Herkesin 'ben' dediği ve egosunu bir şekilde kavgaya döküp tatmin etmek isteyenler, ufak bir anlaşmazlık olduğunda komşuluğa, arkadaşlığa bakmaz kaçınılmaz kavgalara meydan verirler. İlk baştan çocukların birbiriyle kavga etmesiyle başlayan olay bir de bakarsın ummadığın bir şekilde büyüdü.

Dayak yiyen birkaç çocuğun annesi derken ağabeyleri, babası, akrabaları olaya girer. İnsanın doğasındaki ilkel duygular kabarır. Kavga, derken kötülük büyür. Bir başka gün çocuklar birbirleriyle oyun oynasa da büyükler hep birbirleri ile yan gözle bakışırlar. Ta ki saygın birileri aralarına girip iyiliğin doğasında yaşatılan bir barış düzenleyene kadar.

İşte bu nedenle bu gün yıllar gerisine gittim. Mahalle ve arkadaşlık kavgalarını sizlerle paylaşmak istedim. Çocukluk ve çocuklukla gençlik arasındaki dönemlere gitmemin bir sebebi vardı. Neden mi? Diye sormayın çünkü anıların bir ayrıcalığı vardır. Herkes onu ayrı yaşamıştır. Herkesin anısı kendisi için önemlidir. Onun için ilginçlikleri ile insanın gönlünü hoşnut eder. Yanlışı, günahı sevabıyla güler geçersin.

Başlığa attığım deyim o dönemlerimizde parmağımızı dilimiz üzerindeki tükürüğümüze banıp havada tutar ve tükürüğümüz parmağımızın ucundan damlarken bağırırdık 'Kan aği meydan baği' bu kavgaya çağrı söylemiydi. Sille, tokat, yumruk ne ise de en kötü kavgalar taşlı kavgalardı. Hani şöyle derler. 'Köpekleri salmışlar, taşları bağlamışlar.' Bizde tam tersi idi. Köpekleri bağlamışlar taşları salmışlar.' Mahallede de taş çoktu. O zaman asfalt diye bir şey bilmiyorduk zaten. Sokaklarımız taş doluydu.

Söylemin söylenmesine neden olan hikayeyi de anlatmak da fayda vardır. 'Soğuk bir kış günü yabancı adamın biri, bir köye yaklaşırken, üzerine havlayarak gelen köpeklere karşı kendini korumak için eğilip yerden taş almak ister. Taşlar donmuştur. Yerden sökmek mümkün değildir. Adam taşları sökemeyince sızlanır. 'Ulan köydeki garipliğe bak... Taşları bağlamış, köpekleri salmışlar!'

Kavgalarımız genelde ya mezarlığa çağrılır, ya bahçe arasına ya da bir harabe bizim kavga yerimiz olurdu. Buralarda da taştan geçilmezdi. Bazen birebir bazen ikişer üçerli bazen toplu kavgalar olurdu. İşte bu kavgalardan sizlere fıkra niteliğinden yaşadıklarımı ve duyduklarımı paylaşayım.

Bir gün iki mahalleli arkadaşımız kavga edecekti. Hır-gür çıktı, sövgüler sıralandı, ama biz olayın büyümesine fırsat vermiyorduk. Birisinin söylemi hepimizi şaşırttığı gibi kızgınlığımıza buz gibi bir su dökmüş oldu. 'Şimdi yerler çamurlu, birimiz düşersek üstümüz başımız kirlenir. Evde ne su var, ne sabun, annemiz bize kızar, hatta dayak bile yeriz. Bu kavgayı yaza bırakalım.' Bu söylemden sonra kavga olur mu, mümkün değil?

Hani insan işlediği bir suçtan sonra pişmanlık duyar ve derki; 'Allah afetsin.' İşte böyle bir grup aralarında para toplayıp beş kişi her biri yirmi beş kuruş verip bir şişe şarap alırlar. Beş kişiye zor birer çay bardağı düşür. Beş kişinin yanında iki arkadaşları da var. Ancak bunlar içmemesine rağmen onların içenlerden farkı kalmaz. Aralarında kavga başlar. İçmeyenler içenlerden daha çok sarhoş olurlar. Sarhoş olanlar içmeyen iki arkadaşı zor ayırırlar. Hani içmeden sarhoş olmak buna denir işte!

Bir arkadaş başından geçen bu olayı anlattı. Beraber okul okuyan iki arkadaştırlar, üstelik komşu... Bunlardan Ahmet sürekli Mehmet'i kavga için mezarlığa davet eder. Davet edilen olaydan yüzünü çevirip gider.

Bir-üç böyle devam eder. Bir gün onu mezarlığa davet eden Ahmet'in annesi komşusu Mehmet'in annesi ile konuşurken 'bizim Ahmet kavgacı görünür ama ödleğin tekidir. Zoru görünce kaçar. Davet edilen Mehmet o sıra onları dinlemektedir. Bu kavgaya davetten de haberleri yoktur.

Bir iki gün sonra Ahmet komşusunu tekrar mezarlığa davet edince, zaten Mehmet de böyle bir daveti beklemektedir. Mehmet de fırsat bu fırsat deyip yakasına yapışıp gür bir seda ile 'haydi gidelim' deyince, Ahmet bakar iş ciddiye bindi, yakasını kurtarıp kirişi kırar ve daha da Mehmet'i düelloya davet etmez.

Aslında kavga etmeyen her kişi korkak değildir. Ailesinin tembihlerine, buyruklarına boyun eğen, azgınlıktan haz etmeyen, edepsizlerin yaptıkları davranışlardan ders alan kişidir.

Çocukluk dönemimizde mahalle kavgalarını merak eden Remzi beye ithaf olunur.