Hepimiz biliyoruz ki kimse kimsenin duasıyla doğmadığı ve yaşamadığı gibi, kimse kimsenin bedduasıyla da belaya rastlamaz. Dua insanın yüreğindeki güzelliklerin insanlara karşı iyimser olmak ve değer vermektir. Hiç şüphesiz bu da Yaradan'dan istemekle olur. Beddua ise aciz insanların yüreğinde ki kin, öfke, kızgınlık ve kahrın dışa vurumudur.
Bir milletvekili çıkıp 'hiç Türklerle Kürtler eşit olur mu' sözü art niyetli insanların gerçek yüzünün göstergesiydi. Bunların düşüncesi de fikriyatı da bozuk olanlardır. Bu gün olduğu gibi dünde tarihin sayfalarında daha ırkçı daha şoven söylemleri bulmak mümkün… Bu tür söylemlerle yıllarca Kürtlerin bel bağladıkları birlikte yol yürüdükleri, dahası yıllarca hizmet ettikleri bu partilerin politikalarının iflas ettiği gerçeği herkesçe bilinmektedir.
Kürtler kendileri için bir şey istemeyip Türkiye Cumhuriyeti'ne hizmet etmekten büyük onur duymuşlardır. Bu ülkenin kurulmasında bedenlerini sur, kanlarını harç yaptıkları inkara gelinmez. O zamanlar Kürtlerle hep gurur duyulurdu. Ne zaman ki dünya da gelişen ve Türkiye'yi de yankı bulan gelişmeler, Kürtlerin kendi kendilerini tanımalarına neden olunca işler değişti. 'Bizde varız, kimliğimiz, dilimiz' dediklerin de işte o zaman 'kart-kurtla' ötelenmeler başladı. Var olan asimilasyon daha aleni bir şekil aldı.
Yıl 1925, Şark Islahat Planı (Kanunu): 'Vilayet ve kaza merkezlerinde, hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda Türkçeden başka dil kullananlar cezalandırılacaktır.' Bu cezaya Hıristiyan ve Yahudi azınlıklar dahil olduğu için Avrupa ve Amerika'ya karşı bu yasadan vazgeçildi. Ancak Kürtler bu uygulamadan nasibini aldılar. Kürtler Türkçe bilmediği için korkularından yıllarca şehre gelemediler. Belki onları Türkçe bilmedikleri için gözaltına almadılar ama sararmış parmak ve bıyıklarına bakıp kaçak tütünden içtiklerinden hakaretlere ve cezalara maruz kaldılar.
Balkanların tüm ülkelerinden Türkiye'ye 'Türk' ismi altında getirilen göçmenler Türkiye'de söz sahibi oldular. Afganistan'dan 'Türk' diye getirilenlere özel evler yaptırıldı. Her türlü ihtiyaçları karşılandı. Geçimlerinin temini için onlara iş alanları açıldı, arazi ve hayvan verildi.
Onların hemen yanı başlarında Ceylanpınar'ın sınırları içinde ki Kürt köylüleri çadırlarda yaşamaktaydılar. Evleri olmadığı gibi ekmek ne ise içecek sudan mahrum idiler. Hala büyük bir kısımları da göçebe yaşamakta oldukları ancak henüz yeni bir kararla onları yerleşik olmaları konusunda tapulandırıldıkları haberlerini duyduk.(!)
Ben hükmeden, zulmeden milliyetçiliği sevmem. Ancak mazlum milletlerin milliyetçiliğinin mubah olduğunu, güçlerini istedikleri zaman şiddete çevirenlerin milliyetçilikleri ise haram ve günah olduğuna inanırım. Şoven duygularla hareket edenler baskı ve şiddetle hükmederler. Milliyetçilik insanları baskı altında tutmak ve kendileştirmek politikasıdır. Yine 1930 yılında Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt: 'Benim fikrim ve kanaatim şudur ki, memleketin kendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır. O da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.' İşte bu ırkçılığı körükleyen şovenizmi doruk noktaya çıkaranlardır ki memleketi bu hale getirdiler.
Zulme karşı direnerek kendini tanımak erdemliliktir. Hükmedenlere karşı kendini savunmak milliyetçilik değil; kendi dilini, kültürünü ve kimliğine sahip çıkmak kendine ve milletine saygıdır. Türk milliyetçiliğini hoş karşılayıp Kürtlerin kendi kimliklerini sahiplenmeleri için verdiği uğraşa kimse 'ırkçılık' yaptığını söyleyemez.
Nereden nereye gelindi. Kürt kimliğinin inkarı bitti, asimilasyon kendi kendini bitirdi. Sadece bazı yerlerde zaman zaman Kürtçe konuşanlara karşı linç girişimleri varsa da tüm siyasilerde ve Türkiye halklarından tepkiler sesli dile getirilmektedir. Bu Türkiye de yaşayan tüm halkların birlik ve beraberliği için büyük bir mutluluk vesilesidir.
Hepimiz biliyoruz ki bazı partiler var ki tek iddiaları ve varlıklarını sürdürmeleri ırkçılık üzerinedir.
Bunları ne ülkenin birlik ve beraberliğini düşünür, ne ekonomik meselelerle ilgilenirler, ne de insan hakları, adaleti ve özgürlüklere meraklıdırlar. Onların tek gayesi hesapları, kazançları ölüm ve kandır.
Ülkenin birlik ve beraberliği için milliyetler, ırklar, mezhepler üzerinden çetele tutmamak ve kendi milliyetinin üstünlüğünü savunurken farklı milliyetleri yok saymanın ülke bütünlüğüne ne kadar zarar verdiğini düşünmek gerek.