Bu yaz soylu bir eylem olan okumayı önemseyip yazıyı az yazdığım bir mevsim oldu. Nedeni? Türkiye gerçeğine kendimizi kapatmışız. Ekonomik zorluklar, insan hakları ve özgürlükler üzerinde düşünmemize rağmen kalemden uzak tutup siyasetçilere bırakıyoruz. Okudukça hatıralar canlanıyor, yanlışlıklar, güzellikler gelip yığılıyor karşıma… Kurgulamadan yaşanmışlıkları, daha onarılmayacak, geri dönüşü olmayan gizli bir seyri dışa vurum çabasına girdim ki ibreti alem olsun…
Güzellikler gülümsetirken, bana yapılanlar, benim yaptıklarım yanlışların yanında dağ gibi karşıma yığılıyor ve beni ister istemez öfkelendiriyor. Ama ben öfkemi yazıdan alırken bilinç dışı güdüleri hiçleyerek yüreğimin sesine açıklık kazandırma çabasına giriyorum.
Ben yanlışlıkları mı ince eleyip sık dokurken 'özür dileme' erdemini yapmaktan imtina etmiyorum. Onların yaptıklarını da sizlerle paylaşarak aldığımız dersi çocuklarımıza aktarmanın faydasına inandığımdandır.
Yazıda başarılı olma yolunda büyük uğraşlar veriyorum. Bu hayat yolunda nice dikenli, taşlı yollardan, bataklıklardan, dar geçitlerden geçtim. Çocukluk dönemine hayıflanırken, gençlik yılları sevabıyla günahıyla geçti çok umursamıyorum. Ama olgunluğa adım attıktan sonra, kendini bilmenin saygınlığını değerlendirme uğraşını hep verdim.
Gayem insanlığa hizmet için karşımızda çıkarları için duranlara karşı varlığımızı ve duruşumuzu, tavrımızı sergilemekti. Bu bazen kabullenmesek de şiddete vardığı da oldu. Bu bana hayatı tanıdıktan sonra dik durmanın önemini şiar edinmeme neden oldu. Bu uğraşta ya biz arkadaş seçmeyi bilmedik ya da bizi bulunlar maddiyet peşinde koşan birer palyaçoydu.
Çocukluk yıllarında ki kavgaları, yapılan aldatmaları ve söylenen yalanları çok önemsemiyorum. 'Okuyup da ne olacaksın hadi sinemaya gidelim. Hadi gel kahveye gidelim.' Okumayıp bizim başarımızı da engelleme çabasında olanlardı. Bu tür çağrılarla öğrencilik yılları geçti. Ben esasen geçirdiğim üçüncü darbe olan on iki eylül sonrası insanı ilişkilerine, arkadaş dediklerimin yan bakışlarına gelmek istiyorum.
Çünkü sıfırdan başlayıp kendime göre ve çoğuna göre bir başarıya imza atıyorum. O dönemi bitirmiş, artık inandığım yolda son hız koşuyorum. Sokak eylemleri geride kalmıştı. Çocuklarıma bakmak onların eğitimiyle uğraşmam gerekiyordu.
Başarı maddiyetsiz olmuyor. Ekonomik kazanımlar elde etmek için bir büro açtım. Meslektaşlarım kahvede oyun oynarken ben günün boş saatlerinde muhasebe bürosunda uğraştaydım. Ondan fırsat bulduğumda gazete muhabirliği yapıyordum. Eski çevre ve yeni çevre derken insanları tanıyor, insanlar bizimle diyalog geliştiriyorlardı. Bu kez ister istemez hasetlikler, kıskançlıklar başlamasına neden oldu. Onların boş konuşmalarını dinlemekten imtina etmem, onların ağırına gitmiş olacak ki sözün kavgası aralarında eksilmiyordu.
Bunlar içki masasında hükümet kurup o aldatma içerisinde yarı baygın uyuyanlardı. Her fırsatta bizim kazancımızı tartışıp durdular. Aslında bir kazanç yoktu. Sadece varlığımı bir büro ile ortaya koymuştum. Biri bana geldi 'sana biri söylemeden, ben söyleyeyim. O eski çevren senin aleyhinde koru tutmuştu, bende koroya katıldım. Sonradan kendimi sorguladım. Meyveli ağaç taşlanırmış' diyerek pişmanlığını dile getirdi. Ben oralı bile olmadan mütevazı bir tavırla konuyu kapattım.
Bunların söylemlere kültürel çalışmalarımı bile hazmedemeyenlerdi. Becerisizliklerini saklar, kendilerinin yeteneklerini konuşarak söylerler ama ortada ne fol var ne yumurta... Aslında bunların yaptığı maneviyatı kırma haince seni uğraş verdiğin yolda soğutmadır. 'Bu kadar yazıyorsun ne kazanıyorsun' gibi söylemler onların anlayışsızlığın ifadesiydi. Tam tersi ben kimde kalem ve kağıt konsun da ufak bir kırıntı görsem onu teşvik etme uğraşı veririm. Onlar ise; 'Ya bende yazı yazıyorum ama boş verip yazdıklarımı yırtıp atıyorum. Onca yazanlar ne yaptı ki bundan sonra yazanlar ne yapsın' gibisinden hasetliğini ortaya koyduğu aşikardı.
Biz onlara başarı dilerken, dürüstlük, merhamet, samimiyet ve insanlığın erdemlerini paylaşma çabasında iken, onlardan duyduklarımız duyanları ister istemez onlardan uzaklaştırmaya neden oluyordu.
Yıllardır yazdığım yazılarda yaptığım mesleki çalışmalar ve toplumsal yaşam içinde deneyimi paylaşmayı bir göreve kabul ettim. Madem biz varız insanlığa hizmet, sosyal hayatta olanaklarımız ölçüsünde doğru ve güvenli olmayı anlatabilmektir.