Zaman zaman bazı arkadaşlar bizi gördüklerinde ya da bir toplantı esnasında ister istemez ekonomi gündeme geliyor ve bu konudaki fikrimi soruyorlar. Bu konuda neden hiç yazı yazmıyorsun gibi ikazda da bulunuyorlar. Kısacası bu kadar yazı yazanlar söyleyenler bizimle konuları paylaşmaktan başka ne yapabildiler ki biz ne yapalım.
Ekonomiye dair hiç bir şey bilmesem de bir babayım ve bir evi idare ediyorum. Sanırım ekonomiyi en iyi bilenler ev idare edenlerdir. İstikrar için kanaat etmek, acıyı bal eylemek yine bize düştü.
Okuduklarımızdan, dinlediklerimizden hareketle bir değerlendirmede bulunmakta fayda vardır. Ben maaşımı tl olarak alıyorum. Ama o yeşil dolarlar daha emekli maaşı cebimize girmeden, girse de cebimizde emip cansız bırakıyor. Çünkü o dolarların üzerinde 'tanrıya güveniyoruz' ibaresi var. Onun için onlar da dolarlarına güveniyorlar ve dolar her gün biraz daha güç buluyor.
Geçen gün çıktım çay almaya. Çayın kilosu doksan tl. Hemen tepki gösterdim. Adam 'hocam dolar gitti nereyi buldu. Bu mal da dolarla geliyor.' Sustum durup dururken cebimden yirmi tl fazla gitmişti. Ben maaşımı tl olarak alıyorum ama alış verişim hepsi dolar kıyaslanarak yapılıyor.
Ben market, manav derken ekonomideki yerli ve milli politikalar cebimden her gün bir miktar daha tırnaklayıp götürüyor. Şimdiye kadar defalarca dolarlarınızı bozdurun tl ye dönüş yapın denildi. Fakat hiç kimse yapmamış ki dolar her gün biraz daha uçmaktadır. O uçarken bizim ekonomimizi de beraberinde uçurmaktadır.
Bekliyorum ki emekli maaşımı alayım hemen dolara yatırayım. Belki zararımı çıkarırım düşüncesi. Tabi bu söylemden başka bir şey değildir. Çünkü alacağım para eve gelmeden bir yerlere gidecek... Biraz da ülkemize içerden ve dışarıdan söylenenlere bir bakalım. Hava limanı yapıldı, her gün yeni bir yol açılıyor, köprüler kuruldu, viyadükler dağdan dağa ulaştırılıyor, şehir hastaneleri açıldı, hepsi Amerikan dolarına garanti edilmiş.
Ülkede yaşayan tüm emeklilerin maaşı ne ki bu yollar için ödenen dolarları hesaplarsak aklımız almaz. Ama ekonominin dar boğazda olduğunu günlük yaşamdaki anlatımlardan alış veriş yaptığımız her yerde anlıyoruz.
Bu yollar, köprüler, hava limanı ve şehir hastaneleri için ödenen dolarların farkı hepsi bizim sırtımıza vurulacak. Doğalgaz, elektrik, akaryakıt ve dahası devlet nerede kimi yakalarsa bir şekilde bu yükü vatandaşın sırtına vuracak. Seslerin bastırılması ekonominin düzeldiği anlamına gelmez. Her şeyi şefaf ve süt liman göstermek de artık mızrak çuvala sığmıyor herkes bunu en iyi şekilde görüyor. Bu sokaklarda gelen olayların adını sosyal patlama koyabilirsiniz.
Adamın biri 'eve ekmek götüremiyorum' deyince tepki gördü. Aslında kimin evinde ekmek yoksa 'askıda ekmek' kampanyasının yapılmasının nedeni nedir? Demek ki gerçekten eve ekmek götüremeyenler vardır. Aslında bu söylem bir deyimdir. Kara mizahtır. Yoksa dilenende, çöp toplayanda çöpte ekmek toplayanda eve bir şekilde bir ekmek götürmektedir. Bu söylem geçimin ağır bir yük olduğunun ifadesidir. Okul masrafı, kira parası, servis parası, mutfak masrafı, giyim masrafı, okul harçlığı, elektrik ve doğal gaz masrafı. Say sayabildiğin kadar İşte 'eve ekmek götüremiyorum' sözün altında tüm bunlar yatmaktadır.
Mutlaka okul hayatında, iş bulamadığı zaman aç susuz gezen insanlar olmuştur. Biz de cebimizde bir çay parası olmadığı zamanlar kahveye gidip oturmadığımız günler oldu. herkesin böyle zorlu dönemleri olmuştur. Eğer böyle bir şey yaşanmasa ozan 'beş nüfusa bir tek ekmek yetsin diyom yetmiyor ki' sözün acımtırak gerçeğini seslendirir miydi?
Ben öteden berin insanların dilenciliğe, kapı kulluğuna alıştırılmasına mecbur edilmesine karşıyım. Bu kadar aş evi, sosyal yardımlaşma vakıfları, belediyenin yardımları hep mağdur ve mazlumlar içindir. Keşke bu insanlara Çinlilerin dediği gibi 'balık verme balık tutmayı öğret' tavsiyesini yapabilseydik.
Gelin iyiliği çoğaltalım, kötülüğe darbe vuralım. İyilik yapmak insanın doğasının gereğidir. Ekonomiyi düzeltmek ülkenin vatandaşlarına en büyük iyiliği yapmaktır.