Siz yazının uzunluğuna bakmayın iki fıkra sıkıştırdım. Kolay okunsun diye…
Urfa'da söylenen bir atasözü 'Büyük lokma ye, büyük laf etme.' Şimdilerde öyle bir hal almış ki önüne gelen konuşuyor. Kendi yaşı ve becerisi üstünde aşırı derecede kendini överek söyleyenlerin kışkırtmacılıktan başka bir hüneri olamaz. Büyüklenebilirsin, kibirlenebilirsin, böbürlenebilirsin, bu hareket ve sözlerinden dolayı hatta alkışlanabilirsin ancak seni dinleyenler kendi içinden ne düşünür?
Çeşitli görevlerde olanlar, parlamentoda olanlar bir teknokrat; 'yönetimde ve ekonomide uzmanlığı nedeniyle devlet yönetiminde söz sahibi bulunan, uzmanlığı kuramdan çok tekniğe, uygulamaya dayanan, ekonomik ve yönetimsel düzeneklerin işletiminde insan öğesini her zaman yeterince göz önünde bulundurmayan üst düzey devlet görevlisi' olabilirsin… Eğitim ekonomi, adalet güvenlik konularında abartılı ayrıcılıklar bilgi becerileri ölçüsünde söyleyebilirsin ama yaşı geçkin olan birisinin kışkırtıcı davranması milleti galeyana getirmesi elbette hoş karşılanmaz. Buna halk arasında ucuz kahramanlık denir.
Olup bitenler dışarıdan seyredenler için kolay görünür. Oysa hiçte öyle göründüğü gibi olmadığı yaşananlar bize gerçekleri anlatmaktadır. Bundan dolayı hiçbir kimse başkalarını kınayıp 'ben böyle yaparım, ben şöyle yaparım', gibi sözlerle kendini kandırabilir ama başkalarını asla! Onun için insanlar konuşurken kendisine yakışanı söylemelidir.
Köy yerinde bir başka eve misafir gidene 'mivanê mal di gunda' (evi köyde olan misafir) diye adlandırılır. İşte böyle bir misafir canı oturmaktan sıkılan, yaşını başını almaş komşu bir başka komşuya misafirliğe gider. Ev sahibi gündüz çalışmış yorgun, argın dinlenmektedir. Gözleri bir kapanıp, bir açılırken komşusu 'hayırlı akşamlar' deyip ona misafir olur. Ev sahibi onu 'buyurun' eder, misafirliğin gereğini yerine getirir, çeşitli ikramlarda bulunur. Misafir gelen yaşlı komşu bir ara 'Ben bu yıl hacca gitmeyi düşünüyorum' der. Ev sahibinin eline fırsat geçmiştir. O da der ki; 'sen kalkıp evine gidemiyorsun, nasıl hacca gideceksin?'
Son günlerde bazıları 'bizde İdlib'e gideriz' diye kameralara konuşuyorlar. Kimileri kürsülerde bu tür nutukları atıyor. 'Din kardeşiyiz' ama bu işler sandığımız kadar kolay değil. İnsan yaşına göre yüksek atlama yapmalı.
Bazen halk arasında konuşulur. İslam'ın şartı beştir, bir de haddini bilmek vardır. Aşırı gitmek, ölçüsüz davranmak, çok olmak, ölçüyü kaçırmak… İşte biri bir söz söylediğinde ona bakar o sözü yerine getirip getiremeyeceğine kanaatini yoklarsın. Bunu yapamayacak biriyse işte o haddini aşmıştır.
Sergiyi gezen kunduracı fıkrasını mutlaka biliyorsunuzdur. Ben yine de bu dilden dile gezen fıkrayı internet ortamında bir gezinti yapıp size orijinalini bulup paylaştım. 19. yüzyıl. Fransız ressam Paris'te bir resim sergisi açar. Birisi şövalye tablosunun önünde uzun süre durur ve inceler. Bir taraftan da beğenmediğini belli eden hal ve hareketlerde bulunur.
Fransız ressam bu kişinin yanına gider ve tabloyla yakından ilgilenmesinin nedenini sorar. Sergiyi gezen ve tabloya takılan kişi 'Şövalyenin çizmesindeki körük kıvrımlarında hatalar var' der. Ressam, sergiyi gezen kişiye bunu nasıl anladığını sorar. Adam kunduracı olduğunu ve çizme diktiğini söyler.
Bunun üzerine ressam tuvalini ve boyalarını getirerek çizmeyi kunduracı olduğunu söyleyen kişinin söylediği gibi yapar ve adama teşekkür eder. Ancak adam eleştirilerine devam edip, şövalyenin pantolonunda ve kemerlerinde de hatalar olduğunu söyler.
Buna dayanamayan ressam da 'Siz kunduracısınız, çizmeden yukarı çıkmayın' der. Onun için biz bize düşeni yapalım.
Thomas Hobbes (ö. 1679), 'İnsan insanın kurdudur' (Homo homini lupus) demiş. İslam dünyasında da Hobbes'tan yaklaşık 600 yıl önce yaşamış Endülüslü Zahirî alimi İbn Hazm, 'İnanın insandan çektiği acıları, insan yırtıcı hayvanlardan çekmemiştir' der.
Elbette bu sözler, insan hakkında çok kötümser bir anlayışı yansıtmaktadır. Çünkü insanı sadece kötülük eden, acı çektiren bir varlık mertebesine indirmektedir. Ancak, yine de bu görüşlerin gerçeğin bir yönünü ifade ettiği inkar edilemez. Doğrusu insan ne sadece kurt ne de sadece kuzudur, onun tabiatında her iki örnekle de uyuşan ve uyuşmayan yönler vardır.