanımlar konağı vb… Peyzaj, çevre düzenlemeleri - parklar vb… Kadim şehirlerin turistlere ve turizme göre şekillendirilerek yapılandırılması, halkın ve özellikle yoksun bırakılmış kesimlerin ve evlatlarının turizm ırgatı olarak eğitilmeye çalışılması vb. ) (Sosyoloji Notları S.138-139) Bir yanda eriyen, çürüyen, köklerini her gün kaybeden ve Avrupa kayasına bir yosun, bir midye gibi sarılan bir bürokratik Entelijansiya, (Bakanlıklar ve Bürokratları, halkın bilmediği sayıda kurullar ve tanımadığı karar vericiler, devleti temsilen atanan Vali, Kaymakam, Rektör, Dekan, yüksek öğretim kadroları, Milli Eğitim Müdürleri, Kültür! Müdürlükleri, Müze Müdürlükleri, Sanayi ve Tarım Müdürlükleri, Su İşleri ve Yol İşleri ile ilgili kuruluş ve müdürlükler) bir yanda çöküşün gerçek sebeplerine eğilmeyen, kurtuluşu hareketsizlikte bulan geniş yığın ve temsilcileri.( Medrese, Kent Konseyi, Sivil toplum kuruluşları, Esnaf Odaları, Zanaatkar birlikleri, Ticaret-Sanayi! ve Ziraat Odaları, Mimar-Mühendis odaları, Barolar, Eczacı ve Tabip odaları, Mali Müşavir ve Muhasebe odaları, İşçi ve Memur Sendikaları… vb. yanı sıra Siyasi Parti temsilcileri ve örgütleri. En can alıcı ve kaotik kesim ise yerel yönetimler. Halk oylarıyla seçilen belediye başkanları, büyükşehir olması dolayısı ile oluşan ve Avrupa/Batı kayasına yapışan hiyerarşik Bürokratik Entelijansiya, halk oylarıyla seçilen belediye meclisleri… Gelişmekte olan ekonomik, sosyal, eğitim vb. konularda, çarpık yapılaşma / kentleşme, çevre ve tarımsal sorunlar, topografyaya yapılan tecavüzler, tarihi bölgelerde / sit alanlarda yapılan uygulamalar da dâhil, Ezcümle: Halka ve Halka ait olan hususlara dönük yerel/bölgesel ve korunarak geliştirilmesi gereken konularda hareketsiz kalan tüm bu ve benzeri kuruluş ve temsilcileri, şahsi veya küçük grupsal çıkar ve menfaatleri için birer şövalye kesilerek, elde etmiş oldukları kurumsal statüleri makam ve servet elde etmek için kullanmakla kalmayıp, yeri geldiğinde ele geçirdikleri statüleri sadece çıkar-menfaat için değil, halka ve bireylere baskı amaçlı olarak da kullanmaktadırlar. Tüm bu hareketsizliklerin içinde en önemli görev aslında medya kuruluşlarına düşmektedir. Ancak genelde medya kuruluşları da aynı ilişki düzleminde sessizliği, rahatı ve kazançlar elde etmeyi yeğlemektedir.) (Sosyoloji Notları S.168-169)
Neden batı kelimeler üzerinde bu kadar durmuş, neden biz kelimeler dünyasına karşı kayıtsız kalmışız? Batı medeniyeti bir kelime medeniyetidir. Kavga önce kelimelerle yapılır, sonra siyasette. Avrupa 18. yy. itibaren geniş bir lügat yapma faaliyetine girişir. Siyasi emellerle Osmanlıyı (yönetimi, idarecileri, halkı, toplum kesimlerini, doğu toplumlarını, Müslüman toplumları, İslami inanç, düşünme ve eylem biçimlerini) tanımak, dilini bilmek ister. Osmanlının (yönetimin, yöneticilerin, siyasilerin, aydınların, medreselerin, bilim ve ilim adamı ve müesseseleri, halkı, toplum kesimlerini) ruh dünyasına girmek için, onun dil dünyasını tanımak lazımdır. (S:322) Redhouse 1826'da İstanbul'a gelmiş, desinatörlük yapmış, İngiliz sefaretinde çalışmış, sadaret tercümanı olmuş, çok çalışkan ve ciddi bir adamdır. Türkçenin ilk lügatini o yapmıştır. (Sosyoloji Notları S.323)
Bugün insanlığın bedbaht tarafı; bilmediği, nereden geldiğini öğrenmediği kelimelerden geliyor. Çehresini görmediğimiz firavunlara taş taşımaktan ancak kelimesinin büyüsünü çözdüğümüz zaman kurtulabiliriz. (Günümüzde toplum olarak hangi kelime ve kavramlar için seferberlik halinde çalışılmakta. Kutsanan, uğrunda seferberlik ilan edilen kelime ve kavramlar nelerdir ve kaynağı neresi? Mesela; ekonomide, eğitimde, akademide, hukukta, imar düzenlemeleri, alt yapı, şehir içi ulaşım ve şehirleşme de; tarım, hayvancılık, sağlık, sağlıklı beslenme ve gıda, çevre sorunları; tarihi bölgelerde sivil mimari eserlere restorasyon adı altında yapılan uygulamalar, kamu kurumları mülkiyetinde olan yapılarda restorasyon adı altında yapılan uygulamalar, bu uygulamaların ihale mevzuatları bakımından değerlendirilmesi ve ekonomiye maliyetleri; şehrimizde ve aslında tüm şehirlerde konut sorunu, konutlar için kamu arazilerinin şahıs mülkiyeti haline dönüştürülmesi ve topografyaya yapılan müdahaleler; şehrimizin batı yakasında sanayi ve ticari mekanlar için tahsis edilen alanlarda doğal yapılanmanın-topografyanın tamamen tahrip edilerek kuralsız yapılaşmaların yapılması; bu tarz yapılaşmaların çevreye, doğaya, kendi dışındaki yaratılmış olanların yaşam hakkına tecavüzlerine, tüm bu yapılanların toplumsal - ekonomik bedelleri vb. son zamanlarda tarihi bölgelerde yapılan arkeolojik kazı faaliyetleri, buralarda kullanılan kavramlar ve politikalar… Bu sorunsalların ve daha birçoklarının mahiyetleri hakkında halkın düşünmesi ve buralarda ki kavramları değerlendirmesi önem arz etmektedir. Aksi takdirde çehresini görmediğimiz firavunlara taş taşınmış olunmaktadır: Merhum Cemil MERİÇ ifadesi ile) (Sosyoloji Notları S.198)
Tabiat şimdiden mezbeleleşti. Bu insicamsız şehirleşme insanı da mahvedecek. Teknik sayesinde tabiatın hâkimiyetinden kurtulduklarını sanıyorlar; yeni ihtiyaçlara göre başka bir tabiat yaratmak sevdasındalar. İnsanı da yeni baştan yaratmak istemiyorlar mı? Yaratmak, hiç değilse şartlandırmak. Kendi üzerinde düşünmekten vazgeçen bir toplum... Böyle bir toplumda Kültür bir tortu, bir teferruat… Arada bir derin bir uykudan uyanır gibi oluyor toplum, rastgele tedaviye kalkıyor yaralarını; daima geç, daima dağınık bir tedavi. O kutsal kar ekonomisine dokunacak her tedbir peşinen yasak. İnsan "oturulamaz" da oturuyor, her şey üst üste… Sinir hastalarının, dilsizlerin medeniyeti; yaşadıkları yer, şehir değil çöl. Bir araya gelmeleri için hiçbir şey düşünülmemiş.(Umrandan Uygarlığa S.91)
İşçi veya memur, milyonlarca (Türkiyeli, ….Amerikalı, Asyalı, Avrupalı, Afrikalı, Çin'li, Hint'li, Rus Halklar, Ortadoğu Halkları), köleler gibi çalıştırılıyor, köleler gibi, çünkü hepsi de birer alet, yerlerine başkalarını koyabilirsiniz. Boş zamanları gidip gelmelerle harcanır. ….. (Umrandan Uygarlığa S.91) Yaşadığımız dünya bu. Bu dünyayı nasıl değiştireceğiz? Tek yol:…!?. Kültür, hayatın şuna buna ayrılmış bir bölgesi değil, kalıbı. (Umrandan Uygarlığa S.91-92)
Bütün bu milleti uyandırmak gerek. İktidarlar/Hükümetler - Devlet bu işi tek başına yapamaz. İnsan yığınları, alıştırılmak istendikleri zihni ihtiyatlara yabancı kalırlarsa KÜLTÜR "TOTALİTERLEŞİR". Bu aptallaştırıcı "TOTALİTARİZM", zengin ülkeleri tehdit etmektedir bugün. Bu ülkeler "alt kültürler" yaratıyorlar boyuna. İnsanın kendi kendine soracağı geliyor; kültürü kurtarmak için çok gelişmiş ülkelerin yoksullaşması mı lazım? Aynı derecede vahim bir başka tehlike de bir yüksek aydınlar nihilizmi. Bu nihilizm, bazen ümitsizlikten, bazen de laf olsun diye, modern insanı kendi eseri olan medeniyetin en murdar döküntüsü sayar ve bu pespaye mahlûka ne kadar biçare olduğunu anlatmaktan şeytanca bir zevk duyar.
Kültürümüzün tahribi 18. Asrın sonlarında başlar ve zamanımıza kadar devam eder. Konu muhtelif açılardan incelenebilir. Hüviyetini kaybeden, irfanıyla alakasını kaybeden aydına müstağrib, batının yeniçerisi diyorum. (Sosyoloji Notları S.280) Batının meyvelerini kendi ağacımıza asarsak, efendisinin ilaçlarını yutan uşak gibi oluruz… Bu kültür karşısında kendimizi idrak etmek mecburiyetindeyiz. (Sosyoloji Notları S.284) Halk tazimattan beri bir başkası olduğuna inandırılmak istenmiştir. (Sosyoloji Notları S.293)