Eskiden okullara 'mektep' denirdi. Mektep bir şeylerin öğrenildiği yer anlamı taşır. Arapçada 'yazıhane, ofis' demektir. Hala 'mektep' diyenler de var. Hatta okula gitmeyip okumayı yazmayı öğrenmemişse bile dinleyerek, tecrübelerden yola çıkarak bir şeyler öğrendiğinden olsa gerek 'ben hayat mektebini bitirdim' deyip övünürler.

Kişinin okudukları, gezerek gördükleri, yaptıkları, yaşadıklarını kavraması ve paylaşması için onun bir hayat felsefesi edinmesi kolay değildir. Düşünce evreni ile içselleşmesi için okumak gerekir. Ancak o zaman eleştiren, öğreten, inceleyen, değerlendiren biri olabiliriz. İnsanları etkinleştiren etkenlerin başında okuma gelir… Okumayı yaşamda etkinleştirmedikçe; ister okul hayatı ister hayat mektebini bitirsin toplumsal hoşgörüye, yaşamın realitesine ilaç olamaz…

'Hayat mektebi ya da 'okul hayatı' olarak bu gün iddia ettiğimiz sıfatlar okul yıllarında öğrenilmeyenlerin öğrenmek anlamında kullanılmaktadır. Hatta bazen alay konusu edilir. 'Bizde mürekkep yaladık.' Ya da 'biraz mürekkep yalamış diye kendini ne sanıyor.' Onun için hiç okula gitmemişlere 'hayat mektebini bitirmiş' gibi yakıştırmalar yapılırken onun tecrübelerden, deneyimlerden bilgi ve birikim sahibi olduğunun ifadesi için bir deyim olarak kullanılır.

Mektep öteden beri dilimizde kullanıldığından türkülere kadar girmiş. Mektebin bacaları / ders verir hocaları ' derken 'yarim gelir mektepten /gömleği var ipekten / ben yarimi severim /hem candan hem yürekten' deyip ayrı bir dörtlükle devam eder. Okuma derken; mektep, okul oldu. Türkülerimizde birden okullu oldu. ' Urfa asfalt yolunda / çantası var kolunda / öyle bir yar sevmişim / öğretmen okulunda' diye yankılar aşıkların sesinde… Mektepliler hepsi okullu oldu. Bizde hayat okulunu bitirenlere rastladığımız gibi okul hayatı ve hayat okulunu bitirenlere de bol bol rastlamaktayız.

Toplumda dinleyici olduğu kadar gezip görme deneyimleri sonucu bazı bilgi ve beceriler edinen kimseler kendi kendine çıkardığı paye 'hayat mektebini' bitirmedir. Hayatları zorluklar içinde geçmiştir. Yaşadığı sıkıntılar onlara ders almasını öğretmiştir. 'Sütten ağzı yanan ayrana üfürür misali.' Deneyimleri, onların önsezilerinin kuvvetlenmesi vesile olmuş, sezgileri ile birçok olayın altından rahatlıkla kalkmasını bilirler. Hepimizin bildiği bir söz var. 'Doruklarda kuşlara da rastlanır, yılanlara da, biri uçarak oraya gelmiş, diğeri sürünerek' önemli olan doruğa varabilmektir, sürünerek ya da uçarak…

Hayatımız hep iki devredir. Bunu okullarda karne dönemine benzetirim. Birinci dönem pek umursamayız, sorumluluğun farkında değiliz, ama ikinci devre büyük sıkıntılarla başarıya ulaşmaya çalışırız. İşte hayatın bir kısmı bilgi edinme diğeri onu yaşama uygulayabilmektir. Ne öğrenirsen onu ikinci dönem başarını etkiler. Bu başarıyı elde etmek için 'bu günkü işi yarına bırakma' ilkesinden hareket etmeliyiz.

Niçin yazdım dersiniz? Artık okullar var kimse hayat mektebi ya da hayat okuluyla övünmesin. Övünülecek şey; günümüz bilgi çağı diyenler olduğu gibi iletişim ve teknoloji çağı olarak da yorumlayanlar çoğunlukta, hani uzay çağı da desek yeridir. Bu nedenle okullardan dolaysıyla bilgiden uzak durmamak, bana göre hayata kör ya da at gözlüğüyle bakmaktan farklı bir şey değildir. En büyük mutluluk başarıyı yakalama olduğu kadar hayatı görebilmektir.

Bir kitapçığın son bölümünden aldığım bir alıntıyla yazımı noktalıyorum.

'Son söz niyetine ;

Bu gün bundan sonraki hayatının ilk günü yarının bu gününden daha il olmasını istiyorsan bu günden bir şeyler yapmalısın… Her zaman yaptığın şeyleri yaparak en fazla şu anda olduğun yerde olabilirsin daha farklı bir yerde olmak istiyorsan daha farklı şeyler düşünmeli ve yapmalısın ihtiyaç olduğun kudret içinde potansiyel hala mevcuttur.

Konfüçyüs'ün söylemiyle; Ya bir yol bulmalısın ya bir yol açmalısın ya da yoldan çekilmesini! Düşünür Aldous Huxley'in özlü sözünü paylaşarak bitireyim. 'Hayatta ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın seçim senin! ' deyip bitiriyorum.