GAPGündemi dijital platformlarında canlı olarak yayımlanan Muharrem Çelik'in hazırlayıp sunduğu "Şanlıurfa’da Kültür ve Sanat" programının konuğu Araştırmacı-Yazar Abdulkadir İkbal oldu.
Risale-i Nur ile tanışmasına değinen İkbal, "Urfa'da memuriyete başladıktan sonra sabaha kadar uyuyamıyordum. Ölüm nedir? Hayatın sonu ne olacak? İnsanlar neden dünyaya geliyor ve neden gidiyor? Bu sualler kafamı kurcalıyordu. Daha sonra kitaplar okuyarak kafamı kurcalayan soruları araştırmaya başladım. Abdulkadir Geylani ve İmam-ı Rabbani'yi okudum. En son Said-i Nursi'nin kitapları elime geçti. Gelen sorulara delillerle cevap veren Risale-i Nur'u okuyunca Kur'an'ın mükemmel bir tefsiri olduğunu anladım. 1967 yılından beri bu kitapları okumaya devam ediyorum. Binlerce talebe yetiştirdim. Allah, bize bu hizmeti nasip etti." şeklinde konuştu.
"İman ve İslam birbirinden ayrılmaz bütünlerdir"
Risale-i Nur'un imani konulara ağırlık verdiğinin altını çizen İkbal, "Nurculuk, İslam'ın en saf hareketidir. Risale-i Nur'da öncelikle imanı konularla birlikte diğer konularda var. İman, işin temelidir. Peygamber Efendimiz (SAV) öncelikle Mekke'de imanı tebliğ etti. Medine'de ise İslam devletini kurarak İslam'ı tebliğ etti. İman ve İslam birbirinden ayrılmaz bütünlerdir. İslami hareketlerin tümünde bunlar olmalıdır. Rehber, Peygamber ve Kur'an'dır. Peygamber ve Kur'an bunları bize öğretiyor." diye konuştu.
"Müslüman gevşeklik göstermemeli"
Geçmişte imani hizmetlerin önünde bazı engellerin olduğunu vurgulayan İkbal, "Geçmişte bir imansızlık furyası vardı. Okullarda bazı öğretmenler Allah'ı inkâr ettirmek için çalışıyorlardı. Bundan dolayı öğrenciler ve öğretmenler, doğruyu bulmak ve araştırmak için çalışmalar yapıyordu. Kafile kafile derslere gelen gençler, iman hakikatlerini öğrendikçe imana sarıldılar ve imansızlık musibetinden büyük ölçüde kurtuldular. O günkü Nur hareketi ile şimdiki nur hareketi arasında çok fark var. Bugün her şey serbest oldu diye gevşememiz lazım. Daha güzel ve mükemmel çalışmamız lazım." ifadelerini kullandı.
"Dillerin hepsi güzelliktir"
Yazı hayatına ve eserlerine değinen İkbal, "İlk yazımı 1969 yılında Yeniden Şafak Gazetesi'nde yazdım. Daha sonra Hizmet Gazetesi'nde günlük makaleler yazdım. Güneydoğu ve GAPGündemi Gazetelerinde yazdım. Hemen hemen Urfa'nın tüm gazetelerinde makaleler yazdım. Şu an Ulusal Millat Gazetesi'nde yazmaya devam ediyorum. 1994 yılında Urfa'da Radyo Medya isminde bir radyo kurduk. Türkiye'de ilk defa Kürtçe, Zazaca, Arapça ve Türkçe yayına başladık. O dönemler Kürtçe yayın yapmak yasaktı. Bu yasağı çeşitli bedeller ödeyerek deldik. Allah'ın yarattığı diller, Allah'ın birer ayetleridir. Dillerin hepsi güzelliktir. Bugüne kadar iki kitap yazdım. Mazideki Suruç ve Nurculuğu Biraz da Benden Dinleyin isimli iki kitabım yayımlandı." dedi.
"Yusuf Paşa Camii'nde hutbe irad ediyor"
Said Nursi'nin gençlik yıllarında da Urfa'ya geldiğini belirten İkbal, "Said Nursi, daha öncede Urfa'ya gelmiş ve kalmıştır. Şam'a giderken yolda birkaç köylüye rastlıyor. Onlara bazı sorular soruyor. Hangi köylüye soru sorarsa, 'Ağamız bilir' cevabı ile karşılaşıyor. Said Nursi bakıyor ki çok müthiş bir cehalet var. Urfa'ya döndükten sonra Yusuf Paşa Camii'nde bir hutbe irad ediyor. Hutbede diyor ki 'Aklınızı ağaların cebine koymayın. Paranıza sahip olun. Sahte şeyhlere malınızı kaptırmayın.' Daha sonra tekrar Şam'a gidiyor." şeklinde konuştu.
"Urfa, Kürtlerin, Arapların, Türklerin bir güzergâhıdır"
Said Nursi'nin Urfa sevgisine atıfta bulunan İkbal, "Said Nursı, Urfa'nın ne kadar önemli olduğunu biliyor. Hz.İbrahim, Hz.Eyyüp ve Hz.Şuaybin Urfa'da yaşadığını biliyor. Urfa hakkında bazı mektuplar yazıyor. Mektubunda, 'Urfa, taşı ve toprağı ile mübarektir. Ben onların ölülerine bile dua ediyorum. Onlarda bana dua etsinler.' diyor. Yine başka bir mektubunda, 'Urfa İslam âleminin merkezi olacaktır.' diyor. Urfa, Kürtlerin, Arapların, Türklerin bir güzergâhıdır. Geçmişte Hac'a gidenler illaki Urfa'ya uğrardı. Hac'a gidenler Hz. İbrahim ve Hz. Eyyüp'ün makamını ziyaret ettikten sonra kutsal topraklara doğru giderlerdi. Urfa mübarek bir yer ve Peygamberler şehridir. Urfalılar bir heyet kurarak Urfa'yı İslam Âleminin merkezi yapmak amacıyla bir çalışma yapmaları gerekir. Urfa potansiyel olarak İbrahim'idir." diye konuştu.
"Bediüzzaman'ın tabutu parmaklar üzerinde gidiyordu"
Said Nursi'nin vefatına değinen İkbal, "Said Nursi vefatından birkaç gün önce talebelerine, 'Beni, atam Hazreti İbrahim'in bir menzili olan Urfa'ya acele götürün.' diyor. Urfa'ya geldikten sonra İpek Palas Oteli'nde vefat ediyor. Bir Ramazan ayıydı ve cenazesi çok kalabalıktı. Üstadın öldüğü gün ben lise 1. sınıftaydım. O gün şehrin üzerine öyle bir karanlık çöktü ki okulu tatil etmek zorunda kaldılar. Sonra müthiş bir çamur yağdı. Daha sonra Urfa semalarında o güne kadar Urfa'da hiç görülmeyen kuşlar görünmeye başladı. Kısacası Urfa'da çok garip olaylar oldu. Bediüzzaman'ın vefatı dalga dalga Urfa'da yayıldı. Ben sadece cenazesini görebildim. O zaman Bediüzzaman'dan ve Risale-i Nurlardan haberimiz yoktu. Bediüzzaman'ın tabutu parmaklar üzerinde gidiyordu. Ulu Cami'de cenaze namazı kılındıktan sonra Balıklıgöl Camii'nin avlusunda defnettiler. Daha sonra askerler mezarını kazarak na'şını çıkarıyorlar." dedi
İkbal daha sonra Üstad'ın mezar yerinin bulunması ile ilgili yaptığı çalışmaları anlattı.
Abdulkadir İkbal kimdir?
1944 yılında Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde doğdu.
İlk ve ortaokulu Suruç'ta tamamladı. Liseyi Urfa Lisesi'nde okudu.
1966 yılında Şanlıurfa Adliyesi Ağır Ceza Mahkemesi'nde memur olarak atandı. 1974 yılında Ağır Ceza Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü oldu.
Ceylanpınar'da 3 yıl noterlik, icra müdürlüğü ve Adliye yazı işleri müdürlüğü yaptı.
1967 yılında Risale-i Nurlarla tanışarak, o günden bugüne Risale-i Nur hizmetlerinde bulundu.
Şanlıurfa Belediyesi'nde Basın Yayın Müdürü olarak çalıştı.
1994 yılında emekli oldu.
2 yıl önce eşini kaybeden İkbal, 4 erkek çocuk babasıdır.