İshak Polat’ın hazırlayıp sunduğu “Yaşamın İçinden” programının bu seferki konuğu Sayburç Kazı Başkanı Doç.Dr. Eylem Özdoğan oldu.
Sayburç kazıları 2021 yılında başladı
Taş Tepeler Projesi içerisinde yer alan ve Neolitik çağ arkeolojik kazı alanlarından olan Sayburç’a ilişkin İshak Polat’ın sorularını cevaplandıran Doç.Dr. Eylem Özdoğan, Prof.Dr. Mehmet Özdoğan’ın öğrencisi olarak öğrencilik döneminde Urfa’da uzun yıllar çalıştığını belirterek; “Prof.Dr. Mehmet Özdoğan hocamız ile birlikte 1995 yılından bu tarafa hem Kırklareli’nde hem de Urfa’da çalıştık. Daha sonra bu gidiş gelişlerde benim uzmanlık alanımda hem batı hem doğu yer aldı.
Dolayısıyla Türkiye’nin her iki ucunda çalıştım diyebilirim. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Ana Bilim dalında tüm eğitim süreçlerimi geçirdim. Her halde Prehistorya Ana Bilim Dalı Türkiye’deki neolitik çağ araştırmaları açısından en önemli kurumlardan birisi. Birçok araştırmayı Prehistorya Ana Bilim Dalı hocalarımız yaptı. Ben de bütün bu sürecin içerisinde bunlarla beraber büyüdüm diyebilirim.
Sayburç kazılarına gelince: 2024 yılı resmi olarak bizim ilk yılımız. Bu seneye kadar 2021-2023 yılları arasında Şanlıurfa Müzesi uhdesinde Müze Müdürü Celal Uludağ ile beraber çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Bir müze kazısıydı. Ama bu sezon Cumhurbaşkanlığı Kazı statüsündeki kazılarından birisi haline geldi” dedi
Taş Tepeler Projesi neolitik çağ arkeoloji için büyük avantaj
Sayburç kazı alanının 2021 yılında Sayburç köyünde bir vatandaşın bodrumunda kabartma eserlerin bulunması üzerine ivedi kazı kararı alınarak başladığını ve Taş Tepeler Projesi ile birlikte tanınmaya başladığını belirten Doç.Dr. Eylem Özdoğan; “Bir yerde geçmiş döneme ait izler varsa haliyle bunlar arkeologların yakın ilgisine takılıyor.
Sayburç'ta da neolitik dönemden gelen bir dikilitaşın bir evin duvarında kullanıldığını görünce haliyle köy ilgi odağımıza girdi. Biraz araştırıma yapmaya başladık ve o sırada bahçe içerisinde kabartmaların olduğu yapıyı fark etmiş olduk. Sayburç, günümüzde ise Taş Tepeler Projesi kapsamında kazı çalışmaları devam eden 10 kazı alanından birisi. Kazı ekibi olarak ta dönem dönem uzmanların gelip gitmesine bağlı olarak yaklaşık 25-30 kişilik bir ekip yer alıyor bu çalışmalarda. Taş Tepeler Projesi kapsamında 10 tane kazı alanında neolitik çağ kazısının yapılması çok büyük avantaj.
Bu kazı alanlarında bu kadar uzmanın bir arada bulunması, bu kadar ekibin kendi sorularını da ortaya koyarak yaptığı çalışma en azından yakın Ortadoğu coğrafyasında yok. Bu arkeolojik araştırmalar tarihi bakımından ve araştırma yöntemlerinin geliştirilmesi açısından önemli bir değer.
Taş Tepeler Projesinin en büyük getirisi ve avantajı ise Neolitik çağ arkeolojisi konusunda bir çok uzman alanda çalışıyor ve bizler dönem dönem bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bu ortaya çıkan buluntuların ve bilgilerin bir biri ile etkileşimi açısından çok kıymetli bir durum” diyerek Taş Tepeler Projesinin neolitik çağ arkeolojisine ve arkeoloji dünyasına katkılarını anlattı.
Arkeoloji yaşamın bütününü anlamaya çalışır
Arkeolojik çalışmalarda bir çok bileşenin yer aldığını belirten Doç.Dr. Eylem Özdoğan; “ Arkeoloji aslında yaşamın bütününü anlamaya çalışan bir disiplin. Geçmiş toplumların yaşantısının bir bütünlükçü olarak anlamaya çalışıyoruz. O zaman bunun içerisine fen bilimleri de giriyor, sosyal bilimlerde giriyor. Doğa bilimleri de geriyor.
O alanlardan farklı kişiler projeye dahil oluyorlar. Onların da kazılardan çıkan verileri işledikten sonra değerlendirmeleri ve yorumlamaları gerekiyor. Dolayısıyla kazı bunun aktif tarafı ve arazide sürdürülen kısmı.
Onun arkasından 12 ay boyunca diğer akademik çalışmalar devam ediyor” diyerek arkeolojik çalışmaların bir bütün olarak yürütüldüğünü dile getirdi.
Urfa’da çıkan bütün nesnelerin üç boyutu var
Sayburç’ta çıkan arkeolojik eserlere de ilişkin açıklamalarda bulunan Doç.Dr. Eylem Özdoğan; “Sayburç kazılarında ortaya çıkan ve en heyecan verici olan bunun yanı sıra bu kazıların da başlamasına sebep olan kabartmalar oldu. Biz o kabartmaları ilk bir öğrenci gurubuyla beraber gördük. O kabartmaları görünce aslında herkesin yüzünü çekmek gerekiyordu..
Başlangıçta çok etkilendik. Bu etkilenmenin birkaç sebebi var. Biz gündelik yaşamı verecek bulguları belirli düzeylerde bulabiliyoruz ama bulduğumuz düzeyler çok görsel olmayabiliyor. Bizim onları yeniden kurgulamamız yeniden anlamdırmamız gerekiyor.
Ben uzun yıllar Trakya’da çalıştım. Trakya’da en uzun duvar yüksekliği 30-40 santim. Tabanların çoğu çok iyi korunamamıştı. Dolayısıyla sizin bunu tekrar canlandırmanız ve boyutlandırmanız gerekiyordu. Ama Urfa’da her şey çok görsel. Üç boyutlu. Sanat ta üç boyutlu, mimari de üç boyutlu.
Çıkan bütün nesnelerin üçüncü boyutu var. Çok derinlikli bir boyut bu. Bu boyut beni her zaman çok etkiliyor. O kabartmalar da bunun bir paçasıydı ve çok bütünlükçü bir sahne oluşturuyordu, onun için çok etkilendik.
Kazılarda geçirdiğimiz her gün o boyutun derinliği ben çok etkiliyor. O boyutun derinliği sanki geçmiş toplumlarla daha bir yüzyüze teması hatırlatıyor insana. Biz arkeologlar için de büyük bir şans” diyerek çıkan bulguların sürekli olarak kendilerini heyacanlandırdığını dile getirdi.
Doç.Dr.Eylem Özdoğan kendisine yöneltilen diğer soruları da yanıtlayarak 4-8 Kasım 2024 tarihleri arasında yapılacak olan Dünya Neolotik Kongresi ve Sayburç kazıları kapsamında hayata geçirmek istedikleri projeler hakkında da açıklamalarda bulundu.