Küreselleşme en genel anlamda dünyanın global bir köy haline gelmesi olarak tanımlanabilir. Özellikle 20. YY'da kitle iletişim imkanlarının çok gelişmesi, internet, televizyon, sinema, gazete, dergi, mobil telefonlar, bilgisayarların çok yaygınlaşması kültürleri birbirine çok yakınlaştırmıştır.
Bu süreç içerisinde ticaret önemli bir yer oynamakta bu ticaret içerisinde de tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar para ticareti yoğunlaşmış hatta parasal hacim olarak bakıldığında mal ve hizmet ticaretinin çok çok ötesine geçmiştir. Bu durum bazılarınca negatif tarafından ele alınarak dünya gelirinin büyük bir kısmını elinde tutan küçük bir azınlığın; borsalar, bankalar, faiz, kar payı, vergi vb. aracılığıyla dünyayı sanal bir kumarhaneye çevirdikleri yönünde eleştirilmiştir.
Küreselleşme kavramı ilk kez İngiliz İktisatçı W.Foter'in 1833'de yazdığı dünya üzerindeki kaynakların dağılımı ve kullanımı konulu bir makalede kullanılmış olup, daha sonra 4 Nisan 1959 tarihinde The Economist dergisinde de yer almıştır. Küreselleşmenin günümüzdeki etkin haline gelmesi ise Garett Hardin'in 1968 yılında yazmış olduğu kaynakların paylaşımı ve kullanımı konulu çalışmasına dayandığı şeklindedir.
Dünya Bankası'nın 1870-1914 yılları arasında gerçekleştiğini işaret ettiği Birinci Küreselleşme dalgası, yoğun bir birikimin sonucudur. Küreselleşmenin temel dinamikleri 'değişim' ve 'yayılma' gerekçesi ise ekonomi idi. Birinci küreselleşmede denizcilikteki gelişmeler, telgrafın icadı ve tren yolundaki ilerlemeler sonucu Batı'nın(Batı burada Japonya ve İsrail'ide içine alan bit uygarlığın adı olarak zikredilmektedir) o zamana kadar ulaşmadığı (ulaşamadığı) denizaşırı ülkelere siyasal, askeri ve ticari etkisini yayması içinde bir fırsat teşkil etmiştir.
1914-1945 yılları arası, küreselleşmenin daha doğrusu İkinci Küreselleşmenin durakladığı bir dönemdir. 1914'de I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi, 1929'da Büyük Depresyonun baş göstermesi ve sonrasında da II. Dünya Savaşı'nın başlaması, küreselleşme sürecini oldukça yavaşlatmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası çoğu ülkenin uluslararası sermaye dolaşımını katı bir denetime tabi tutmakta olduğunu ve IMF ve Dünya Bankası'nın, özel sermaye dolaşımının kısıtlı olduğu bir ortamda, uluslararası ticaret ve yatırımlara olanak sağlamak amacıyla tasarlandığını, bundan sonra sermaye dolaşımı üzerindeki kısıtlamaların zamanla kaldırıldığını ve 1980'lerin başında, Reagan ve M. Theachar döneminde, uluslararası sermaye hareketlerinin hızlandığını söyleyebiliriz.
1990'ların başında Sovyetlerin yıkılmasıyla finans piyasaları gerçek anlamda küresel hale gelmeye başladığını görülmektedir. Özellikle 70'lerden başlayarak, çokuluslu şirketlerin dünya ekonomisine egemen olması bu süreçte önemlidir ( (Kıvılcımlı, 2013: 221).
Küreselleşme sürecinin hızlanması ve ilk defa resmi sayılabilecek bir metinde yer alması açısından 1978 Washington Mutabakatı önemli bir mihenk taşı olmuştur.