Gündelik hayatta kişi, düşüncelerini kendisine saklar, çoğunlukla.

Bizim yapabildiğimiz oranda şehirle ilgili çalışmalara yönelik meşgalemiz, kişinin yaşadığı şehir hangi şehir ise, o şehire dair bilgi sahibi olmasına teşvik etme.

O şehrin yetiştirdiği ilim ve irfan sahibi yazara, şaire dikkat çekme, şehrin tarihî-kültürel değerlerine sahip çıkılmasını sağlama, öncelikli gayemiz.

Şehrini tanıyan bir insanın zamanla kendisini tanımasına sebep olma.

Birçok şehirden dostumuz oldu, bu yolla.

Görmeden, konuşmadan anlaştığımız, yazdığımız kitaplarla haberleştiğimiz, bir birinden kıymetli dostlarımızla tanışmamız, bu vesileyle oldu.

Gitmediğimiz, gitme imkanı bulmadığımız şehirler hakkında bu kitaplarla bilgi sahibi olmaktayız, kuşkusuz.

Güzel bir kaç kelam, hal-hatır sorma, belki ömür boyu karşılaşamayacağımız bu dostlarla yaşadığımız süre içerisinde merhabalaşmamız devam edecektir, kitap sevdasıyla.

İnsanı yaşama perçinleyen okuma isteğidir, kuşkusuz açımızdan. Biz, okumayla bu günlere ulaştık, vardık.

Şiirse, hikayeyse, romansa, makaleyse...

Özel bir eğitim almadık, meslekî eğitim dışında.

Düşündüklerimizi, duygularımızı yazarak dile getirdik, daima; kırıp dökmeden, kalpleri incitmeden.

Seçtiğimiz alanla ilgili söz sahibi bilinmemiz, bize maddî güç sağlamadı, özellikle belirtmek isteriz.

Fakat, tanıdığımız onca insanın kıymetli eserleri, yol gösterdi, bu güne kadar gelişimize.

Tarihe yolculukları başlattık, kendi içimizden bilinmeyen diyarlara.

Kültür deryasında boğulmanın yeni bir yaşama kapı araladığını gördük, okudukça. İlmin, irfanın sonsuz mecrasında susamışlığımızı bu yolla giderdik, bilgiye kana kana.

Zeka fukarası olanların dayanılmaz iç sancısı, kendilerini hastahane koridorlarına taşıyınca bu adı konulmayan sancıların sebebiyle ithama varan ifadelere cevap verebilecek bir yazı kaleme almak istemezdim, kendimce.

Ağzı ciğere varamadığı için pençeleriyle etrafa zarar vermenin kime ne karı vardır?

Ciğer, bu sebeple murdar oluyorsa, pis oluyorsa ne demeli?

Mevlana, köpeğin denizden su içmesi sebebiyle denizin murdar olmadığını belirtir, bir şiirinde.

Şimdi, kendi menfaati olmadığı için, elinden yaptıklarımız gelmediği için, içten içe kendi kendini bitirenler, yapamayacakları sebebiyle başkasının yoluna dikenler seriyorsa, engeller koyuyorsa ne demeli?

Bize düşen yürüdüğümüz yoldur, dikenler de serilse taşlar da bırakılsa ve dahi o yolda üzerimize başka bir şey de atılsa gam yok, anlayacağınız...

Tarihte nice ismin yoluna O insan yürürken, kendisine eziyet vermek için dikenler bırakılmış, 'ayakları incinsin' diye, taşlar bırakılmış 'menzile geç varsın' diye, bir çok iftiralar atılmış, gözden düşsün niyetine.

Şehir araştırmalarımızda bu güne kadar hiçbir il için ayrıcalıklı davranmadık, kendimizce.

Şehirde insan yaşıyorsa, biz insan olduğumuza göre, her insan Yaratılandan ötürü saygıya değer ise, layık ise, yaşadığı ilin isminin önemli olmadığını belirtelim.

Şehirlerle ilgili yolculuğu başlatan biri olarak, geçmiştekilerin izinin takipçisi sıfatıyla ömrümüzün nihayetine kadar, bir şehrin tanınması ve tanıtılması için elimizden ne geliyorsa, ne yapabiliyorsa yapacağımızı, yaptığımızı ifade ediyoruz.

Bu uzun, meşakkatli, sabır isteyen ve bir ideal uğruna ömür sermayesini, maddî sermayesiyle birlikte dünya değirmeninde tüketen biri olarak, amacımız bilgiyi ortaya çıkarmaktır.

'Değirmen' denince akla gelen buğdaydan hasıl un ise, bizim için esas olan bilgidir.

Bu bilgiden rahatsızlık duyanlar, hastalanıp doktorlara gitmesin, nazenin damarlarına serum suyu enjekte etmesin, ellerine yaşadıkları şehirle ilgili bir kitap alsın ve kendilerini tanısın!..

Biz pire için hiç bir zaman yorgan yakmadık, etrafımızda çirkin ahlaklılar olduğu için yüz güzelliklerine, süslü ifadelerine kanmadık, dostlukları yüreklerinden gelen samimiyetle davranışlarına yansıyanları hafife almadık...

Şehir araştırmalarımız velhasıl kelam devam ediyor.

Bu misyonu tek başına sürdürmenin hem sıkıntısı çekerken hem de mutluluğunu bir arada yaşıyoruz.