Hz. Ömer döneminde İslam'ı seçerek yıllarca hizmet eden Kürt halkı, tarih boyu büyük acı ve kıyımlar yaşarken, bunlardan en dikkat çekeni ise hiç şüphesiz 16 Mart 1988'de Halepçe'de yaşandı.
16 Mart 1988'de Kürdistan'ın Halepçe kentinde insanlık tarihi yeni bir katliama daha şahitlik etti. Binlerce Müslüman Kürt, acımasızca gerçekleşen kimyasal saldırıların hedefi oldu. Irak'taki Baas diktatörü Saddam, Avrupa'nın vermiş olduğu gelişmiş kimyasal silahları kullanarak Müslüman Kürt halkının unutamayacağı bir vahşete imza attı.
Bugün Halepçe Katliamı'nın 29'uncu yıl dönümü. Aradan geçen uzun yıllara rağmen acılar hala tazeliğini koruyor.
Peki, Halepçe'ye nasıl gelindi…
Osmanlının son demleri… İslam topraklarına sofra niyetine çullanan kurtlar sürüsünü andıran emperyalistler, kendileriyle anlaşmaya yanaşmayan, inancına ve değerlerine bağlı Kürt halkını cezalandırırcasına yeni belirledikleri haritada dört parça haline getirdiler. Sykes-Picot Anlaşması ile başlayıp Lozan ile sonuçlanan bu girişim aynı zamanda her parçada bir Kürt sorununa da kapı aralıyordu. Kürtler, Suriye'de ve Irak'ta Sosyalist-Baasçıların, Türkiye'de Laik-Kemalistlerin, İran'da ise Şah Rejiminin zulümlerine maruz kaldı. Bu dört parçada tüm insani haklarından mahrum bırakılarak yaşayan Müslüman Kürtler, tarih boyu büyük acılar yaşadı.
Yıl 1979… Irak'ta Fransız Ulusal Sosyalist Mişel Eflak'ın talebesi ve aynı zamanda fikri evladı Saddam Hüseyin El- Tikriti yönetimi ele aldı. Irak'ta bulunan Kürtler, Saddam döneminde de başta asimile politikaları olmak üzere birçok sorunla karşı karşıya kalıyordu.
Tam da o dönemde Irak'ın hemen yanı başındaki İran'da gerçekleşen İslam İnkılabı, Batı'nın bölgedeki başka bir kuklası olan Şah Rıza Pehlevi'nin varlığına son verdi. Kuklalarını kaybetme tehlikesi yaşayan Batı, devreye Saddam'ı koyarak İslam İnkılabını boğmak amacıyla İran'a savaş açtırdı. İran ve Irak arasında yaşanan bu savaş 8 yıl sürdü. Yıllardır Saddam'ın baskıları altında yaşayan Kürtler, bu savaşta İran'dan yana tavır belirledi.
Saddam, Kimyasal Ali lakaplı Ali Hasan El Mecit'i Kürt Bölgesi'nden sorumlu komutan olarak atadı. Kimyasal Ali, Kürt Bölgesi'nde giriştiği Enfal Operasyonu kapsamında acımasız bir şekilde Halepçe şehrine ve köylerine kimyasal bomba yağdırdı. Bu kimyasal bombalar 5 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine, 7 binden fazla insanın da yaralanmasına neden oldu. Binlerce insan yerini yurdunu terk ederek göç etmek zorunda kaldı.
Ölüm; çaresiz, eli kolu bağlı Halepçe halkının üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Halepçe, üst üste yığılmış cesetler, çürümüş insan bedenleri ve ağzı açık olarak hayatını kaybetmiş çocuklar ile bir ölüm tarlasına dönüştü. Halk şaşkındı, ne yapacağını bilemiyordu. Kimisi ailesi ile birlikte evde kimisi sokakta geziniyor, rutin yaşamlarını idame etmeye çalışıyorlardı. Ama zehir tüm vücutlarına aniden yayılmıştı.
Ölümün, onları ansızın yakalayacağından habersizlerdi. Kullanılan kimyasal silah; deriye, gözlere, boğaza ve akciğere büyük zarar veren Hardal ve Sarin gazından oluşmaktaydı. Elma kokulu kimyasal gazı teneffüs edenler, ciğerlerine dolan bu zehre teslim oluyordu.
Uzmanlar Hardal gazının etkilerini şöyle dile getiriyor: 'Nagazaki ve Hiroşima'da iyonlaşan atomların tersine Hardal gazı gelecekteki nesil için de inanılmaz zararlar taşıyor. 10 yıl sonra bile insanlar çeşitli acılar çekiyor. özellikle uzun vadede DNA üzerinde yaptığı zararları var.'
İnsan bedenini eriten, sinir sisteminin çökmesine ve bel kemiğinin kırılmasına sebep olan gazdan dolayı insanların yavaş yavaş acı çekerek ölmesine tüm dünya tanık oldu. Halepçe insanlık tarihinin en acılı günlerinden birini yaşadı. Halepçe Katliamı'nda, önce insanlar öldü sonra da insanlık öldü.
17 Mart'a kadar aralıklarla süren saldırılarda ölenlerin sayısı hala bile net değil. Birçok kuruluşun kabul ettiği ortak sonuç; çoğu kadın ve çocuk en az 5 bin kişinin öldüğü, 14 bin 765 kişinin de yaralandığı yönünde. Ancak savaştan sonra kasabaya giden yabancı gözlemciler, sayının çok daha fazla olduğu görüşünde.
Neden hedef Halepçe'ydi
Kürtlerin dindar bir halk olmasına tahammül etmeyen Batılı güçlerin, özellikle İslami hareketin güçlü olduğu Halepçe'de kimyasal silahları kullandırtması elbette göz ardı edilmemelidir. Halepçe aynı zamanda oradaki İslami örgütlenmenin merkezi konumundaydı. O aşamada üçüncü güç konumunda olan İslami hareketin başında Ebu Halepçe lakaplı Şeyh Osman vardı. Kürdistan İslami Hareketi hatırı sayılır silahlı bir güce sahipti. Ve her geçen gün daha da büyüyordu. Bu hem Saddam'ın hem Batılıların dikkatini fazlasıyla çekiyordu.
Ulusal solun kullandığı İslami kavramlar sadece birer tuzaktır