Sevgi; İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur.
Sevgili ise sevgi ve bağlılık duyulan kimseye, yavuklu, dost, yâr, canana verilen genel addır.
Kimler gelmiş, kimler geçmiş şu üzerinde ömür sürdüğümüz dünyaya.
Sevgilerini belli edemeyip sevgililerine kavuşamayan nice canlar, sevdiğine hasretinden çöllere düşenler sevdiğine kavuşmak için dağları delenler olduğu gibi ilahi aşka tutulup sevgisini sema dönerek gösterenler ve sevgili dediğinin dünyadan ayrılış yaşına geldiğinde sevgisinden kendini yer altında yaşamaya mahkûm edenler ve daha niceleri…
Kara toprağı sadık yâr belleyen Veysel’i unutmak olmaz elbette.
Ya Yunus’a ne demeli? Sevdiği Toptuk Emre’nin dergâhına sevgisinin belirtisi olarak hiçbir zaman eğri odun getirmemiş, sorulduğunda da; “bu dergâha odunların dahi eğrisi giremez” demiştir.
Şair; sevdiğine bir şey demeyi bırak, yazmak için daha “ Yâr deyince kalem elden düşüyor/ Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor/ Lâmbada titreyen alev üşüyor/ Aşk, kâğıda yazılmıyor…”diye söyleyemediklerini itiraf ediyor.
İnsanın; Sevgi ve sevgili kelimelerini anlata bilmesi için önce anlaması, hatta yaşaması gerek diye düşünüyorum.
Başlık olarak “sevgi ile sevgili, ya da…” demiş yazmaya başlamıştım. O zaman devamını getirmeye ve sonuca bağlamaya çalışayım. Sevgi ile sevgili, ya da:
SEN VE BEN
Sen: Gönül bağımda bir gül
Ben: Hazan bahçede bülbül
Sen: Yüce dağlar maralı
Ben: Aşk elinden yaralı
Sen: Gül dalında tomurcuk
Ben: Sana aldanan çocuk
Sen: Çöl ortasında ki su
Ben: Sevenlerin korkusu
Sen: Kerem’i yakan Aslı
Ben: Ferhat misali yaslı
Sen: Aşk deryasında bir göl
Ben: Sevgine susamış çöl
Sen: Benim damarımda kan
Ben: Sevdanla yanan volkan
Sen: göz pınarlarımda sel
Ben: Kırık sazımda bam tel
Sen: Güller veren çiçekçi
Ben: Aşk isteyen dilenci
Sen: Sev ki beni güleyim
Ben: Sana mahkûm köleyim.