Düğünler (evlilik, sünnet, nişan) mutluluk için kurulur. Ancak silahı bu düğünlerin bir parçası olarak görenler hala ilkelliğin cezbesine kapılmış olanlardır. Bir zamanlar silahın patlamadığı düğün yok gibiydi... Silahın yiğitliğin sembolü ve göstergesi olarak kabul edilir. Köy düğünlerde patlatılan silahlar, zamanla şehre yansıdı ve birkaç yıl öncesine kadar silahların patlamadığı düğünler bir eksikliği varmış gibi bakılırdı.
Silah patlatılmayan düğünlerde kötü ruhların erkekleri bağladığı, gelinlerin çocuk doğurmadığı veya geciktirdiğine inanılır. Evliliklere gölge düştüğü, sünnetlerde uğursuzlukların yaşandığı inancı halk arasında yaygındır. Silah sıkmanın halkımızın inançları arasından önemli bir yeri olduğu yaşatılmasından anlaşılmaktadır. Kötü ruhların mutluluğa gölge düşürmesini engellemek için düğün ve sünnet törenlerinde insanlar kendi inançları doğrultusunda dua eder, Kur'an dan ayetler okurlar.
Silah sıkmak doğru bir davranış olmamakla birlikte, binlerce yıldır süre gelen örf ve adetlerimizin bir yansıması... Nişan, evlilik ve sünnet şölenlerinde yapılacak büyüleri bozma, kötülükleri bertaraf etme, kem nazardan koruma…Silah sıkma bir zamanlar hayatın her alanında rastlamak mümkündü. Bunun bu gün terk edilmesi elbette sevindiricidir. Ancak gürültünün inançlarımız arasındaki yerine değinmeden geçmeyeceğim. Çocukluk yıllarımdı. Bir gece büyük bir gürültüyle uykudan uyandım. Her taraftan silah, davul seslerine karışan teneke sesleri yeri göğü inletiyordu.
Biraz korku, biraz heyecanla doğru nineme koştum. Ninem ayın kötü ruhlar tarafından tutulduğunu, kötü ruhları ürkütmek ve ayı bırakmalarını sağlamak için gürültü çıkarıldığını söyleyince ben de elime bir teneke alıp bir sopayla dövmeme neden oldu. Karanlıklar içinde bir dünyayı kim ister ki… Çünkü oyunlarımızın büyük bir kısmı Dolunayda oynanıyordu.
Ayın tutulmasına sebep olan kötü ruhların mağlup edilmesi için bizimde iyilik perilerine sahip çıkmamız ve onu desteklememiz gerekirdi. Bu yardımda halkımızın inancına göre gürültü çıkarmak suretiyle, silah sıkma ile yapıldığı gibi kimileri de dağların üstüne kocaman ateş yakarlardı. Batıl inanç olduğu bilinmesene rağmen laf dinleyen olmazdı.
Zamanla ay ve güneş tutulmalarını okul sıralarında bir doğa olayı olduğunu öğrenmememize rağmen, söylencelerden gelen bu inanç biçimleri halk arasında halen yaygın bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Ayın bir iyilik tanrısı olduğu, ona ve gök cisimlerine tapanlara "Sabii"ler dendiğini tarihi kaynaklar ispatlamaktadır.
Bu güne kadar dilden dile gelen söylence ve inançlarla ilintili olarak gelişen eylemlerin kökü çok eskilere dayandığı ve nesilden nesle etkileşimini görüyoruz. Mezopotamya'daki inanç biçimleri arasında rastladığımız bu tür söylencelerin Hint efsanelerinde Ortadoğu halkları arasında Anadolu'da varyantlarına rastlamak mümkün. Her bölgede yaşayan insanlar kendi yaratısını kendine uygun bir öyküyle anlatmakta ve kendinden sonraki kuşaklara ulaştırmaya çalışmaktadır.
Yine çocukluk yıllarımda yaşamış olduğum bir güneş tutulması, insanlar arasında halk arasında duyduğum konuşmalardan hayli etkilendim. Güneşsiz bir dünyada yaşamanın mümkün olmadığı, bu sebeple güneşe sahip çıkmamız gerektiğini söyleyen insanların, güneşin cinlerin padişahı zalim biri tarafından alı konulduğunu, kendi ülkesini aydınlatıp bizi karanlıkta koyması bizim öyle eli boş oturmamız olmazdı.
Güneşe sahiplenenlerin olduğu da bilinmeliydi. Onun için çıkarılan gürültüler, sıkılan kurşunlar yakılan ateşler, hep bunun göstergesiydi. Bu günde insanlar haklarına almak için zalimlere karşı meydanlara iniyor, gürültü çıkarıyorlar. Gerçi bu gün bu söylence unutulmuş, silahlar kötü ruhlar için olsa da yasaklanmış. Hatta bu havai fişeklerin patlatılmasına bile müsaade edilmemelidir. Hastası olanlar, uyumayan bebekler hepsi bu patlamalardan muzdarip tirler. Düğünler de silah sıkmadan dolayı meydana gelen kazalar büyük üzüntülere neden olduğunu görüyoruz.
Çeşitli gürültülerle ürkütülmek istenen cinler çağ geliştikçe yerini silahlara bırakmış. Ürkütülmekten ziyade kötü ruhların bu kez yaralamalara kaza kurşunları ile insanların ölmelerine sebep olduğunu görüyoruz.
Örf ve adetlerimize çok tanrıcılığın bir yansıması olarak gelen bu söylence biçimleri tek tanrı inancından sonrada insanlar arasında yerini korumayı bilmiştir. İslam'ın yayılmasından sonra ay ve güneş tutulmalarında, ezan okuma, dua yapma, namaz kılma gibi tavsiyeler öneriler yapılmış ise de bu gelenek halkımızın arasından gereken ilgiyi bulmamıştır. İslamiyet'in tüm bu tür inançları batıl olarak söylemesine, karşı durmasına rağmen halkın arasından koparmayı başaramamıştır.