Baştan sona yürüyerek incelediği 40 kilometreye yakın dere hatlarının yüzde 96’sının sağlam olduğunu vurgulayan Yıldırım, önceki çalışmada kullanılan sağlam bazalt kayaların söküldüğünü, V formunda olması gereken dere yapısının beton perdelerle dikine uzatıldığını aktardı.
ÇALIŞMA GÜZERGAHINDA HERHANGİ BİR TABELAYA RASTLAMADIM
Şu anda mevcut dereler üzerinde devam etmekte olan inşaat faaliyetini değerlendiren Yıldırım, “Açık kaynaklardan edinebildiğim kadarıyla bu çalışma 35-40 kilometrelik bir hattı kapsıyor. Ben bu derelerdeki çalışmaların başlangıç noktasından sona ereceği alana kadar yürüyerek dolaştım. Süleymaniye, Cavsak, Karakoyun ve Akpıyar Derelerindeki çalışmaları yerinde inceledim. Öncelikli olarak bir yerde bir inşaat faaliyeti varsa bir bilgilendirme tabelası da olmak zorunda. Bu yasal bir zorunluluktur. Yönetmeliklerde en ince ayrıntısına kadar belirtilmektedir. Özellikle kamu idareleri tarafından yapılan ve yaptırılan çalışmanın ismi, bütçesi, başlangıç tarihi, bitiş tarihi, kurum adları yer alır ve almak zorundadır. Ayrıca denetim gerçekleştirecek kurumların ve ekiplerin unvanlarıyla birlikte yazılması gerekiyor. Ben bütün güzergahı adım adım dolaşmama rağmen böyle bir bilgilendirme tabelasına rastlamadım. Bununla birlikte, sürdürülen çalışmalar şehrin içinde yani mahallelerden geçiyor. Burada yaşayan insanlar var. Ne iş güvenliğiyle ilgili ne de o bölgelerde yaşayan halka yönelik bir uyarı tabelasına da rastlamadım” diyerek çalışmanın bu şekilde yürütülüyor olmasını üzüntüyle karşıladığını belirtti.
35 yıl önce de dere ıslahıyla ilgili ciddi bir çalışma yapıldığına dikkat çeken İnşaat Mühendisi Osman Yıldırım, “Bu çalışmada kara taş dediğimiz bazalt taşlar ile derelerin duvarları örüldü. Mevcut durumda bu hattın ancak yüzde 4’ünde bir hasar söz konusu. Geri kalan de 96’lık hattın duvarları sağlam durumda. Ancak yeni sürdürülen çalışmada bu sağlam, kıymetli ve mukavemetli malzemenin kepçelerle söküldüğünü görüyoruz. Dere yatağında kullanılan sağlam betonların kırılarak yenilendiğini, çevre duvarlarının da aynı şekilde betonla yükseltildiğini görüyoruz. Bir İnşaat Mühendisi olarak bu yapılanlara anlam veremiyorum. Çalışma ile ilgili bilgilendirme bulunmadığı için de ne hedeflendiğini yorumlayamıyorum. Sökülen bazalt malzeme milli bir servettir. Sökülmemeli. Şimdi aynı malzeme ile çalışma yaptırmaya kalksanız parayla yaptıramazsınız. O bazalt malzeme çöp değildir” diye konuştu,
Halk sağlığı açısından konuya değerlendiren Yıldırım, “Ne çevrede yaşayan insanlalar için ne de çalışan işçiler için bir tedbir yok. Dere güzergahlarında küçük setler nedeniyle 1,5 metre derinliklerden oluşan su birikintileri var. Bu göletleri andıran su birikintilerinin dibi balçığa dönüşmüş durumda. Derelerden akan su, kanalizasyonun karışmasıyla birlikte asitli mikrop yuvaları haline gelmiş durumda. Konunun uzmanı değilim ancak 50 derecelere ulaşan sıcaklıklarda bu birikintiler salgın hastalıklara sebebiyet verecektir. Hiçbir kurum bu durumla alakalı inisiyatif almıyor. Kamu kurumları tüm bu çalışmadan ve etkilerinden sorumludur. O mahallede yaşayan çocuklar o pis suların içine giriyor. Hastaneler neden hınca hınç dolu? Sorgulamak lazım” dedi.
Dere ıslah çalışmalarının ıshal çalışması olmadığını vurgulayan İnşaat Mühendisi Osman Yıldırım, “Dere ‘V’ şeklinde bir forma sahiptir. Bugün yolda yürüyen insanlara sorun. Onlar da bu şekli tarif edeceklerdir. Ancak bizde dikdörtgen su kanalları yapılıyor. Bu kanallar dere değildir. Sürtünme kuvvetini absorbe etmez. Tam tersine suyun hızını ve enerjisini artırır. Şu an yapılan bu çalışmalar eşyanın tabiatına aykırıdır. Dere ıslahı adı altında akla mantığa uygun olmayan betonarme kanallar yapılıyor” ifadelerine yer verdi.
35 yıl önce bazalt malzemelerle yapılmış olan çalışmada kullanılan malzeme miktarının, takriben 150 bin metreküp olduğunu ifade eden Yıldırım, “Bu devasa bir rakamdır. Örneğin bir kamyon ortalama 20 metreküp malzeme alıyorsa, 15 bin kamyonluk bir malzemeden bahsediyoruz. Şu an o malzemeyi almaya kalksanız bulamazsınız. Bu sağlam malzemeyi ve milli serveti kaldırıp çöpe atıyorlar. Bir vatandaş olarak resmi kurumlara bu konuyla alakalı müracaatlarımı yaptım. Ben kanalın görünen yüzünü ölçtüm. Yeni yapılan kanalda 3 metre 40 santim yüksekliğinde 30 santim genişliğinde 2 perde duvar var. Tabanı da ortalama 7 metre genişliğinde. Bunları ölçüp mesafeyle çarptığınızda 550 ile 600 bin metrekarelik bir beton kanal şehre monte ediliyor. Bunlar devasa maliyetler. Görsel anlamda da bir estetiği yok. Dünyanın en eski şehri, Tarihin başlangıç noktası olarak adlandırdığımız şehre bu kanallar yakışmıyor” diye konuştu.
Dere kenarında yapılan yapılarla ilgili gelen soruları cevaplayan İnşaat Mühendisi Osman Yıldırım, “Sel felaketinin ardından inşa edilen binalar var. Yeni yapılmakta olan binalar var. Doğaya saygı duymak lazım. Dereye yaklaşım sınırı çizersiniz ve bu sınırlara yapı yaptırmazsınız. Çünkü tehlikelidir. Ben bu durumu askeri bölgelere benzetirim. Her aklına esen askeri bölgeye belli sınırların ötesinde yaklaşamaz. Dereler de bu şekildedir. Yapılaşma ve imarda dereleri göz ardı edersek ve yataklarını kapatırsak o da bizden intikam alır. Derelere asla yapı yapılmamalıdır. Zemin emniyet gerilimi düşüktür. Alüvyon zeminlerdir. Örneğin Karaköprü de 50 metre derinliğe kadar kırmızı toprak olan zeminler vardır. Ben bir İnşaat Mühendisi olarak kesinlikle böyle binalarda oturmam. İnsani de bulmam. Çünkü o bina her türlü zeminden su çekecektir. Temeli çürüyecektir ve kullanılan malzeme ne kadar sağlam olursa olsun mukavemetini yitirecektir. Günümüzde en sağlam malzemelerle yapılan binaların ömrü maksimum 100 yıl ise sıkıntılı bir zemine yapılan binalarda bu süre 20 yıla düşer. Ayrıca Şanlıurfa, çevre illerle birlikte 7’nin üzerinde 2 deprem gördü. Böyle bir tabloda oluşabilecek felaketleri düşünmek bile istemiyorum. Bunun yanında ben seli bir afet olarak nitelendirmem. Yağmura rahmet deriz. Bunun afete dönüşmesinin sebebi, sorumsuzca yapılan imar düzenlemeleri ve imar aflarıdır. Dere yataklarına bina yaptırırsanız, yataklarını kapatırsanız sel gelir” diyerek uyarılarda bulundu.
Son olarak dere hattında yaşayan vatandaşlara çağrıda bulunan Yıldırım, “Ben o bölgelerde yaşayan vatandaşları uyarıyorum. Çocuklarına sahip çıksınlar. Hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı çalışma alanlarından sakınsınlar. Salgın hastalıklara karşı dikkatli olsunlar. Çevremizde arkadaşlarımızın yaşadığı sıkıntılar var. Çocuklarının tanımlanamayan virüslere maruz kaldığını belirtiyorlar. İlgili kurumların bu tür konularla ilgili almış olduğu bir aksiyon yok. Bu sıcağın altında sahaya inip çalışma yapmalarını beklemek onlara haksızlık olur! Bu sebeple vatandaşlarımız kendi başlarının çaresine baksınlar ve kendilerince tedbirler alsın” diyerek sözlerini tamamladı.