Arada sırada her zaman yüzümüzü güldüren fıkralardan yörelere göre birkaç tanesini sizlerle paylaşırım. Eeeee ne yapayım. Eleştiri yapmak suç olunca methiyelerde yalakalığa girince bize düşen görev arada sırada fıkralarla tebessüm etmek... Bu tebessümün içinde acı bir gerçek de daima vardır.
Biz fıkra deyince hep aklımıza güldüren ifadeler gelir. Oysa gazetelerde yazarların herhangi bir konu da kişisel görüş ve düşüncelerini derinlere dalmadan akıcı bir üslupla yazdıkları kısa, yalın fikir yazılarına aynı zamanda 'fıkra' denilmektedir. Bu yazılar genel de günlük gazetelerin belirli bir köşesinde ya da derginin iç sayfalarında yayımlanır.
Zaten fıkraların amacı, siyasî, kültürel, ekonomik, toplumsal vb. konuları çok defa eleştirel bir bakış açısıyla anlatarak kamuoyunu yönlendirmektir. Fıkralarda kesin olmaktan ziyade güzel, hoş sonuçlara varmaya; canlı, ilgi çekici olmaya özen gösterilmelidir. Yazar kendi duygu ve düşüncelerini en başarılı şekilde yansıtarak okuyucu ile arasında sıkı bir bağ kurar.
Bu sıcak havalarda hangi köşe yazısını rahatlıkla okuyabilirsiniz ki… Onun için fıkralara sarılmak en iddialı… İlçeyi yazmaya gerek yok sanırım, okuyunca anlaşılır.
***
Yılmaz Güney'e bir gün nereli olduğunu sormuşlar. - O da babam Siverek'lidir demiş.
Siverek adına şaştılar, hiç duymamışlar.- Nerdedir bu Siverek? Deyince…
Yılmaz' da- Siverek Napoli'nin kazasıdır demiş.
Düşündüler bir süre, birbirlerine bakındılar. - Biz İtalya'yı çok iyi biliriz. Yanlışınız olmasın. Napoli'nin böyle bir kazası yoktur. Demişler.
Siverek'in Urfa'nın bir ilçesi, Urfa'nın Türkiye'de bir şehir olduğunu bilmiyorlardı.
***
Hatip minberde hutbe okumaktadır. Hatip cennetteki nimetleri ve güzellikleri anlatmaktadır. Yeşillikleri çeşitli meyveleri, ağaç gölgelerinin serinliğini, sularda ki tatlılığı anlatınca biri ayağa kalkar imam efendi bu mübarek Katina gibi bir yer… İnsan yaşadığı yerin dışında bir yer görmeyince en güzel yer onlar için yaşadığı yerdir. Onun için insanlarımız cennette cehennemde insanın yaşadığı yerdir.
***
Adamın biri yolda yürümektedir. Arkadan gelen araba tüm korna çalmaları duymaz. Şoför fren yapar yapmasına da gelir adama dokunur. Adam yere düşür. Şoför onu kaldırır. Başından düşmüş şapkasını yerden alır silkeler, üstü başındaki tozları siler sonra tedirginlik içinde 'inşallah bir şeyin yoktur' gibisinden yalvarır, yakarır. Adam yerden kalkar şoföre şöyle sert haşin bir yüzle bakar ve 'ne kareş-pereş edisen, behne bağ hasarın varsa ödim' deyince düşünür, ancak daha fazla düşünmeden şükredip yoluna devam eder.
***
Yine adamın biri yolun ortasında yürürken arkasından bir araba gelmektedir. O umursamadan yoluna devam eder. Ancak şoförün işi acele ve geçeceği başka yol yoktur. Sokakta yürüyen adam istifini bozmadan yürümeye devam etmektedir.
Adam bakar bu kornadan duymuyor. Belki sağırdır duymuyordur diye düşünür. Arabayı park eder, iner adama arkadan yetişir. Yaho yol ver işim acele. Adam başını ağır ağır çevirir adamın gözlerine bakarak; ya ho ma ben sağıram bu kadar tit tit edisen. Sanki ben bir ağaç kendine bir yol…
Konfüçyüs ne demişti. Ya bir yol bul, ya bir yol aç, yada yoldan çekil…