Bugün hepimizin bildiği, sosyal yaşamın gereğini toplumsal yaşam içinde mutluluk bulma adına bir paylaşımda bulunmak istiyorum. Okuyarak kendinizi bir test edin memnuniyetinizi ya da şikayetinizi paylaşmanız sizin konuya olan duyarlılığınızdır. Tabi karanlığı ve kötülüğü kendine ilke edinenleri bu bilinçten kurtarmak hayli zor. Kendisine has bir hamasetle haklı görenlerin pişmanlıkları, yanlışlıkları gözlerinden okunurken, ya etik değerleri özümseyenler!
Hepimiz bilmemize rağmen bu kurallara nedense uymamak için adeta direniriz. Kiminizin yapmaktan itina ettiğiniz, kiminizin gerek görmediğiniz, kiminizin yapmakta tereddüt gösterdiğiniz, kiminizin umursamadığı, kiminizin yaptığında bazen haz, bazen pişman olduğunuz, sözlü yazılı, el ve kolla yaptığınız hareketler var. Bu ifadeler düşünce teziyle bağdaşmayanlar mutlaka vardır. Eşdeğer düşünceye sahip olanlar kendi samimiyetinin referansı olabilirler.
Kimimiz, kendini kanıtlama kimisi methiyelere dönüştürür yaptığını. Huzuru bulmak için yapılan tüm hareketler alçak gönüllükle örtüşmeli, yaptığınız her hareketin takdir edilmesini isteriz. Sadi Şirazi'nin şu sözü hayli ilginç; Güçlü düşmanlardan zarar görmeden güçsüzlere karşı esirgeyici ol…'
Siz de nezaketin neden yapıldığını ve neden 'edep yahu' denildiğini bir düşünün. Sonra bu sözün insanın tüm yapacağı erdemler ifade ettiğini göreceksiniz. İşte yapmamız gereken tüm önemli davranışlar için bu söz yeter artar bile…
Birileri çeşitli olumsuz duyguların tesirinde kalarak yapılanlara karşı kendi yaptığını anlatmaya başlar. Birileri onun anlatımlarını suskunlukla kanıtlasa da, kimisi rijit bir söylemle; 'bırak kendini methetmeyi başkaları sena methiye dizsin, takdir etsin.' O sıra olgun ve mütevazı bir davranışla birazda espri katarak 'ne yapayım kimse de vicdan yok ki yaptıklarımı methiye dizsin, anlatmak ister istemez başa düşüyor.'
Ben aslında yaşamım boyunca gördüm. Tüm methiyeler bir tuzaktır. Halkımız arasında ' gaze gelmemek, damardan' diye bir yakıştırma yapılır. Bu karşısındakinin samimiyetine, her ne kadar onun karakteri ile ilgili ise de netice de bu insanın egosu, bencilliği ve yaranma çabasıdır.
Kendini başkalarına kanıtlama çabasına düşerken böbürlenmek yerine, başarısını sergilemenin yolunun saygılı davranmaktan, alçak gönüllükten geçtiğini bilmemize rağmen hiç birimiz oralı olmayız.
Oysa böbürlenmenin, takdir edilmeyi beklemenin özgüvenden yoksun olduğumuz ifadesini bilmemize rağmen çokça bir enerji harcayarak kendisini kabule zorlarız. Övünmenin beklentisi yerine yüreğinizi ortaya koyup; 'ben buyum' demeye söyleyen ve yapabilen insanlar daima sevginin muhatabıdırlar. Saygı görürler, sevilirler, takdir edilirler.
Şimdiye kadar hiç kimsenin ne topukları yeri delmiş, ne gökyüzünden bulutları, yıldızları avuçlayabilmiş, ne karanlığı geciktirmiş ne de daha önemli güneşin ışığını engelleyebilmiş. Tüm gücünü karşı hiç kimse ne yerin sahibidir ne de göğe hükmedebilir. Öyle bilinsin ki dünyanın sonuna kalmayacak herkes gibi ölümlüdür.
'Bu bize neyin ifadesidir' diye sormaya gerek yok sanırım. Hepinizin bildiği cevaplar; gösterişten uzak, olgun davranmak, kendini kanıtlama çabasına düşmek yerine nezaket ve görgü kuralları ile hemhal olmak, karşısındakiyle bunu paylaşa bilmek. Bunun yanında 'yemeğini iyilerle paylaş, çünkü iyiler arkadaşsız yemek yemez' diyen biri nasıl saygın insan ki bu sözü yüreğinin imbiğinden süzüp bizlerle paylaşmış.
Yapılan her hareket için mutlaka kısaca herkesin onayını almak güvenini kazanmak mümkün değildir. Onun için kendin olmak, toplumsal yaşamın içinde bir birey olarak üzerine düşeni yapar gerisi gelir.
Bir itirafta bulunmak istememi hoş görün. İlkel nefis insanın içinden bir türlü çıkmıyor. Mümkün mertebe bu olumsuzluklardan kendimi kurtarmak ümidiyle sizlerle bu yazıyı paylaşarak duygularımı kağıda dökme fırsatı buldum.