Bir felaket gibi gelen soğukları yüreğimizde htiğimden olsa gerek, her taraf kar altında, kaç günden beri ülkeyi beyaza boyan, boran olup savuran kar, bana eski karlı günleri anımsattı. Büyükler böyle karların yerden kalkması için yağmur yağması için dua ederlerdi.
O günlerden bu günlere öyle şiddetli kar, yağmadığı gibi o hatıraları da artık yaşamak mümkün değil. Hele günümüzde teknik olanaklar bu kadar gelişmişken doğal afetlere karşı yetersiz kalmamız modern dünyadan ne kadar kopuk olduğumuzun göstergesidir. Kar serpiştiriyor, elektrikler kesik, sobayı nerede ise unutacağız. Kış eğlencelerini ise çoktan unutmuşuz. Odun, kömür yoksulu insanlar yaşadığı acılar karşısında kartopu oynamak!
Bir zamanlar bu kadar beton örme gecekondu olmadığı gibi, bu kadar apartman hayatı ve betonlaşma gelişmemişti. Eski veya yeni tüm evlerin üstü tamamen olmasa da yarıdan fazlasının üstleri toprak, bazılar çatılıydı. Yağmur, kar olunca kırık bir testi gibi evlerimiz damlardı. Damlacıkların altına, kap kacak dizilir, serili evlerin ıslanmaması, sergilerin bozulmaması için gerekli tedbirler alınırdı. Ama esas alınması gereken tedbir damdaydı. Toprak damın üstünde, toprakla örtülü evlerin damlamasını önleyen bir 'log' bulunurdu. Bu loğlar beyaz taştan olduğu gibi genelde bazalt taştan yapılırdı.
Silindir şeklinde yapılan ve kolayca yuvarlanan, bu taşın yanlarında bulunan oyuklara 'darlog' dediğimiz ağaçtan yapılı bir alet takılır ucuna da çekmek için bir kendir parçası, bir sicim bağlanırdı. Dam loğlamayı meslek edinenler bu işin kutsal olduğunu, Hz. Musa'nın dam loğladığını söylerlerdi. Hatta bir gün dam üstündeki bir karataş dile gelmiş ve Hz. Musa ile konuşmuş. 'Yeter bu kadar dam loğladığım. Kaderim hep bu mu olacak? Rabbimizle görüştüğünde bana başka bir görev tevdi etmesini iste' demiş. Ancak Allah dam loğlamayı ona daha uygun gördüğünü söyleyince; loğ (silindir taş) cezbeye kapılıp yerinde durmamış damın üstünde kendiliğinden gidip gelmeye başlamış.
Yağmurlu günlerde bu işi kendine meslek edinenler, sırtına 'darlog ' dediğimiz aleti alıp sokağa çıkarlar 'dam loğ, dam loğlayan geldi, dam loğladan' diye bağırırlardı. Evin üstünün loğlanmasını isteyenler, onları dama çıkarır, onlarda dam üstündeki onları çeker, yanlarında taşıdıkları birkaç avuç samanı, damın üstüne savurarak toprağın ıslaklığını almaya çalışırdı. Bu vesileyle damın üstündeki ıslak çamurun 'loğa' yapışması önlenirdi. Dam loğlanır, loğlanınca çatlaklar kapanır, damın akması önlenmiş olurdu.
Dam üzerlerinin hafif meyilli olmasını dam üstünde suların rahat akması için düşünülmüştü. Fazla sular çörten (oluk) dediğimiz sacdan yapılmış yuvarlaklardan aşağı akardı. Bazı oluklar duvarlar yapılırken taştan yapılıp duvarın saçaklarına yerleştirilmişti.
Ya şu karatan… Kar yağınca keyfimize diyecek yoktur. Kimileri onun çilesini çekerken kimileri onu bir eğlenceye çevirirdi. Kimileri de ondan bir kazanç sağlama derdindeydi. Karla birlikte bir duvar dibine sığınır at kuyruğundan yaptığımız tuzakları yere gömer, tuzakların etrafını biraz karatarak kuşların gelmesini sağlardık. En çok tuzaklara sığırcık kuşları düşerdi. Bazen yağan karlar, birkaç gün yerden kalkmaz, yağmurda yağmayınca onlara bir şekilde dağıtmak gerekirdi. Yoksa soğuk rüzgarların vurması, yüksek bedenli evlerin gölgeleri üzerlerine düşünce karın sokaklardan kalkması olanaksızdı.
Evlerin üstü toprak olduğu için fazla karın damlarda kalması, çoğu evlerin tavanlarının akmasına ya da yıkılmasına neden olurdu. Bu nedenle karların damlarda kalması sakıncalıydı. Evler beton örme olmadığı için kar ve yağmur bir sürü zarar verirdi. Hatta karın baskısıyla çöken evler yıkılan duvarlar olurdu.
Kar yağdığı zamanlar yine damlarda karı atmayı kendine meslek edinen insanlar vardı. Dik dörtken şeklinde, bir metre eninde yarım metre boyunda bir tahtanın ortasına uzun bir sap takılırdı. Günümüzde çeşitli resmi dairelerde kullanılan paspas tahtalarından farklı değildi. Bu tahtalar sadece kar atmak için marangozlarda özel yapılırdı. Bununda ismi 'karatan'dı. Bazı evlerde bulunurdu. Evlerinde karatanı olmayanlar ya komşulardan emaneten alır ya da süpürge veya herhangi bir tahtayla damdaki karları atmaya çalışırlardı. Bunu meslek edinen kişilerde, bu 'karatan' tahtasını sırtına alır sokaklara düşerlerdi. 'Karatan geldi, karatan' kimileri' karattıran yok mu'? diye bağırırlardı.
Damın bir kenarına konulan tahta elle tutulur ve göğüslerinden destek verilerek öne doğru itilir, kar silmesi yapılırdı. Bu karlar sokağa ya da evin avlusuna dökülürdü. Avluya ve sokağa atılan karlar bazen günlerce kaldığı olurdu. Ekmek parası insana neler yaptır mı yor ki? 'Kah dam loğlatır, kah kar attırır.' Derdi büyükler.
Hem eski tufanlar, felaketlerin olmaması dileğimiz. Olsa bile artık eskisi gibi insanlara o kadar zarar vermeyeceği kanısındayım. Köy evleri artık eskisi gibi güçsüz, dayanaksız eğreti yapılar değildir. Dayanaklık uğruna sağlığımıza yararlı toprak ve ahşap, taştan evler yok oldu. Bu evlerin yerine köylerde çok katlı beton örme evler bir hayli rağbet görmekte. Kimse sağlığını düşünmüyor. Herkes betondan örme bir evim olsun diyor.